Rehavet Yok
Ülkemiz dört bir yandan ateş çemberi tarafından kuşatılmışken daha dikkatli, gayretli, çalışkan olmak zorundayız. Rehavet yok! Olağanüstü hal bir yana devamlı olarak teyakkuz hali içinde olmalıyız. Zira su uyur, dağ uyur, ova uyur, ama düşman uyumaz. Pusuya yatmıştır, her an bir fırsat kollar. İhanet odakları ve ezelu00ee düşmanlarımız dizdize kolkola planlar kurmaya devam ederler.
"Yayıncılar Nöbette" başlıklı bir yazı yazmıştım. Neşriyat aleminde yankı uyandırmıştı. Hakikaten yayıncılar, 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana yoğun şekilde çalışıyor. Bilhassa kültür sanat alanında yayıncılık yapanlar, daha duyarlı bir anlayış içinde yerli ve milli anlayışla kıymetli eserleri okuyucuları için hazırlıyorlar. Ki doğrusu da budur. Allah korusun işgal kuvvetleri, emellerine ulaşabilselerdi bugün özgür şekilde yayıncılık yapabilen tek bir yayınevi kalmayacaktı. Gafiller hariç herkes bunun farkında, şuurunda. Okur Kitaplığı'ndan ve markası olan Mat Kitap'tan çıkan eserleri tanıtmak istiyorum:
Cevat Akkanat, yazılarını gazete köşelerinde okudumuz değerli bir kalem erbabı. Basındaki edebiyatçı köşe yazarlarının yazıları, genelde deneme tadında olur. Cevat Akkanat'ın yazılar ı da öyle. Nitekim bunlardan yaptığı bir seçmeyi Deneme Tahtası adıyla kültür hayatımıza kazandırdı. İçli, derinlikli metinler.
Selvigül Kandoğmuş Şahin ise aşina olduğumuz bir yazar. Edebiyatımızın vicdanlı ve kararlı isimlerinden. İnsanoğlunun serüvenini takip eden ve değişimi yakından izleyen yazar, hikayeciliğimizdeki iyi ve köklü yerini sağlamlaştırırken günlük olaylara da bigane kalmıyor. Nitekim önceki gün gazetemizde çıkan "Kudüs Bizi Bekliyor" başlıklı yazısı da ses getirdi. Şahin'in Hayırlı Haber ismiyle çıkan hikayelerini tavsiye ediyorum. Yazarımızın yine hikayelerinden oluşan diğer kitabı Gülendamın Renkleri'nin üçüncü baskısı da gerçekleşti. Yürekten kutluyor, yazarımıza daha nice eserler diliyorum.
Bazı hususi gün ve gecelerin kıymetini bilmek gerek. Fatih Pala'nın Ramazan ve Oruç çalışması da özel bir gayretin sonucu olarak dinu00ee hayatımıza kazandırılmış bulunuyor. Rahmet iklimi gün gün, seçilmiş güzel fotoğraflar ve iyi bir mizanpajla okuyucuya sunuluyor. Bir ay değil, sene boyunca okunabilir.
Sedat Yılmaz'ın Asitane Kayıp Sözler Dergahı romanı ilgi çekici bir eser. Tanıtımının son satırları şöyle: "Asitane uzun zamanlardır binbir karmaşa ve kaos içinde yitirdiğimiz ruh denizlerine sözel-estetik bir fener tutuyor. Aydınlanmaya değer. Ruhunuza değer..." Yılmaz'ın S'onsuzluk isimli şiir kitabı eş zamanlı olarak vitrinlere çıktı. İlk şiir "Sitemkar" ve şöyle: "Hayat uzun bir şiir / Ömür kısa bir dize / Kimi zaman alevli / Kimi zaman tekdüze / Yılları kitap gibi / Raflara dize dize / Bir damlaydım çoğaldım / Döküldüm bu denize / Sitemkarım geceye / Sitemkarım gündüze / Göz cemaline hasret / Kulak tatlı bir söze". Ve bir başka şiirden mısralar: "Ey ateş / Serin tut sözlerimi / İskenderiye, Kudüs / Bağdat, Halep, Şam / Zulmetin kazanında her akşam / Kaynıyor ve yanıyor / Başkentleri kalbimin".
Edebiyatımızın kalbi daha ziyade roman ve hikayede atıyor. Bu damarın ürünleri kalıcı olacağa benziyor. Mehmet Sarı'nın Altıncı Hikaye ve Mazlum Dirican'ın Bir Yol Meseli isimli hikaye kitapları da bu yayınevimizden edebiyatseverlere ulaştı. Keza roman vadisinde hatırı sayılır iyi eserler yayımlanıyor ve okunuyor. Ahmet Karacan'ın Liman Şehrinin Uzun Hikayesi onlardan biri. Yine Cihan Buğdaycı'nın ilk romanı olan Varlığımın Kabul Ediliği Gün değişik bir eser. Engellilerin ruh evrenlerini anlamaya ve anlamlandırmaya doğru bir keşif kitabı. İlhan Akın'ın Ganj'ın Gözyaşları romanı ikinci baskısını yaptı. Kitap hakkında Hindistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Dr. Avs Ramesh Chandra'nın yazdığı yazıdan birkaç satır: "Bu kitap, gerçekten sevgiyle örülmüş bir çalışma. Çalışmasından dolayı İlhan Akın Bey'e minnettarım. Kendisi Hindistan tarihine, kültürüne dair hayret verici derinlikte bir bilgiye ve anlayışa sahip. Okurlar ister genç, ister yaşlı olsun bu romanı büyüleyici bulacaklardır."
Evet, rehavet yok, asla kapılmamalı. Yayıncılar gayrette, ama eğitimciler de, siyasetçiler de, hukukçular da çaba içinde olmalı. Herkes üzerine düşeni en iyi şekilde yapmalı. Vazif e mukaddes. İş ehline, görev liyakatlıya verilmeli. Böyle yapılmadığı zaman manevi vebal altına girildiği unutulmamalı. Üç günlük dünya için ayak oyunlarına, sahtekarlıklara gerek yok. İlim ve sanata daha çok değer verirsek, edebiyatı seversek, kitabı elimizden bırakmazsak, hür düşünceyi teşvik edersek o zaman kolay kolay kurulu robotlar, katil nesiller yetişebilemez. Aksine Nesl-i Cedit'lerin, Asım'ın, Büyük Doğu'nun ve Diriliş'in nesillerinin gümrah bir şekilde toplumun her kesiminde adaleti, hakkaniyeti ve muhabbeti tesis ettiklerini görürüz. Ümitvarız, gelecek günler çok daha aydınlık olacaktır.