Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.80
Gram Altın
2430.40
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Ocak 2013

Romancı ne ile yaşar

Roman, edebiyatın son basamağında durmasıyla şiir veya denemeye nazaran daha az icracıya sahip olurken aslında sözel mühendislik kavramının varlığına da delalet eder. Bundan dolayı da romancı, öncelikle bir mühendisin hassasiyet ve niteliklerine sahip olmak zorundadır.

Amaca uygun plan, proje, taslak oluşturulması; yapının hata kabul etmemesi gibi çalışma süreci özellikleri romancıyı, mühendisle benzeştiren unsurlar olarak ortaya çıkar. Yine, eyleme geçişle sonlandırma arasındaki zorunlu uzun süreç; icra ediş sırasında lazım olan sabır, titizlik, mantıklı yaklaşım gibi niteliklerle romancı, mühendislik yaklaşımlarının çoğuna sahiptir.

Üstelik romancının sadece analitik zeka, mantıksal yaklaşımla vakit kontrolü yapabilmesi, planlı ve istikrarlı olabilmesi de yetmez. Romancı olmak için önce güçlü bir adanmışlık duygusu, ve özveri gerekir. Güçlü ve zengin hayal gücünün romancılığa giriş için ön koşul olduğunu söylemeye lüzum bile değildir zaten. Gözü açıkken dahi hayal kurabilen, gördüklerinin değil de görünmeyenlerin peşine düşme potansiyelindeki bir düş gücüneu2026

Öncelikle, Allah vergisi bu niteliklere sahip olan romancı, sonrasında kalem tutmayı bilen, meramını sözcüklerle ifade edebilen kişi demektir. Ayrıca bu, çocukluk ve ilk gençlik çağlarında şiirler karalamış, denemeler yazmış olduğu anlamına da gelir. Az biraz yaş ilerleyip, kurgu-gerçek dünya sınırlı kelimelerle ifade edilme imkanını yitirmeye başladığında romancı, kaderini gerçekleştirmeye başlar.

Yalnız, sadece bu niteliklere sahip olmak da romancı olmak için yeterli değildir. Romancının öncelikle insanı ve toplumu tanıması gerektiğinden psikoloji, sosyoloji gibi alanlarda donanımlı; beden dili okuma, gözlem yapabilme ve tahlil edebilme hususlardaki yeteneğinin de ölçülemez boyutta olması gerekmektedir. Romancı, bu konuda o kadar mahir olmalıdır ki; hem analitik bir bakış açısına sahip olmalı hem de bunu fark ettirmemelidir.

Aynı zamanda iyi bir dinleyici olması lazım gelen romancı, bir bakışta karşısındakine dair genel tahminlerde bulunabilmeli, kısa bir sohbetten sonra da onun hakkında en az on sayfa yazabilecek kadar tespitte bulunup, kurgu yapabilmelidir.

Buna rağmen kimse, romancıların bu kadar insan merkezli bir bakış açısı olduğunun farkında değildir. İnsanlar, romancının analiz yeteneğini, hayal gücünün ölçülemez ve dizginlenemez halini bilmediğinden onların yanında hiç de rahatsızlık duymaz, hatta çoğu kez romancının teşvik edici konuşmasıyla iyice bir gevşerler.

Nedense, çoğu kişi aslında yanlış kişilerden çekinir, yanlış meslek grubundakilerden korkarlar. Sözgelimi herkes bir psikiyatr veya psikologla birlikte olduğunda hafifçe gerilir, hareketleri otokontrol mekanizmasının baskısı altında acemileşir, kelamları eğretileşir. Bu uzmanların, kendilerinin her bir sözünden, davranışından bilinçaltı derinliklerine ulaşarak gizil yönlerini, hususi zaaflarını çıkaracaklarmış zehabına kapılırlar.

Hatta kimileri kendilerini bu kuruntuyu o kadar derin oranda yaşarlar ki, ellerini kollarını koyacak yer bulamaz, ağızlarından çıkacak her bir kelimeyi de ölçüp tartıp öyle salıverir hale gelirler. Eğer söz konusu ortama bir gizli kamera yerleştirilse ve kişi sonra kendi halini, sözünü izleme imkanı buluverse düştüğü duruma herkesten çok kendisi gülecektir!

Oysa korkulması, sakınılması gerekenler ne psikologlar ne de psikiyatrlar olup sadece romancılardır. Bu konuda romancının şöhreti olup olmaması, eserinin kalitesi de çok mühim değildir. Çünkü, tek bir roman yazmayı başarmış birisinin, karşısındakini de sil baştan okuyup, yazması yüksek ihtimal dahilindedir...