Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2973.54
BIST 100
9651.49
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 May 2019

''Rol Almayacağız''

Dünya genel itibariyle çok önemli gelişmelerin arifesinde. ABD-İran restleşmesi, ABD ve Çin eksenli ‘ekonomi savaşları’, kısa süre içerisinde açıklanması beklenen sözde İsrail-Filistin Barış Planı olarak lanse edilen “Asrın Planı”, Venezuela, Hindistan-Pakistan sürtüşmesi, Akdeniz vs...

Peki; belki de İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemden bu yana ilk defa bu kadar gergin olan uluslararası konjonktürde Türkiye’ye biçilen rol ne ve biz ne yapıyoruz?

“Türkiye açık bir şekilde uluslararası sahnede önemli bir role sahip. Bölgesel etkinliğe sahip ve NATO üyesi olarak önemli uluslararası bağlantıları olan bir ülke konumunda. Türkiye akıllıca bir şekilde Rusya ile tarihsel olarak bazen çok sancılı olsa da ilişkilerini düzenlemeyi ve yürütmeyi başarmış, aynı zamanda son yıllarda kendisi için tarihsel açıdan önemli olan Ortadoğu’daki rolünü yeniden kazanmayı ve bölgedeki etkinliğini artırmayı başarmış bir ülke. Bu nedenle ABD’nin Türkiye ile karşılıklı ilişkilerini geliştirmesi için çok hayati nedenleri var. Türkiye’de bu noktada doğru adımlar atmalı…”

Yukarıdaki sözler ABD Başkanı Jimmy Carter’ın savunma danışmanlığını da yapan, ABD dış siyasetinde etkin olmuş isimlerden birisi olan ünlü stratejist Zbigniew Brzezinski’nin 2012 yılında Türkiye’ye dair verdiği bir röportajdan…

Brzezinski’nin de tanımlamasıyla; Türkiye özellikle 2002-2012 yılları arasında Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere Rusya ve diğer komşuları ile geliştirdiği ilişkilerde, ekonomik anlamda ve daha birçok alanda önemli bir ivme yakalamış durumdaydı. Başta çeşitli İslam ülkeleri olmak üzere birçok gelişmekte olan ülkeye ilham ve örnek olacak bir gelişim trendi yakalamıştı. Tam da bu noktadan sonra yaşanan süreçleri gözden geçirdiğimizde bu gelişmelerden ve gelişimden rahatsız olan bir yapının olduğunu net olarak görmemek imkânsız! 2012 sonrası sürece baktığımızda “Gezi Olayları”, “17/25 Aralık”, “15 Temmuz Darbe Kalkışması” vs. ve bunların yanında yaşanılan iç-dış siyasi saldırılar, ekonomik komplolar…

Evet; Türkiye’nin gerek gelişiminden gerek bölgesel ve ekonomik olarak güçlenmesinden gerekse yeniden üstlendiği ve üzerine aldığı rolden rahatsız olanlar içeride yuvalandırdığı örgütlerini ve bununla birlikte tüm gizli/açık uzantılarını harekete geçirdi. Ülkemizin tam bağımsızlık yürüyüşünü engellemek adına tüm argümanlarını sahaya sürdü. Türkiye’ye Atlantik’in biçtiği bir rol vardı ve ülkemizin bu rolün dışına çıkmasını istemeyenlerin bizi “hizaya getirme” çabaları başlamıştı.

Rol; öncelikle hiçbir zaman yer alamayacağını bildiği halde Avrupa Birliği’nin kapısında bekleyen bir ‘Kapıkulu’ ve ABD’nin SSCB döneminden itibaren bize biçtiği kendisinin ‘İleri Karakolu’ olma rolüydü!

2012 yılında bize biçilen rolleri artık yıkmaya başladığımızı tam anlamıyla gördüklerinde başlayan saldırılar artarak devam ediyor ve edecek. Bugün Suriye’de, Akdeniz’de yaşananların tamamını bu bağlamda okumak ve değerlendirmek zorundayız. Bizleri kendi biçtikleri kalıpların içerisine hapsetmek isteyenler, bize biçtikleri rollerin dışına çıkmamıza izin vermemek adına ellerinden gelen her şeyi yapmaya devam edecekler.

Mevcut yönetim/hükümetle bunu asla başaramayacaklarını bilenler kuklaları eliyle, ülkemizi peyderpey istedikleri role döndürecek bir yönetimi inşa etmek istiyorlar. Başarırlarsa döneceğimiz nokta sıfır noktasıdır ki; bu sözde “karar alıcılar”ın emirlerini uygulayan bir eyalet olmamız sonucunu doğurur.

Yaşanan ve yaşanacak tüm olumsuzluklara rağmen dik durmak zorunda olduğumuzu hepimiz anlamalıyız.