Recep Koçak
Bu isme Milat okuyucularına aşinadır. Yazarımız, 29 Nisan 2013 tarihinden itibaren üç yıl süreyle gazetemizde köşe yazıları kaleme almıştı. Bazı dergilerde idareci olan, Akra FM’de Genel Müdürlük yapan, Deniz Feneri’nde 2013 yılından beri muhtelif kademelerde görev üstlenen Koçak, hâlen bu hayırlı derneğimizin Genel Merkezi’nde Yönetim Danışmanı ve Vekili olarak hizmet veriyor. Yazarımızın, yayımlanmış Işığı Yanan Evler, Gülyarası ve Sönmeyen Işık Deniz Feneri adlı kitapları bulunuyor. Şimdi de Akıl Fikir Yayınları’ndan Sahibini Bekleyen Mektup isimli eseri çıktı.
Geçenlerde Bâbıâli Sohbetleri’nde bir grup talihliyle kendisini
dinledik. Bize, 1963’te Çorum’da başlayan hayatını, okuduğu mektepleri, bulunduğu
görevleri velhâsıl ömür serencamını hülasaten anlattı. Bilhassa Deniz Feneri
üzerinde durdu. Bu müessesenin kuruluş gayesini, yaptığı hizmetleri, yeryüzünde
gezip dolaştıkları yerleri aktardı. Deniz Feneri’nin hizmetlerini sekteye
uğratmak isteyen dış mihrakların çabalarını dile getirdi. Bu arada hazirunun
bütün suallerine cevap verdi. Doğrusu, bu faydalı sohbet bitsin istemedik.
Recep Bey, ömrünü hayra, hakikate, insani hizmetlere,
İslam davasına, iyiliklere hasretmiş bir vakıf adam! Eserlerini daha önce
okumuştum ama kendisini dinleyince insan daha çok etkileniyor. O sohbette kâh
dinleyicileri uzak iklimlerde yolculuklara çıkardı, kâh bize hüzünlü dakikalar
yaşattı. Hepimiz sohbetin sonunda Selçuklu’yu, Osmanlı’yı ve Türkiye’yi ayakta
tutan iman gücünün aynı ruh olduğu kanaatini paylaştık. Bizi iyi kılan,
inancımızdan gelen bu moral gücüydü, Allah rızasını kazanma endişesiydi. “İ’lâ-yı
Kelimetullah” ruhu, Nizam-ı Âlem Davası’ydı, kutlu Kızıl Elma’ydı.
Sahibini
Bekleyen Mektup, “İyilerin İzinde” alt başlığını taşıyor.
Kıymetli çalışmalarıyla tanıdığım grafiker kardeşim Yakup Tutum’un güzel kapak tasarımıyla
okuyucunun önüne çıkan eserdeki portreler dikkat çekiyor. Mübarek, nurlu
simalar birer ışık halesi gibi gözümüzü aydınlatıp gönlümüzü ısıtıyor. Mehmed
Zahid Kotku, Esat Coşan, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Sabahattin Zaim, Rasim
Özdenören, Ersin Nazif Gürdoğan ve İbrahim Uğurlu. Sesinizi duyar gibi
oluyorum: “Tamam ilk yedi ismi biliyoruz da, sonuncusu kim?” Hatırlatayım. Hani
1996 yılında Kanal 7’de efsane bir program vardı: “Şehir ve Ramazan”. İbrahim
Uğurlu ve Uğur Arslan’ın birlikte sundukları o hafızalarımıza nakşedilen programdaki
“Ramazan Abi”dir kapakta yer alan. Asıl ismiyle İbrahim Uğurlu.
Sadece bu isimlerin hatıraları, hikâyeleri mi var
kitapta? Elbette hayır! Fethi Gemuhluoğlu’ndan Akif Emre’ye, Mehmet Emin Er’den
Ahmet Mithat Coşan’a pek çok şahsiyete dair bilmediklerimizi öğreniyoruz. Başlıklardan
birkaçını vereyim de, gerisini siz düşünün: “Sahibini Bekleyen Mektup”, “Bir
Yusuf Masalı”, “Dünyamız İyi İnsanlar Eliyle Güzelleşir”, “Etiyopyalı Âdem ve
Kırklar Mescidi”, “İki Güzel Âdem’in Hikâyesi”, “Kalk Balım Sahur Vaktidir”,
“Kazakistan Notları”, “Ömür Geçer İyilikler Kalır”, “Görünmeyen Üniversite, Mavera’nın Güzel Adamı Nazif Gürdoğan”. Okuru
duygulandıran, düşündüren ve alıp ötelerde gezdiren seçkin yazılar demeti… “Bir
Öğretmen Hikâyesi”, şu cümle ile nihayet bulur: “İyilikler birer tohum gibidir.
Yüreklerde her daim yeşermeye devam eder.” Her satırıyla “müminlerin
kardeşliğini” bize hatırlatan bu özge kitapta bir yazı şöyle biter: “Günler,
aylar, yıllar hızla geçiyor, ömürler bitiyor. Geriye ise iyilikler ve onları
her hatırladığımızda içimize huzur dolduran hikâyeleri kalıyordu.”
“15 Temmuz darbe girişimi başarıya ulaşsaydı Türkiye
için karanlık günler başlayacaktı. Kan gövdeyi götürecekti. Ordudan çeşitli
kumpaslarla uzaklaştırılan bazı emekli subayların iddialarına göre FETÖ
kalkışması, teröristlerin umduğu ve beklediği gibi sonuçlansaydı iç savaş
çıkacaktı.” Koçak, mübarek milletimizin yazdığı 15 Temmuz Destanı için şu
muhteşem hatırayı naklediyor: “Mete Yarar bir konuşmasında, 15 Temmuz gecesi
bir gencin kurşunların üzerine âdeta koşarcasına giderken orta yaşlı bir adamın
onu kolundan yakalayıp, ‘Oğlum nereye gidiyorsun, kurşunlar yağıyor,
ölebilirsin, gitme!’ dediğini bir görgü şahidinden aktardı. Genç kendisini
durdurmaya çalışan adama dönüp, ‘Amca bu gece ölmek için iyi bir gece’ demiş ve
koşmaya devam etmiş.”
Recep Koçak’ın şu içli ve samimi duasına, hepimiz
yürekten “âmin” diyoruz: “15 Temmuz benzeri tehlikelerden Allah bu milleti ve
idarecilerini ebediyen korusun. Zor zamanlarda tek yürek, tek yumruk olup dosta
düşmana ‘meydan’ okuma şuurumuzu her daim canlı ve diri tutmayı nasip eylesin.
Rabbimiz, varlıklarından haberdar olduğumuz ve göğsümüzü kabartan içimizdeki
yiğitlerin sayısını artırsın. Rabbimiz, bu millet ve bu topraklar üzerine kötü
planlar yapan haricî ve dâhili şer güçlerin tuzaklarını başlarına geçirsin.
Bize, 15 Temmuz sonrası kıymetini daha iyi fark ettiğimiz birlik ve beraberlik
şuurumuzu kaybetmeden saflarımızı sıklaştırma bilinci ihsan eylesin.”