Rifkin demokrarisi
Rahmet, mağfiret ve berat mevsimi olan Ramazan-ı şerifi tamamlayarak yep yeni bir bayrama kavuştuk. Siyasetin kirli gündemi, İslam kardeşliği ile yoğrulmuş bu topraklardaki birliği beraberliği yok etmeye yetmedi. Türk İslam aleminin bayramını kutluyor bu vesileyle Allah’tan 14 Mayıs’ta da milletimize bayram sevinci yaşatmasını niyaz ediyorum.
Bu seçimler, milletin öz değerleriyle kalkınmasını
savunanlarla güdümlü demokrasi ile rahata ereceğini savunanlar arasında
geçiyor. Doların rezerv para olmasına boyun eğenlerle, öncelikle Türk-İslam
dünyası ve Asyalı dostlarımız olmak üzere ticareti kendi para birimimizle
yaparak dolar (batı) hegemonyasından kurtulmamız gerektiğini düşünenlerin
mücadelesi sandığın rengini belli edecek.
Bu minvalde Bay Kemal’in ekonomiyi düzlüğe çıkaracağını
söylediği 300 milyar doların demokrasi, insan hakları, can ve mal güvenliği
karşılığında kendisine verileceği vadiyle, TOGG, Karadeniz gazı, imece, Altay
Tankı, TCG Anadolu, Milli Muharip Uçak, Nükleer santral, Ayasofya, Çamlıca,
Taksim, Levent camileri gerçeklerine bakarak seçmen oyunu kullanacak.
Bir tarafta hayat pahalılığı kur, faiz, enflasyon sarmalı
diğer tarafta milletimizi ve devletimizi emperyalist hegemonyadan kurtaracak
ama her biri için ağır bedeller ödediğimiz projeler. Muhalefetin taktiği,
kardeşim TCG Anadolu yapıldı, İHA-SİHA var ama bunlar yenilmiyor ki, patates
soğan yeniliyor mantığı ile, geleceğimizi sahte demokrasi vadiyle patates
soğana satarsak, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen’den bin beter olarak bugün
pahalığından şikayet ettiğimiz patates ve soğanı da çok ararız mantığı arasında
gidip geliyor seçmen.
Öncelikle Bay Kemal’e 300 milyar doları kimlerin vereceğinin
ipuçlarını verelim. Kemal Derviş’i Ecevit’in başına bela eden akıl ile Jeremy
Rifkin’i demokrasi, insan hakları, can ve mal güvenliği için Bay Kemal’e
danışman yapan akıl aynı akıl. Sakın dünyayı devlet başkanları yönetiyor
demeyin. Mesela Biden’i seçim kampanyasında ona bağış yapanlar yönetiyor.
Blackrock’un elemanı danışmanı olduğu Biden’e sermayesinin istek ve arzularını,
Çin-Rusya, İslam ülkeleri hatta hatta Türkiye’ye karşı nasıl politikalar
uygulayacağını dikte ettirir.
Global bir köy olarak tasarlanan dünyayı yöneten şirketlerin
hegemonyalarının sürmesi için birleşik büyük azınlıkların, dağınık çoğunluklara
hükmetmesi sonucunda oluşacak kontrollü kaos ortamının oluşturulması gerekiyor.
Türkiye’de demokrasi olmadığını söyleyenlerin, ABD’de meclis baskınını,
Türkiye’de insan hakları yok diye feryat figan edenlerin, Amerika’nın Irak,
Suriye, Afganistan, Güney Amerika, Afrika’da insan haklarını nasıl ayaklar
altına aldığını, İsrail’deki terörü nasıl görmezden geldiğini, Türkiye’de can
ve mal güvenliği yok diyenlerin, ABD’de her gün polis kurşunlarıyla öldürülen
siyahileri, ABD ve Batı’nın göçmenlere davranışlarını gündeme getirmemeleri
öğretilmiş çaresizlikten başka ne olabilir.
Batı’nın demokrasi ihracatının ne anlama geldiğini Nikaragua
lideri Ortega’dan dinleyelim. Emperyalist saldırganlığı yenilgiye uğrattıkları
Ulusal Barış Günü’nde konuşan Ortega, Avrupalılar, tüm bu bölgeleri işgal ettikleri,
sömürgeleştirdikleri, köleleştirdikleri ve yerli halka soykırım uyguladıkları
günden bu yana bölgemizdeki insanlara büyük zarar verdiler.” Diyerek çok
kutuplu dünya oluşumuna ABD’nin engel olamayacağını söylüyor.
ABD, Türkiye’den kısa vadede İsveç’in NATO üyeliğine razı
olmasını, onun içinde hükümetin değişmesi gerektiğini savunuyor. Hükümeti
zorlamak için de sözde bağımsız özde güdümlü mahkemeleri tarafından,
Halkbank’ın ABD’de yargı muafiyetinin olmadığı kararı çıkartıldı. Bir taraftan
da sızdırdıkları istihbarat belgelerinde Wagner Grubu’na Türkiye’den silah
satılabileceği, Rusya ile yapılan ticaretimiz, Türk şirketlerinin Beyaz
Rusya’daki faaliyetleri üzerinden sıkıştırılmaya çalışılıyor. Türkiye’nin
bağımsızlık mücadelesini, dış güçlerden önce dış güçlerin uzantısı olan TÜSİAD
gibi kuruluşlara karşı vermesi gerektiği başka bir gerçeğimiz. Bu güruhun
milleti faizle soymasının adına bilimsel ekonomi deyip, faiz indirenleri
enflasyona sebep olmakla suçlayıp, sonra da Kur Korumalı Mevduat sahiplerini
hedefe oturtan zihniyetin ekonomi bilgisi ancak sömürge valilerinde
bulunabilir. Çalışanlar, varlık yöneticileri tarafından yatırılan paranın büyük
kısmını sağlar, ancak bu yatırımların üzerindeki kontroller BlackRock gibi dev
varlık yönetimi şirketlerinin elindedir. Yani Patates-Soğan fiyatını Türkiye’de
ekonomi ve tedarik zincirlerinin yüzde 80’ini elinde bulunduran TÜSİAD’cılardan
bağımsız düşünmek sadece gerçeğe gözlerini kapatmaktır. ABD Başkanının
ekonominizi batırırım sözünden sonra yapılan operasyonları yok farzetmektir.
Son söz, ABD’nin, Erdoğan’ın kazanacağı seçim öncesi
sonrasında da Türkiye’ye yaptırımlar uygulaması gerektiğini söyleyen Hanry
Barkey’den olsun. Terörist başı Ferhat Abdi Şahin’e verilen gözdağından
rahatsız olan Barkey, ABD üst düzey yöneticilerin Suriye’de terör yuvalarını
ziyaretinin Türkiye’ye mesaj olduğunu vurguladıktan sonra, 50 bin insanımızın
öldüğü depreme zil çalıp oynuyor.
Bay Kemal’in SİHA’ları devlet şirketlerine yaptıracağız
sözünü de Barkey’in endişeleriyle paralel olarak değerlendirebilirsiniz. Barkey
yumurtlamaya devam ediyor: Halihazırda yüksek enflasyon ve ödemeler dengesi
sorunlarıyla boğuşan Türkiye ekonomisi, yeniden yapılanma çabalarını yönetmek
için umutsuzca dış finansmana ve desteğe ihtiyaç duyuyor. ABD yardım etmek için
iyi bir konumda, ancak bunu elde etmenin yolu Erdoğan’ı tehlikeli kumardan
vazgeçirmektir. (Suriye harekatı). Bu amaçla, Washington, özellikle Erdoğan
kazanırsa, seçimlerin ertesi günü için tutarlı bir politika geliştirmelidir.
14 Temmuz’da millet Rifkin güdümlü demokrasiye mi? Menderes ile başlayan Türkiye’nin kalkınma hamlesiyle Türk Yüzyılına ulaşma umuduna mı oy verecek bekleyeceğiz. Göreceğiz. Vesselam…..