Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2420.37
BIST 100
9742.87
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Mart 2013

Roman mı ansiklopedi mi

Edebiyattaki post modern akım devam ederken bizde, romancılığa özgü moda da değişmekte. Bir ara tasavvuf romanlarının popülerliği yerini tarihi romanlara çoktan terk etmiş durumda. Yine de tasavvuf etkisinin romandan tamamıyla koptuğunu söylemek mümkün değil. Aslında tarihi romanların geçmişi eskiye dayanır, klasiklerde tarihi öğelere sıklıkla rastlanır olsa da bizdeki son dönem romancılığındaki gibi kesif bir içerik ve etkiden bahsedemeyiz.

Batı; yaşam biçiminin, sosyal değişiminin etkileriyle kendi doğal romancılık serüvenlerini oluşturmuşken bizde ortaya çıkışı kopyalama yöntemiyle olmuştur. Batılılaşmanın ağır zehri altında soluk almaya çalışan Osmanlı için Tanzimat Dönemi, apartma Batı modellerinin yayılma zamanıydı. Bu edebiyatta da böyleydi, giyim kuşamda dau2026

Roman, Tanzimat Dönemi toplumsal mesajlar vermek için adeta bulunmaz bir fırsata dönmekte gecikmemişti. İlk romancılarımız, topluma vermek istedikleri mesajları, düşünsel değişim kodlarını bu yeni edebi tür üzerinden ulaştırmanın kolaylığını hemen görmüşlerdi. Romancılık, Batıda burjuvanın hoş vakit geçirme talebi üzerine doğan bir yerden bizde zihinsel dönüşüme, ideolojik hizmete amaç için kullanılan bir var oluş noktası bulmuştu.

Romanın; kolay okunur, okuru fark ettirmeden etki altına alır, geniş kitlelere ulaşır yönü kısa zamanda benimsenmesini sağlamıştı. Bu beğeninin okur ve yazar için avantajlar içermesi romanın, Batıdan gelen hiçbir kültürel/sanatsal öğe için olmadığı kadar içselleştirilmesini sağlamıştı. Bunda bizim, kadim medeniyetimizde yer alan sözlü kültürün yazılı kültüre geçmesiyle devam eden silsiledeki anlatıcık geleneğinin etkisi olsa da ana etki mekanizması olduğunu iddia edemeyiz. Hele bazılarının savundukları gibi destan, hikaye yoluyla romana göbek bağı oluşturma çabalarını da onaylayamayız.

Milli Mücadele Dönemi -bilhassa Halide Edip yoluyla- bu maksada hizmet eden romancılık, Cumhuriyet sonrası yeni düşünceye göre şekillenmekte de zorlanmamıştı. Sonraki yıllarda ortaya çıkan sosyolojik değişikliklere paralel format alan ideolojik romancılık/köy romancılığı da misyonunu ifa etmekte gecikmedi. Psikolojik tahlillerin, sosyolojik sorgulamaların yapıldığı romanlar, bizde romancılığın oturmaya başladığını gösteren ipuçları oldu.

Romanın, bu mümbit ve aslına uygun kullanımı son yıllarda farklılaşmaya başladı. Önce okur ve piyasa üzerinde fırtına etkisi oluşturan tarihi romanlar, sonra da tasavvuf romanları hükümran oldu. Diğer edebi türlerden daha çok piyasa merkezli olan, arz/talep ilişkisini gözeten/gözetmek durumda olması doğuş sebebine uygunluk arzeden romandaki dönüşüm yadsınamazdı. Her ne kadar edebi bir tür olsa da romanın, kapitalist sistem insanları için bir meta olması gerçeği göz ardı edilemezdi. Ya da insanın tatminini sağlamak noktasında romanın böyle bir misyonu olduğuu2026

İşte romancı; tarihi romanlar moda olunca tarihi romanlar yazdı, tasavvuf romanlar bestseller olunca da ilahi aşkı anlattı. Bunu yapan romancının anlattıklarıyla zihinsel bir bağı olmasını çok da önemsemedi okur. Olgu; edebiyat fakültelerindeki alan hocalarının, ders öğrenme/aktarma mantıklarıyla ilahi aşkı, tasavvufu, tarikat meclislerini anlatmalarına benzer bir şekle dönüşmüştü. Piyasa talebine göre şekillenen bilginin; istek doğrultusunda, görev bilinciyle sunumuna dönüşmüştü iş.

Okur, ne alnı secde görmemiş anlatıcının ilahi aşkı betimlemesinden rahatsızlık duymuştu ne de asistanlarının hazırladıkları dokümanlardan devasa tarihi romanlar çıkaran yazarın tavrından. Okurun amacı tez zamanda, yorulmadan, sıkılmadan bilgiye ulaşmaktı. Romanlardaki eksik veya yanlış, tarihi ya da tasavvufi bilgilerden rahatsız olmadığı gibi bunları mutlak doğrular olarak da benimsiyordu.

Romancı içinse bu istek uygulanabilir bir özelliğe sahipti. Konuya ilişkin araştırma yapmak, olay örgüsünü geliştirmek ve üstüne de biraz hayal gücünü eklemek yeterli oluyordu. Hele okurun, romanda ne kadar çok bilgi varsa yazara o kadar çok hürmet ettiğini fark ettiğinde de malumatfuruşluk yapmaması için hiçbir sebebi kalmamıştı. Romanın içine mümkün olduğunca çok bilgi serpiştirmek, okurunu konuyla ilgili donanım sahibi kılmak için elinden geleni yapmaya başlamıştı.

Peş peşe çıkan tarihi/tasavvufi romanlar peynir ekmek gibi satarken piyasa da hareketlenmiş, kimilerine ün kimilerine de para kazandırmıştı. Tarih ve tasavvufi kitapların sıkıcılığından kaçan post modern insan için de bu kitaplar, onların roman okuma ve bilme ihtiyaçlarını karşılamıştı. Yani yazan ve okuyan memnun, satan razı romancılık anlayışı, topluma bir ayna tutma misyonu olan romancılıktan çoktan uzaklaşmıştı. Didaktik, buyurgan, yönlendirici, şekillendirici bir biçim romanın yansıtma rolünün çok ötesine geçmişti artık, çünkü piyasanın taleplerine cevap vermektedir.