Recep Tayyip Erdoğan -Özgür Özel görüşmeleri ve CHP kibri!
Ak Parti Genel Merkezi’ndeki ilk görüşmede ve sonrasında CHP tarafı hiç de “yumuşama” yanlısı gibi durmadı.
Oralardaki geleneksel “kibir” hali, sürecin “kelebek ömürlü” olmasına yol açabilir!..
X
Evet, durum böyle... "Yumuşama" çabası tek taraflı... CHP "kibir" kıvamlı!
Bir “boş sandalye”den bile kriz çıkarttılar…
Sayın Erdoğan, Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’a “iade-i ziyaret için tarih ayarlama” tâlimatını verdi de, kriz öyle söndü!..
Malûm;
İlk buluşmada, Abdullah Gül ekibinin önde gelenlerinden, Eski İsrail ve ABD Büyükelçisi Namık Tan da yer aldı.
Bu buluşmada da O varmış!..
O Namık Tan ki, ilk Erdoğan Özel buluşmasından kısa süre önce bir twit attı.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Kuvây-i milliye neyse Hamas odur!” cümlesini fotoğrafla birlikte alıntılayıp, üstüne “Kuvây-ı Milliye’yi Hamas ile bir tutmak Cumhuriyet tarihine ihanettir, şiddetle kınıyorum” cümlesini kondurdu..
İlk buluşmada…
Ak Parti kanadında Mustafa Elitaş, CHP kanadında Namık Tan da vardı.
Kurmaylar bunlardı…
Mustafa Elitaş, Erdoğan-Özel buluşmasından kısa bir süre önce, Özgür Özel’in hedef alındığı ve içinde “ihanet” kelimesinin geçtiği bir twiti atmış olsaydı, o buluşmada yer alabilir miydi?
Bir “boş sandalye” meselesinden bile kriz üreten CHP kanadı, buna itiraz etmez miydi?
(Namık Tan’ın Sayın Erdoğan cenahına “ağır hücumlarının” devam ettiğini, bu ameliyesine hiç ara vermediğini ilave edelim bu fasla! Namık Tan, istediğini yapmakta elbette serbesttir bu arada… Konu kendisiyle ilgili değildir, ‘yumuşama” çabalarıyla ilgilidir! Maksat üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi, bununla ilgilidir!)
Ve sonra…
Yumuşama çabaları derken…
Oradan devam:
Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan, “yumuşama süreci”nin hatırına, 28 Şubat dâvâsı hükümlülerinin cezalarını “hastalık” ve “kocama” halinden dolayı kaldırdı.
“Af” yetkisini kullandı.
O imza atılır atılmaz da, Özgür Özel tarafına bilgi verildi.
Bu bilgilendirme de, CHP medyasının önde gelenlerinden Şaban Sevinç tarafından şöyle duyuruldu:
“Kulis…Son dakika… 28 Şubat paşaları dün gece saat 24.00. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’dan CHP’li Namık Tan’a Whatsapp’tan mesaj: “Sayın Özgür Özel’in Cumhurbaşkanımıza söylediği paşalar konusu çözüldü. Sayın Genel Başkana iletebilirsiniz.”
28 Şubat sürecinin mağdurlarından Sayın Cumhurbaşkanı “af” yetkisini böyle kullandı, amma velâkin, “hastalık ve kocama halinden dolayı” affedilenlerden biri…
Gayet zinde bir edayla…
“Af söz konusu değil. Doğrudan doğruya anayasal bir görevin Cumhurbaşkanı tarafından geç olarak yerine getirilmesidir” dedi, Cezaevi çıkışında…
Bu da, CHP’ye yakın medyacılar tarafından “güzel” bir davranış olarak öne çıkartıldı.
Devam edelim:
Ak Parti cenahı, “yumuşama” için elinden geleni yaparken, CHP tarafında bırakın yumuşamayı, ortamı geren çıkışlar dikkat çekti.
Genel Başkan Özgür Özel’in “Süleyman Soylu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kriminal ve karanlık bakanı” cümlesi mesela…
Süleyman Soylu, Eski Bakan ve hali hazırda AK Partili TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı…
Özgür Özel, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kriminal ve karanlık bakanını Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı yaptınız!” demiş oluyor böylece!.. Havanın "yumuşamasını" isteyen böyle mi yapar?
İLETİŞİM İYİ, KİBİR KÖTÜ!
Bizi takip edenler bilir…
Bilmeyenler de rahatlıkla bulabilir…
Fırsat oldukça “Kızgın Demiri Soğutmak Şart!” muhtevalı yazılar kaleme alıyoruz.
Ak Parti ile CHP’nin…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in buluşup görüşmeleri, memleketin meselelerini birlikte değerlendirmeleri elbette “olumlu” bir durumdur…
Bununla birlikte, bir taraf elini uzatıyorken, diğer taraf, “muhatabının” durumu tabanına izahını güçleştirecek hareketler yaparsa…
Kibirli hallere bürünürse…
“Yumuşama” süreci, “kelebek ömürlü” olur!
Taraf arasında büyük bir “güven bunalımı” olduğu belli.
Böyle olmasa, Sayın Cumhurbaşkanı, iki buluşma arasında “kırmızı çizgilerimiz” uyarısı yapma ihtiyacını hisseder miydi?
Ortada o kırmızı çizgileri “ihlâl etme” teşebbüsü olmasa ya da böyle bir ihtimal olmasa, “kırmızı çizgi ikazı” da gelmezdi.
Özgür Özel’in “Selahattin Demirtaş, Osman Kavala” bağlamındaki görüşleri belli…
DEM’e bakışı da öyle; “kayyım” meselesinde hiç de “yumuşama” mesajları verme ihtiyacı hissetmedi Ak Parti tarafına…
x
Başta İsrail ve ABD olmak üzere, “Batı”lı güçler de, DEM politikalarını alabildiğine destekliyor.
DEM ile araları çok iyi; Suriye’nin Kuzeyi’nde başımıza “seçim çorabı” örmeye çalışıyorlar, biz de şimdilik “erteletmeyi başardığımız için” seviniyoruz!..
Büyük bir “Arz-ı Mev’ud” hamlesini engellemeye çalışıyoruz, tek başımıza!
ÇOK BÜYÜK TEHDİTLER!
Türkiye üzerindeki baskıların artacağı ortada.
“Heybeliada Ruhban Okulu”nun açılmasında sakınca olmadığı yönündeki ifadeleri de bu bağlamda değerlendiriyorum…
Yani, baskılar artıyor!..
Halk Bankası Davası Demokles’in Kılıcı gibi duruyor, öylece…
Gezi olaylarından bu yana ekonomimiz birçok “darbe”yle karşı karşıya kaldı; toplam zarar neresinden bakarsanız bakın en az 1 Trilyon Dolar!..
15 Temmuz darbe girişimini tezgahladığı “en yakın medya organlarından birinin” manşet haberiyle ortaya konulan Birleşik Arap Emirlikleri’nden, İsrail’in en yakın müttefiklerinden Suudi Amerika’ya kadar herkesle arayı iyi tutmak zorundayız zira ekonominin toparlanması lâzım!..
Öte yandan…
Soykırımcı ABD’den Soykırımcı Çin’e kadar…
Yukarıdan ikide bir kaş kaldıran, ince ince ayar vermeye çalışan Rusya’nın Putin’ine kadar nice “koldan” saldırı var…
İran da, fırsatını bulduğunda, her türlü zararı vermeye hazır bize!
x
Türkiye, Soykırımcı İsrail’in “Arz-ı Mev’ud” yolunda adımlar atmasından rahatsız; “beka endişesi” kapımızın dibinde!..
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “varoluşsal tehdit” olarak nitelendirdiği doğurganlık oranının çakılması, Anadolu Ailesi'nin türlü saldırılara maruz kalması, sapkın akımların güç kazanması gibi meseleler de memleketin üzerine üzerine geliyor…
Türkiye’nin “siyasi istikrarın” muhafazası için “Anayasa Değişikliklerine” ihtiyacı var.
Bunun yolu da “ince ayar” manevralardan geçiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sinan Oğan, Meral Akşener ilâveleriyle “Milliyetçi Cephe”yi güçlendirmeye, bu arada da “Batı ile” ilişkileri tekrar rayına oturtmak için atılacak adımlara yönelik tepkilerin dozunu düşürmeye çalışıyor…
Ben uzaktan böyle okuyorum.
Türkiye’nin nerelerden nasıl kuşatıldığını hepiniz biliyorsunuz…
Yunan Adaları’ndaki ABD tahkimâtı, tek başına büyük dert…
Kuzey’den Güney’den Doğu’dan Batı’dan sıkıştırılan bir Ülke…
Beni en çok endişelendiren de, sokaktaki vatandaşla, özellikle de gençlerle konuştuğumda derin bir “umursamazlık” haliyle karşılaşmak!..
Ya da “umursamazlık” demeyelim de..
“Öğrenilmiş çaresizlik!” diyelim…
“Gemisini kurtaran kaptan” havası hepimize zarar verir!..
CHP’nin “Yerel seçimde zafer elde ettik. İktidar ortağıyız!” havalarına girmesi de, öyle…
Memlekete büyük zararlar verir!..
Durun bakalım; bu “yumuşama” işi nereye varacak?
CHP “kibrinden” kurtulabilecek mi?
İzleyelim.