Ruh sağlığını korumak mümkün mü?
İnsanın özü ruhtur. Ruhsal bir varlık olarak insanın en
önemli görevi, ruhsal sağlığını korumaktır. İçinde yaşadığımız dünyanın
siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, tıbbi, ekolojik ve teknolojik karmaşası,
ruh sağlığımızı korumayı neredeyse imkansız hale getirmektedir. İnsanlar, ruh
sağlığını koruyamadıklarından dolayı ruhsal problemlerin ve krizlerin
cenderesinde hayatlarını tüketmektedirler. Ruhsal ve psikolojik problemleri
çözmek iddiasıyla ortaya çıkanlar, aslında insanların ruhsal sorunlarına kayda
değer düzeyde şifa sunmamaktadırlar. Ruhsal sağlığı bozuk olanlar, ruhsal bir
varlık olan insana rehberlik edemezler.
Ruh, kesin bir tanıma hapsedilecek bir gerçeklik değildir.
Ruh sahibi insanın kendisi bile ruh hakkında çok az şey bilmektedir. Ruha sahib
olmamıza rağmen, ruh gizemini korumaktadır. Ruhun gizemli yapısı, hiçbir
şekilde ruhun yok olduğu anlamına gelmemektedir. Bir ruha sahip olduğumuıuzun
farkında olarak yaşamak, olgunlaşmak ve gelişmek çok önemlidir. İnsan, ruhuyla,
bedeniyle ve zihniyle bir bütündür. Ruh sağlığı, aslında insanın bütüncül
sağlığıdır. Ruh sağlığı, insanın biyolojik, zihinsel ve sosyal açılardan sağlıklı
olması demektir. Her şeyin başı ruhtur. Ruhumuz iyi değilse, bedenimizin ve
zihnimizin de iyilik hali içinde olması neredeyse hayaldir.
Ruh sağlığımızı korumak için maneviyatımızı geliştirmeli ve
güçlendirmeliyiz. Maneviyata sahip olmadan ruh sağlığımızı koruyamayız.
Maneviyat sayesinde acılarla, zorluklarla ve hastalıklarla baş edebiliriz.
Maneviyat sayesinde kendimizle, tabiatla ve toplumla barışık olabiliriz.
Kendisine, tabiata ve insanlığa karşı savaş açmış kimselerin ruh sağlıklarını
korumaları mümkün değildir. Savaş, şiddet ve saldırganlık, ruhun ve ruh
sağlığının tamamen ortadan kalkması demektir. Öfkelerine, hırslarına ve tatminsizliklerine
köle olmuş insanlar, ruh sağlıkları bozuk ruhsuz nesneler düzeyine
düşmüşlerdir.
Ruh sağlığı, hayatla barışmak, yaşama coşkusuyla yaşamak
demektir. Hayatla, tabiatla, toplumla barışık olmayı başaran insanlar, ruh
dünyalarında derin bir dinginliği, doyumu ve değeri yaşarlar. Maneviyat zor
zamanlarda bizi mutlu olmamızı, umudumuzu yeşertmemizi ve huzur bulmamızı
sağlamaktadır.
Ruh sağlığımızı korumak için, hiçbir şekilde umudumuzu
yitirmemeliyiz. Umut, bizi canlı kılan temel yaşam kaynağıdır. Zorluklar
karşısında enseyi karartan insanların, mutlu ve umutlu olmaları mümkün değidir.
Ne olursa olsun ruh sağlığını korumanın yolu umuttan geçmektedir. Umudumuzu
kaybetmeden hayatı dolu dolu yaşamanın yollarını bulmalıyız.
Aşk, ruhu besleyen en önemli değerdir. Sevmek ve sevilmek
sayesinde yaşama sevincimiz ve coşkumuz sönmemektedir. Tabiatı, kadını, çocuğu,
ağaçları, hayvanları, kısacası bütün varlığı sevmeliyiz. Kadın ve erkek,
birbirlerini sevmek yoluyla ruh sağlıklarını koruyabilirler. Aşkın ve sevginin
insan ilişkilerinden ortadan kalkması, kadın ve erkeği birbirine düşman haline
getirmekte ve birbirlerinin hayatlarını yıkıma götürmek şeklinde korkunç
sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Ruh, insanın bütünlüğünü ifade etmektedir. Ruh sağlığının
korunması, insanın hayatı bir bütün yaşamasına bağlıdır. Tek boyutlu, yüzeysel
ve yapay yaşanan bir hayatla ruh sağlığını koruyamayız. Bedensel, zihinsel ve
sosyal açılardan varlığımızın ihtiyaçlarını özgürce ve doya doya tatmin etmek
suretiyle tatmin olabiliriz. Ruhu tatmin etmenin ve ruh sağlığını korumanın tek
bir yolu yoktur. Herkes, kendisine özgü bir ruha sahiptir. Her birey, kedisine
özgü bir şekilde özgürce ruhunu olgunlaştırmalı ve ruh sağlığını korumanın
yollarını bulmalıdır. Ruh sağlığını korumak, bir arayıştır. Ruhumuza değer
vermeliyiz. Ruhumuz, bedenimiz ve zihnimiz arasında denge ve doyuma dayalı bir
ilişki kurmak, bizi sağlıklı kılmakta ve iyileştirici etkide bulunmaktadır.
Ruhumuzun yüksek değerini korumak, sürekli olarak onu canlı tutacak dinamik, üretici
ve yapıcı tecrübeleri keşfetmeyi zorunlu kılmaktadır.
Şiir ruhun en insani ifadesidir. Nazım Hikmet, Ruhun isimli
şiirinde ruhun dinamizmini, tabiatla ve canlılarla bütünleşmesini
anlatmaktadır: “Ruhun bir ırmaktır gülüm/ Akar yukarıda dağların arasından/ Dağların
arasından ovaya doğru/ Ovaya doğru ovaya kavuşamadan bir türlü/ Bir türlü
kavuşamadan uykusuna söğütlerin/ Geniş köprü gözlerinin rahatlığına/ Sazlıklara
yeşil başlı ördeklere/ Düzlüklerin yumuşak başlı kederine kavuşamadan/ Kavuşamadan
ayın ışığındaki buğday tarlalarına ovaya doğru akar/ Akar yukarıda dağların
arasından/ Bir yığılan bir dağılan bulutları sürükleyip/ Geceleri iri iri
yıldızları taşıyarak/ Dağbaşı yıldızlarını/ Mavi güneşlerinde dağbaşı
karlarının/ Akar köpüklene köpüklene/ Dibinde ak taşları kara taşlara
karıştırıp/ Akar akıntıya karşı yüzen balıklarıyla/ Dönemeçlerde kuşkulu/ Uçurumlara
düşüp şahlanarak/ Kendi uğultusuyla deli divane/ Akar yukarıda dağların
arasından/ Dağların arasından ovaya doğru/ Ovaya doğru ovayı kovalayıp/ Ovaya
kavuşamadan bir türlü.”
Ruhumuzda kendimizi bütün hissetmemiz, dünyaya ve tabiata
bağlanmamız, motivasyonumuzun yüksek olması, iç barışımızı sağlamamız,
ruhumuzun bizim için en önemli özümüz olduğunu anlamaya ve ruh merkezli bir
yaşam stilimiz olmasına bağlıdır.