Revnak
Muharrem ayı Aşure geleneği
Muharrem ayı ve aşure geleneği İslam kültür tarihinde önemli yeri olan bir zaman dilimini temsil etmektedir. Bu ayın içinde meydana gelen önemli olaylar bulunuyor. İslam tarihinin en üzücü olaylarından biri olan Kerbela olayı bu ayda gerçekleşmiştir.
“İmâm
ki kâne boyandı/ Bu zulüm arşa dayandı
Gayret-i
Hudâ uyandı / Bugün mâh-ı Muharrem’dir.”
Hâce Muhammed Lütfi
Başlıktaki mısralar Âşık Muhlis Denizer’in…
Halkının gönül diline tercüman olan âşık; bu kadar sadelik içinde ne de güzel
anlatmış bizim için bu geleneğin anlamını ve pişirilen aşurenin önemini…
Günümüzde hayatı zorlaştıran bazı örf ve
adetlerin yanında, hayatı kolaylaştıran ve hediyeleşmenin, yardımlaşmanın
önemini anlatan, komşuluk ilişkilerini pekiştiren adetlerimiz olduğu da
muhakkak... İlkine; özellikle evlenmede karşımıza çıkan bazı adetleri örnek
olarak verebiliriz. Tabii, burada olumlu yanlarının yaşatılmasının gerektiğini
söyleyelim. Ne var ki, çağın giderek ağırlaşan şartlarına uygun düşmeyen ve
karşılanması zor olan bazı isteklerin artık törpülenmesi gerektiği de bir
gerçek. Bunlardan; türkülere, hikâyelere konu olmuşları bile var. İlk cümlede
dile getirmeye çalıştığımız konunun, ikinci bölümüne geçelim. Yani,
yardımlaşmanın önemini anlatan, komşuluk ilişkilerini pekiştiren
adetlerimize... Bunlardan bazıları ırkî, bazıları ise dinî temele dayalı...
İSLAM
DÜNYASINDA AŞURE GÜNÜ
Aşure; dinî temele dayalı ve sadece biz de
değil, nerdeyse bütün bir İslâm dünyasında görülebilen bir âdet. Bizim ilimizde (Erzurum’da)
olduğu gibi, başka illerde de meydanlarda, büyük camilerin önünde aşure
pişirilmesi ve halka dağıtılması güzel bir adet olarak yaşamaya devam ediyor. “Aşure günü” Muharrem ayının onuncu
günüdür. Bu yıl, 07 Ocak 2024 tarihine denk geliyor. Kelime olarak anlamı da “onuncu gün” demek. Osmanlı Devleti
zamanında Müslümanlar arasında yeni yıla (Muharrem ayı, hicri/kameri takvimin
ilk ayıdır.) giriş esnasında yeni elbiseler giyilir, çocuklar sevindirilirdi.
Senenin hayırlı geçmesi için dua edilir, nafile ibadetlere daha çok dikkat
gösterilirdi. Bir kutlama geleneği olarak yüksek devlet görevlileri padişahı
ziyaret ederek yeni yıl nedeniyle tebrik eder, padişah da onlara "Muharremiye" denen armağanlar
verirdi.
ŞAİRLERİN
KASİDELERİNDE MUHARRAMİYE
Devlet ileri gelenlerinin kendilerine bağlı
memurlara aynı şekilde armağanlar vermeleri adettendi. Şairler de boş durmaz,
"Muharremiye" kasideleri
kaleme alırlardı. Muharrem ayının hususiyetlerini, aşure gününde olduğu
söylenen önemli hadiseleri dizelerinde anlatırlardı. Ancak yine kaynakların
belirttiğine göre; aşûre pişirmeği ibâdet sanmak, bid’atdir, günâhdır. Ayrıca;
aşure; daha çok Türkler arasında yaygın
olduğundan, bu yemeğe bir Türk yemeği, geleneğe de Türk geleneği demek daha
doğru sanki…
ÜZÜCÜ
OLAYLAR SEVİNÇLERİ GÖLGELEDİ
Ne yazık ki İslâm tarihinin en trajik, en hazin, en incitici
olaylarından biri olan Kerbelâ faciasının da bu günde meydana gelmiş olması,
daha önce cereyan eden sevinçli olayları gölgelemiştir. Peygamberimizin iki
gülünden biri olan Hz. Hüseyin, 10 Muharrem günü dönemin sözde Emevi halifesi
Yezit tarafından siyasi gerekçelerle Kerbelâ’da hunharca şehit edilmiştir. “Kerbela'da şehitlerin şahı Hüseyin dışında Hz. Ali'nin dört
evladı daha şehit olmuştur ve üçünün adı şöyledir: Ebubekir, Ömer, Osman... Bu
hüznü, bugün de duyarak, Turgut Uyar'ın Divan'ındaki o dizelerle seslenmenin
vaktidir:
"Elleri koku dağıtırdı nasıl bir koku / suya gel
kana gel bir yeni hasana gel
o öldü çünkü bir gülü tutmuştu bilmeden / sen istersen
her gün gel her sene gel
Hüseyin de öldü ölür hasan da öldü ölür / ölen ve
dirilen o bitmez insana gel"
BU
ACININ TARİFİ YOKTUR
Burada; dünyanın görüp göreceği en büyük
zulümlerden biri gerçekleştirilmiş ve bu olayın yankıları asırlar boyu
Müslümanlar arasında devam eden tartışmaların önemli bir bölümüne damgasını
vurmuştur. Hâlbuki olayın geçtiği yerde Peygamberin evlatlarına yapılan, dille
tarifi mümkün olmayan bu hareket ve hakaretler, bütün herkesin yüreğini
dağlamış, gönülleri derin bir acıya gark etmiştir. Hem öylesine ki; bu acının
yankıları, tesirleri bu gün bile devam etmektedir. Ve Muharrem ayı; bu acı
temel alınarak, geçmişte ve bugün, adeta
bir matem ayı olarak görülmüş ve bunun üzerine yazılar yazılmış, mersiyeler
kaleme alınmıştır.
ESKİ
MUHARREMLERDE MERSİYE VE AŞURE
Cemaleddin
Server Revnakoğlu’nun “Eski Muharremlerde Mersiye Ve Aşure” başlıklı yazısının girişinde yazdığı üzere: ”Muharrem'in onundan otuzuna, bazen de
Safer'in onuna kadar 40 gün müddetle dergâhlarda, zaten tantanasız olarak
yapılan zikirlerin perdeleri de kaldırılmaz; ‘Matemi Âl-i Resulî
Rabb-izzettir bugün, / Matem etmek mümine aynı ibadettir bugün’ diyerek
bağırlar dövülürdü. Çünkü Tahirü'l-Mevlevi'nin dediği gibi; o gün, Hz. Hüseyin ve evlatlarının;“Cism-i lâtifî düştü va'di-i Kerbelâ'ya /
Ruh-u şerifi uçtu tâ arş-ı kibriyaya”… (Türk Edebiyatı/ Ocak 2008/ sayı 411’ En Son Dakika, 5-6 Kasım 195 I, s. 5’)
ALVARLI EFE’NİN MISRALARINDAN
Halkımız
tarafından Alvarlı Efe olarak tanınan Muhammed Lütfi Efendi‘de, Müslümanları
derinden üzen bu olaydan duyduğu acıyı mısralara dökenlerden biri ve yazdığı “ağlar” redifli mersiyenin son
kıtasında, bu hüznün hiç kimseyi ayırt etmeden herkesi nasıl sardığını bakın
nasıl dile getiriyor:
“Muhammed Lütfî’nin bağrı delinsin
Pârelensin beden rûhu alınsın
Muhibb-i hânedan kimdir bilinsin
Gedâ ağlar, sultân ağlar, hân ağlar.”
Ancak bu günü bir matem günü olarak anmanın
yanında; tarihi önemini anlama ve ders çıkarma günü olarak da düşünmenin,
aradaki ayrılıkların dayandığı temellerin anlamsızlığı üzerinde kafa yormanın;
inancımıza daha uygun olacağı kanaatindeyiz.
Muharreminiz
kutlu, aşureniz bereketli ola…