Rosa
“Vardım, varım, var olacağım!”
Jülide Kural, “Ben Rosa
Luxemburg” isimli tiyatro oyununu yazarak Rosa Luxemburg’un hayatını sahneye
taşımıştır. Rosa Luxemburg’un hayatını tek başına yazan ve oynayan Jülide
Kural, Rosa’nın etkili kişiliğiyle ilgili şunları söylemektedir: “Rosa her
durumda devrimci ama klişelerin içine dâhil olmayan bir kadın. Bir yanı
kitleler karşısında güçlü sesiyle kıpkızılsa diğer yanı doğada yalnız başına
kalmak isteyen biri. Hayatı merak eden, anlamaya çalışan; önüne gelen her şeyi
okuyan, durmaksızın yazan, umudunu her zaman güçlü tutan bir kadın. Bir yandan
tutkulu aşklar yaşayan bir kadın… Her şeyi tutkuyla yapıyor aslında. Yani
hiçbir şeyi “birazcık” yapmıyor”. Rosa
Luxemburg (5 Mart 1871 – 19 Ocak 1919) ismini ilk defa tesadüfen elime geçen
Spartakistler Ne İstiyor? İsmini taşıyan kitabından öğrenmiştim. Rosa
Luxemburg’un bir grup arkadaşıyla birlikte savaşa karşı çıkmak ve uluslararası
dayanışmayı sağlamak için Spartakistler Ligi isimli bir oluşumu
kurduğunu öğrenmiştim. Fikirleriyle, ilgileriyle ve eserleriyle Rosa Luxemburg,
büyüleyici, etkileyici ve güncelliğini koruyan bir kadın yazar, entelektüel ve
tabuları kıran radikal bir yenilikçi olmayı başarmıştır.
Rosa Luxemburg, hayatını özgür,
eşit ve çoğulcu bir dünyanın gerçekleşmesi için adamış sahici bir
entelektüeldir. O, özgürlüğü hep farklılıkla özdeşleştirmiştir. Rosa,
özgürlüğün gerçek anlamını tarihe kazınan şu sözünde ifade etmektedir:"Özgürlük
her zaman başka türlü düşünenin özgürlüğüdür. "Her insan, farklı olma
hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Rosa Luxemburg özgürlüğün tek bir partinin
tekelinde olan bir ayrıcalık olmadığını, özgürlüğü azınlık bir grubun
ayrıcalığı haline getirmenin özgürlük değil, totaliteryanizm olduğunu güçlü bir
şekilde anlatmaya çalışmıştır: “Yalnızca hükümet üyeleri için, yalnızca Parti
üyeleri için özgürlük – çok sayıda olmasına rağmen-hiç de özgürlük
değildir.”Özgürlüğün en büyük düşmanlar, bir gün herkesin kendileri gibi
düşüneceklerini, inanacaklarını ve yaşayacaklarını vehmeden fanatikler ve kesin
inançlılardır. Herkesin birbirini aynılaştırmaya çalıştığı, herkesin kendi
düşüncesini ötekine dayattığı günümüzün otoriter ve totaliter dünyasında
özgürlüğü, farklı düşünenin özgürlüğü olarak tanımlamaya ve anlamaya çok
ihtiyaç vardır. Özgürlüğü tanımak ve anlamak için Rosa Luxemburg’u tanımak ve
anlamak lazımdır. Rosa Luxemburg, düşüncesi, inancı ve ideolojisi farklı olan
bütün insanlar için ilham kaynağı olabilecek bir hayat ve miras bırakmıştır.
Sosyalist bir entelektüel ve
devrimci olmasına rağmen, o hiçbir zaman Marksizmi kutsallaştırmamıştır. Rosa
Luxemburg, Ekim Devrimi dahil bütün
siyasal ve sosyal gelişmelere karşı hep radikal eleştiriler yönelten üretici bir entelektüeldir. Hiçbir insani yapıtın kutsallaştırılmaması gerektiğini,
bütün insani ürünlerden yararlanılması gerektiğini Rosa Luxemburg, Marksizm
özelinde çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir: “Marks’ın dünya görüşü gibi
onun temel yapıtı da her zaman geçerli ve nihai gerçeklerin ifadesi olan bir
kutsal kitap değildir; aksine gerçeği bulma savaşında ve araştırmalarında
ileriye dönük zihinsel çalışmaları esinlendiren tükenmez bir kaynaktır.”Rosa
Luxemburg, hiçbir kaynağa insanın köle
olmaması gerektiğini, bütün kaynakların ve ideolojilerin eleştirel aklın önünde
sorgulanması gerektiği mesajını vermektedir. Kendini hiçbir kaynağa ve
ideolojiye hapsetmeden insan, hep yeniliğin peşinde koşmalıdır ve hareket
etmelidir. İnsan hareket ettikçe, özgürlüğü ve üreticiliği keşfetmektedir.
Rosa Luxemburg’un ifadesiyle, “hareket etmeyenler, zincirlerini fark
etmezler.”Zincirlerimizin farkına varmak için hareketli bir hayata sahip olmak,
insanın önünde duran çetin bir meydan okumadır.
Rosa Luxemburg, yaşama sevinciyle
ve tutkusuyla doludur: Rosa, yaşama sevincini ve coşkusunu şöyle ifade
etmektedir: “İnsan olmak, gerektiğinde tüm hayatını kaderin terazisine bırakmak
ve tüm bunlar olurken her güneşli günde, her güzel bulutta sevinmek
demektir.”Rosa’nın tutku ve coşku dolu bir ruha sahip olması, onun kişiliğinin
en etkileyici yönlerinden biridir. O, hiçbir zaman tutkudan, sanattan ve
kalpten vazgeçmemiştir. Rosa Luxemburg, insanların ölmemesi, savaşlarla dünyanın harap olmaması için hep
özgürlüğü, barışı ve eşitliği savunmuş bir insandır. O, insanlığımızın baş
düşmanının “militarizm ve savaşı üreme
alanı olarak kullanan milliyetçilik” olduğunu söylemiştir. Rosa Luxemburg, geçmişte yaşamış biri değil, fikirleriyle ve
hayatıyla günümüzde de insanlığa medeniyet yolunu gösteren önemli bir değerdir.