Renklendirme
Bugün 15 Temmuz 2020. Dış destekli kanlı FETÖ darbe teşebbüsünün yıldönümü. Ruhları şad olsun şehitlerimizin ve gazilerimizin direnişi sayesinde, aziz milletimizin ve yüce devletimizin birlikte savunması ile Türkiye’yi parçalamak isteyenlerin hevesi, Allah’ın izniyle kursaklarında kaldı, hamdolsun.
Kirli örgütün belinin kırıldığı ve bir daha ayağa kalkamayacağı belirtiliyor. Ben de buna inanıyorum. Ancak bunu düşünerek asla rehavete kapılamayız. Zira ipi, dışarıdaki emperyalist güçlere bağlı olan bu örgütün ülkemizde tamamen sıfırlandığı söylenemez. Bu aparatın Batılı emperyalistler tarafından her zaman kullanılabileceği aşikâr. Örgüt yöneticilerinin ABD ve Almanya’da hâlen korunduğunu unutmayalım. Peki hep tedirgin mi olacağız? Hayır! “Önce tedbir sonra tevekkül” düsturuna uygun olarak önlemlerimizi alacağız, sonra da Allah’a güveneceğiz. Zira dinimizin koruyucusu Cenabı Allah’tır. Sahibi olduğu aziz dini zelil etmek isteyen güruha, fırsat vermeyecek.
Bazıları devletin üstüne düşeni yapmadığını iddia ediyor, yanlış. Aksine binlerce yıllık geleneği olan kutlu Devletimiz, cansiperane bir şekilde bu örgütü bitirmeye çalışıyor. Büyük ölçüde başarılı da oldu. Peki biz vatandaşlara düşen görev nedir? Her şeyi devletten beklememek! Unutulmamalıdır ki, Allah korusun o hain darbe başarılı olsaydı sadece Ayasofya değil 100 bin civarında camimiz dış güçlerin idaresine geçecekti, 81 şehirli son vatan parçalanacaktı.
Bu cennet ülkede tutunamayacaklarını bilen, akılları, ruhları ve yürekleri satılmışlar, “renklendirme” adıyla bugün etkili kuruluşlara sızmaya çalışıyor. Geçmişte tüm partilerin ve devletin kılcal damarlarına sızdıkları gibi bugünlerde kurulan partileri de ele geçirmeye çalışacaklardır. Parti kurucu ve yöneticileri, çok dikkatli olmalı. “Partiyi büyüteceğiz.” diye rastgele kişileri üye yapmamalı.
Devletin resmi kurumlarına her zaman olduğu gibi yine yerleşmeye çalışacaklar. İşçi ve memur alan kurumlar, bu konuda çok hassas olmalı. İşe girmek isteyenlerin geçmişi iyi araştırılmalı, referanslarına sıkıca bakılmalıdır.
Renklendirme, esasen renksizliktir. Sürüngenler arasındaki bukalemunlar nasıl üstüne konduğu ağacın rengine bürünüyorsa bunlar da geçmişte ele geçirmek istedikleri partilerin, vakıfların, derneklerin, cemaatlerin, tarikatların renklerine girdiler. Şimdi bunu daha çok deneyecekler. Zira kurumları tamamı kapatıldığı için iyot gibi ortaya çıktılar. Devletin ve milletin kendilerini hedef aldıklarını biliyorlar. Meselâ herhangi bir partiye müracaat edip taraftar gibi görünecekler. Toplumda etkili vakıf ve derneklere gidip gönüllü olarak çalışmak istediklerini söyleyecekler. Sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri, çok uyanık olmalı. Toplantılarına yeni katılanların evveliyatları iyi incelenmeli. Bunlar dindar bir vakfa veya gruba müracaat ediyorlarsa sakal da bırakabilirler. Kadın militanları siyah çarşaf bile giyebilir. Tek amaçları fark edilmemektir.
Nurcu, ülkücü, İslamcı, tarikatçı, devrimci, sünni, alevi kuruluşların hepsine dağılabilirler. Hatta ‘dokunulmazlık zırhı’ daha güçlü görünen Kemalist gruplara da rahatlıkla sızabilirler. İktidar partilerine de, muhalefet partilerine de yamanmak isteyeceklerdir. Bilhassa yeni kurulan ve kurulacak partiler onlar için yeni bir tezgâh, yeni bir av ve pazar alanıdır. Buralara, kovuldukları partilerden daha rahat şekilde nüfuz edebileceklerini bilirler. Fark edilmeleri biraz zordur.
İş dünyasını asla ihmal etmezler. Radyolara, gazetelere, televizyonlara, yayınevlerine, dergilere yerleşmek isterler. “Renklendirme” onlar için bir maymuncuk gibidir. Bu konuda mahir oldukları kesin. Üstüne abandıkları grubun en hararetli müdafii olurlar. Hatta hükümeti destekler görünüp, mensup oldukları örgüte laf bile atarlar. Kanaatimce ikizleri terör örgütü PKK hariç bütün kurum ve kuruluşları bunun için deneyeceklerdir. Basiret ve feraset gerek.
“Renklendirme” yapanlar ve yapacak olanlar esasen renksiz, omurgasız, ruhsuz ve fikirsizdir. Bağlandıkları sapık ideolojiden, yani ‘paralel din’den başka şeye inanmazlar. Mukaddesleri yoktur. Süfli amaçlarına gidebilmek için her yol mubahtır. Meclis de bombalanır, cami de. Bunun için herkesin, her vatandaşın şuurlu ve zinde olması gerek. Allah korusun ikinci bir 15 Temmuz’a tahammülümüz yok. Malum bir mümin yılan tarafından aynı delikten ikinci defa ısırılmaz. Mümin olduğumuzu göstermeli ve yılanlara karşı duyarlı olmalıyız.