Ruh Sağlığımızı Korumanın Temel Kuralları-1
Ruh sağlığı; kişinin, ruhsal açıdan tam bir iyilik halinde olması demektir. Ailede, mahallede, okulda, işyerinde ve genel olarak sosyal hayatta etkileşim içinde olduğu insanlarla; dengeli, uyumlu ve doyumlu bir ilişki içinde olabilen kişi, ruhsal açıdan sağlıklı kabul edilir. Ruhsal anlamda sağlıklı bir insan; hareketlerinde tutarlı, kendisi ile barışık ve hayattan ne istediğini bilen kişidir. Başarısızlıklar; bu tip sağlıklı insanları fazla sarsmaz ve pes ettirmez. Bunlar; olayları büyültmezler, her zaman farklı düşüncelere açık ve hoşgörülü olurlar.
Ruh sağlığı, hayatımız açısından çok çok önemlidir. Ruhsal sağlığımızın iyi olması sayesinde düşünebilir, problemlerimize çözümler üretebilir, huzura kavuşabilir, mutlu, rahat, dengeli ve güven dolu bir hayat sürebiliriz. Ruh sağlığımız yerinde ise; kendimizi ve sevdiklerimizi hem korumak hem de mutlu etmek için pek çok başarıya imza atabiliriz. Ruh sağlığımızın iyi olması, iş hayatımızda da başarılı olmamızı oldukça kolaylaştırır. Çok önemli bir nokta daha vardır ki o da şudur: Ancak ruh sağlığı yerinde olan insanlar, başkalarına faydalı olabilirler.
Genellikle ruh sağlığı bozuk bir kişinin; düşünce ve davranışlarında tutarsızlık, aşırılık, uygunsuzluk ve yetersizlikler görülür. Bunlar, normal bir kişide de görülebilir. Ancak ruh sağlığı bozulmuş bir kişide bu özellikler sürekli hale gelir. Ruhsal bozukluklar; kişiyi olumsuz yönde etkilemekte; üretkenliğini ve yaşam kalitesini düşürmektedir.
İlim adamları, ruh sağlığımızı korumak için birçok tavsiyede bulunmuşlardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
*Kendimizi tanıyalım: Bedenimiz gibi, psikolojik yapımızı da tanımamız gerekir. Mesela yetenek ve zaaflarımızı bilmeden alakasız yarışlara girersek; başarısızlık, zarar ve hayal kırıklığı yaşayabiliriz.
*Değişime açık olalım: Özellikle önemli karar alma süreçlerinde hep aynı senaryoyu tekrarlıyorsak benzer sonuçlarla karşılaşabiliriz. Dolayısıyla eğer gerçekten neticenin değişmesini istiyorsak, evvela bizim değişmemiz gerektiğini bilmemiz lazım.
*Sınırlarımızı koruyalım: Bizim üzgün olmamız, başkalarının da üzgün olacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla dertlerimize ortak olmuyorlar diye, kimseye kızma hakkımız yok. Sıkıntımızı başkalarının gidermesini beklemek, çaresizlik hissine kapılmamıza yol açar.
*Dürtülerimizi kontrol edelim: İçimizden gelen şeyler için kendimize zaman tanıyalım ve hemen harekete geçmeyelim! Unutmayalım ki gerçek özgürlük; her istediğimizi yapmak değil, bazı şeyleri istesek de yapmayabilmektir.
*Engelleri kabul edelim: Hayat, engeller ve kayıplarla doludur. Bize, çok lazım olduğu bir anda aradığımız kişi telefonunu açmayabilir, istediğimiz arabayı almaya paramız yetmeyebilir, hakkettiğimiz maaş artışını alamayabiliriz, nişanlımız evlenmekten vazgeçebilir. Engelleri ve kayıpları ne kadar çabuk kabullenirsek, olumsuzluklardan o kadar az etkilenir ve o kadar çabuk toparlanıp yolumuza devam edebiliriz.
*Hayır diyebilelim: Başkalarının hatırı için; istemedimiz şeyleri kabul etmemiz, son derece yanlıştır. Çünkü bu, sevgiyi sürdürmeyi sağlamadığı gibi; bizde çaresizlik ve sıkışmışlık hislerini uyandırır.
*Üretken olalım: İnsanın bir amacının olması, çok önemli bir motivasyon kaynağıdır. Amacı olan insanların, hayatta daha başarılı ve daha mutlu oldukları bilimsel bir gerçektir.
*Geçmişle gelecek arasında denge kuralım: Geçmişimizi düşünerek, geleceğimizi planlarız. Ancak geçmişi fazla düşünmek hüzünlenmeye sebep olur. Sürekli geleceği düşünmek de kaygılara yol açar. Bunun için; şimdiki anın farkında olarak; geçmişe saplanmadan geleceğe odaklanmamız faydalı olur.
*Düşüncelerimizi paylaşalım: Girişkenlik; fikrini, bakış açısını ve duygularını başkalarını rahatsız etmeden ortaya koyabilmektir. Birçok kişi, çeşitli sebeplerle fikir ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşmaktan imtina eder. Halbuki fikirlerimizi başkaları ile paylaşmak; kendimizi fark etmenin bir yoludur ve bizi iç çatışmalardan korur. Kendini ifade edemeyen kişiler ise, sonunda ya pasifleşir ya da saldırganlaşırlar.
*Beden sağlığımıza dikkat edelim: Alkol, sigara, uyuşturucu, hareketsizlik, şişmanlık ve kronik hastalıklar; beyne direkt olarak zarar vermenin yanında; ağrıya, endişeye, dikkat dağınıklığına ve ölüm korkusuna sebep olurlar. Bu durumdaki insanlar; sürekli olarak hastalıkları ve ilaçları ile meşgul oldukları için; beyinlerini kullanmakta, zihinlerini toparlamakta ve bir konuya odaklanmakta zorluk çekerler. (Devamı haftaya…)