Reina'da İngiliz parmağı
İsimleri dahi normalde yan yana anılmaması gereken PKK, FETÖ ve DEAŞ, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı tasfiye etme, Ortadoğu'daki emperyalist hesapları bozan, isyan ve itiraz eden Türkiye'yi eski vesayetçi günlerine geri döndürme hedefleriyle aynen ahtapotun kolları gibi bir işbirliği ve eş güdüm halinde hareket etmektedirler. Birinin vurduğu darbenin acısı ve yası bitmeden diğeri vahşice saldırıyor. PKK, "İstanbul Beşiktaş ve Kayseri'de" FETO, "Ankara da Rus Büyükelçi Suikastıyla" sahnedeki kanlı görevini icra etmişken ihalede sıra DAEŞ'te idi.
KATİLİ KİM SAKLIYOR YOKSA ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?
Ve yılbaşı gecesi DEAŞ çok kanlı, çok vahşi bir saldırıyla Reina gece kulübünde nöbeti devir aldı. 39 kişinin canına kıyan ve 65 kişiyi yaralayan "Orta Asya kökenli DAEŞ üyesi" caniyi yakalamak için Emniyet, Jandarma ve Mit halen de kırmızı bülten halinde. Bu terör eyleminde "talimatı ve silahları kim verdi, hedefin yeri ve zamanı nerede, kimler tarafından belirlendi, siyasi amacı nedir, stratejik hesabı nedir ve katili kimler, nerede saklıyor yoksa öldürüldü mü ? "sorularının cevabı eylemin can alıcı yönleridir.
Teröristin taksiden inmesiyle "sadece 7 dakikada 6 şarjörü boşaltması, uzun namlulu silahı çok ustaca ve çelik çekirdekli izli mermiyle kullanması, mekandan kılık değiştirip iz bırakmadan kaçmayı başarması" teröristin askeri eğitimli olduğunu, son derece serinkanlı ve profesyonelce hareket ettiğini gösteriyor.
Bununla beraber katilin, Reina'daki mağdurları korku ve paniğe sevk etmek için şok bombası olarak bilinen "flashbang" kullandığı" tespit edilmiştir. İngiliz hükümeti tarafından geliştirilen bu bombanın başta İngiltere SAS komandoları ve ABD özel kuvvetleri tarafından sıklıkla kullanıldığı belirtilmektir. Bu husus çok şaşırtıcı olmasa gerek çünkü DAEŞ'in elindeki birçok silahın ABD ve İngiltere menşeili olduğu tespitli bir gerçektir. Ki Irak hükümeti, "geçtiğimiz yıl DAEŞ'e silah taşıyan iki İngiliz askeri uçağını El-Anbar bölgesinde vurarak düşürdüklerini, uçaklara ait görüntülerin ellerinde olduklarını" açıklamışlardı. (Farsnews 23.02.2015)
ORTA ASYA'DAN DEAŞ'E GİDEN YOL
Reina saldırganının DEAŞ'in Orlando ve Nice'deki saldırılarında olduğu gibi " yalnız kurt" timinden olduğu iddia edilmektedir. Yani "DEAŞ'e katılmak üzere Suriye'ye giden, DEAŞ kamplarında askeri eğitim aldıktan sonra ülkelerine veya hedef ülkeye gönderilen, uyuyan hücre konumuna sokulan, eylemin zamanını ve mekanını kendi inisiyatifi ile belirleyen, kimseyle pek irtibata geçmeden eylemi yalnız başına gerçekleştiren" timden olduğu değerlendirilmektedir.
Bugüne kadar 3 bin civarında Orta Asyalının DEAŞ'e katıldığı tahmin edilmektedir. Bunlar arasında Uygurların, Kazakların, Kırgızların, Özbeklerin, Türkmenlerin ve Taciklerin olduğu belirtiliyor. Hepsi fakir ülkeler ve kırsal bölgelerinde derin muhafazakarlık hakim. Militanların ülkelerine dönmeleri zor veya yasak olduğundan Türkiye'ye turist gibi gelip, kolayca sosyal hayata ve kalabalığa karışabiliyorlar.
İSLAMOFOBYA VE RADİKALİZM
Adeta eylemleri ile müslümanları rehin alan, islamı terörle yan yana getirmeye çalışan bir yapılanma üzerinden Ortadoğu'da vekalet savaşı yürütülmektedir. DEAŞ, kesinlikle dinsel bir sorun değildir, bir güvenlik ve terör sorunudur. Ramazan ayında dahi dinimizin en kutsal saydığı yerlerden biri olan Mescid-i Nebevi'nin önünde bomba patlatan DEAŞ İslam değildir. DEAŞ, DAEŞ, DAİŞ, IŞİD nedir bu isim konusundaki kafa karışıklığı ve karmaşa? İstihbarat örgütlerinin bir algı mekanizması oyunu mu bu?
DEAŞ, bugün Asya'da, Avrupa'da ve Afrika'daki birçok ülkede örgütlenmiş bir yapıdır. Avrupa ülkelerinde radikalleşen gençlerin 2/3'ü, 15-25 yaşları arasında olup, kimlik arama, dışlanma, yabancı düşmanlığı, islamofobya gibi baskıcı unsurlar ile ergenlik evresinde öfkeyle iç içe geçmiş bir radikalizm halini aldıkları tespit edilmiştir. Radikalleşen İslamcı gençlerin % 30-40'ı kadarının din değiştirerek sonradan müslüman oldukları, Suriye ve Irak'a "tarih yazmak, büyük bir projenin parçası olmak, şehitlik mertebesine ulaşmak, müslüman olarak harika bir hayat sürme inancıyla" özellikle sosyal medya ağı ile etkili bir propaganda neticesinde DEAŞ saflarına katılmaktadır, canlı bombaya dönüşmektedirler.
TEHLİKE CİDDİ VE BÜYÜYOR
"Tekfirci" yani müslümanların müslümanları küfürle suçlaması niteliğiyle kendi dışındaki tüm yapıları da "Tağut" rejimi yani Allah'a isyan eden, sapkın olarak gören en keskin akım DEAŞ'tir. Harici-Selefi bir din anlayışı ülkemizin İslami geleneklerine hiç uygun olmamakla birlikte DEAŞ, yayınlarıyla, faaliyetleriyle ve kurduğu derneklerle Türkiye'ye doğru yöneliyor, başta Konya, Adana ve Ankara olmak üzere gençler üzerinde etkisini gittikçe artırmaya çalışıyor.
İstihbarat raporlarına göre "2011 yılı itibarıyla Türkiye'den 2750 kişinin DEAŞ ve diğer radikal örgütlere katıldığı, halen de 1211 kişinin bölgede bulunduğu, 457 kişinin söz konusu bölgelerde öldüğü belirtilmektedir." Yanımızda camiye götürmeye zorlandığımız gençler, DEAŞ tarafından kandırılıp, birer canlı bombaya dönüştürülebiliyor. Tehlike ciddi ve büyüyor. "Saldırma stratejileri Suriye'deki Fırat Kalkanı operasyonu sonrası, sıkışmışlık hali ile daha büyük bir ivme kazanmış gibi görünmektedir."