Risk alan kazanır
İnsanlar toplu halde yaşamaya başladıkları tarihlerden bu yana rekabet içerisinde olmuşlardır. Bireysel rekabetler nüfus arttıkça toplumsal rekabetlere dönüşmüştür. Toplumların daha rahat yaşamasını sağlamak amaçlı devlet ve hükümetler adı altında ciddi organizelere girilmiştir. Bu anlayışla toplum bilim açısından Ulus-Devlet yapılanması içerisinde çatışmalara varacak kadar uluslararası rekabet dünyanın en önemli olayları içerisinde yer almıştır. Savaşlar ve zaferler temelde kültürel kaygılarla olduğu kadar ekonomik ve siyasal problemlerin çözümü konusunda bir uluslararası diyalog kurmaya zorlamıştır. Ancak Ulus-Devletlerin çıkarları doğrultusunda problemlerin çözülmesi tıkanma noktasına geldiğinde demokrasinin kılıcı gibi ver kurtul değil vur kurtul mantığı ile savaşlara neden olmuştur. Türk tarihine bakıldığında da Ergenekon'dan yada Asya kıtasından çıkışın asıl amaçları Ulus-Devlet mantığı içerisinde Reaya'yı (yönetilen toplum) en müreffeh bir şekilde yaşatma kaygı ve çabaları içerisine sokmuştur.
Türklere Anadolu'nun kapılarında kesin zafer sağlayan son savaş... 1071 yılında kazanılan Malazgirt Meydan Muharebesi ile Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan Orta Asya'dan yola çıkan atalarımızı bu topraklara yerleştirmiştir.
Bu toprakları kazanmak ve bu topraklarda kalıcı olmak hiç de kolay olmamıştır. Atalarımız daima yeniliklerin öncüsü olmuştur. Eğer hedefleri büyük olmasaydı tarihe damgasını vuran zaferleri asla kazanamazlardı. Osmanlı Devletinin başarılarını bu topraklar, hala hayranlıkla konuşmaya ve anlatmaya devam ediyor. Çağ açıp çağın kapanmasından, tarihe adını altın harfler ile kazıyan Çanakkale Zaferi'ne kadar kazanılan başarılar ceddimizin imanlarının güçlü olması ve koydukları hedefe ulaşacaklarına sonuna kadar inanmaları ile mümkün olmuştur.
Büyük olmak asla doğuştan verilen bir şey değildir. Kazanılmalıdır. Yolumuz, asla kestirmeden gitmek ya da az ile yetinmekten ibaret olmamalıdır. Yolumuz, çalışmak yerine tembellik etmeyi tercih edenlerin, sadece zenginlik ve şöhretin keyfini çıkaranların yolu olmamalıdır. Bizleri refah ve başarıya götüren bu uzun ve engebeli yolda taşıyanlar daima risk alanlar, iş yapanlar ve üretenler olmuştur.
Geçmişimize baktığımız zaman dünyanın en yüksek refah düzeyine sahip, en güçlü ulusu olmuşlardır. Atalarımızın yadigarı olan milletimiz, şuan dünyaya yön veren milletlerden daha az üretken değil. Beyinlerimiz daha az üretici değil. Kapasitemizde düşme yok. Ancak, yerimizde durma, dar çıkarları koruma ve hoşa gitmeyen kararları ertelememiz gerekiyor. Kendimizi toparlamalı, üzerimizdeki tozu atarak Türkiye'yi yeniden ayağa kaldırma işine tekrar başlamalıyız.
Türkiye artık hedefleri olan bir ülkedir. Bu hedeflere ulaşmak için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Ekonomimiz son yıllarda bir sıçrama yapsa da ekonominin durumu cesur ve çevik eylemler gerektiriyor. Biz de öyle hareket etmek zorundayız. Sadece istihdam oluşturmak için değil, büyümeyi hedefleyerek yeni bir temel atmak için. Ticaretimizi besleyen ve bizi birbirimize bağlayan yolları, köprüleri, elektrik santrallerini ve dijital hatları inşa etmek mecburiyetindeyiz. Bilimi hak ettiği yere taşıyarak ve teknolojinin imkanlarını kullanarak sağlık hizmetlerinin kalitesini artırıp maliyetini düşürmemiz gerekiyor. Güneşi, rüzgarı ve toprağı kucaklayıp, araçlarımıza ve fabrikalarımıza enerji sağlamalıyız. Okullarımızı, üniversitelerimizi bu çağın ihtiyaçlarını karşılayabilecek hale dönüştürmeliyiz. Bunların tümünü yapabiliriz. Bu potansiyel milletimizin her bir ferdinde var. Sadece uyanmak gerekiyor.
Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği eylem planı bu uyanış için gerekli olan sadece ilk adım. Hep birlikte üretmek için çalışmalı, orta gelir tuzağından kurtulmalıyız. Yeniliklere açık olmalı, yepyeni şeyler üretmeliyiz. Tekrarlardan kurtulmalıyız. Süper güç olarak tanımlanan endüstriyel Ulus-Devletlere karşı yönetilenler değil yönetenler düzeyinde olmalıyız. Yada bekletilenler değil bekletenler bilgi ve yetki gücüne sahip olmalıyız. Fatih Sultan Mehmet'in Şahi topları gibi, gemilerin karadan yürütülmesi gibi yeni ve benzersiz icatlar yapmalıyız. İlkleri biz başlatmalıyız. Beşer türü olarak gelişmiş ülkelerin ileri teknoloji buluşları ile gurur duyuyoruz. Ancak bizim de toplum olarak yine beşer türünden gurur duyulacak keşiflerde bulunmak suretiyle insanlığa katkımız olmalıdır. Bunun için enerjimizi doğru yönlendirmeliyiz.