Rasyonel ekonomi algısı
Siyasetin en asli vazifesi kaynakların aynı ülkede yaşayan vatandaşlara hangi esaslar çerçevesinde kullandırılacağı ve paylaştırılacağıdır. Liberalizm, sosyalizm-komünizm ve diğer üçüncü yolların ana meselesi bu vazifenin mantıki ve pratik kurgusunu gerçekleştirip aksiyon almak, bu süreç içerisinde de ülkenin eğitiminden dış politikasına, güvenliğinden sağlığına kadar her şeyini uygulama teorisine uygun şekilde dizayn etmek, belirli bir tarihte demokratik tercihlerle mutabık kalınan ve değişen şartlara göre zaman zaman güncellenen ana plana (yani her türlü -izm-şere göre) uygun kalmasını sağlamaktır.
Dış siyasetin amacı içeride mutabık kalınan kaynak dağılımı meselesine uygun
bir uluslarası politika oluşturmak, bu dağılmda en büyük etkenlerden biri olan
dış ticaretin ve ülkenin her türlü menfaatinin güvenliğini korumanın yanında
gelişmesi için alan açmak, bu bağlamda gerektiğinde refahı artırıcı
gerektiğindeyse güvenliği sağlamlaştırıcı ortaklıklar oluşturmaktır. Haliyle bu
iş dışişleri bakanlığınındır.
İçişleri bakanlığının görevi ise mutabık kalınan kaynak dağılımı ve refah
paylaşımı/refah oluşturulması sürecine karşı ülke içinde temeli her ne olursa
olsun düzeni bozacak (en küçüğünden en büyüğüne fark etmeksizin) eylemlere
karşı tedbirler almak ve gerektiğinden caydırıcı güç olarak sistemi korumak
olarak karşımıza çıkar. Bu eylemler bazen bir terör örgütünün, bazen çetelerin,
bazense sıradan bir vatandaşın basit aksiyonu olarak karşımıza çıkabilir.
İçerikler birbirinden son derece farklı da olsa asıl mesele mutabık kalınan
sistemin korunması ve gözetilmesidir.
Eğitim bakanlığı ise kaynak dağılımını mükemmelleştirecek, içeride kaynak
havuzunu genişletecek, ülkenin rakiplerinin önüne geçmesini sağlayacak ve
küresel çapta diğer ülkelerin kaynak havuzlarından ülkesinin en iyi şekilde
faydalanmasını sağlayacak ürün-hizmetleri ortaya koyacak nesiller yetiştimek ve
diğer ülkelerin bu amaçlarla yetiştirdiği nesillerle rekabet etmek için vardır.
Her bakanlık için sırayla vazifelerini ekonomi üzerinden bu perspektiften
yorumlamak mümkün. Farklı perspektiflerden yapılacak değerlendirmeler de son derece
makul ana motivasyonlara bağlanabilir olsa da ne yazık ki 8 milyarlık nüfusu
ile insanlığın en büyük meselesi bu dünyada para... Yani ekonomi, dolayısıyla
da ana sorun kaynakların dağılımı!
Bu motivasyon perspektifinden olayları okuduğumuzda içeride ve dışarda
yaşadığımız, garipsediğimiz, ayıpladığımız, lanetlediğimiz her türlü faaliyete
farklı bir gözle bakıp doğru-yanlış olarak ahlaki bir çerçevede tanımladığımız
hemen hemen herşeyi normal-anormal olarak tanımlayabiliyor ve ona göre
meseleleri baştan düşünebiliyoruz.
İşte ekonomiye ve dolayısıyla siyasete de böyle baktığımızda Türkiye olarak
rakiplerimizi ve süreçler içerisinde düşman olarak sınıfladıklarımızı daha iyi
anlamamız ve rasyonel bir kafayla mücadele edebilmemiz mümkün.
Duygusal motivasyonlarımızı bir kenara atalım, varlık ve yaradılış sebebimiz
unutalım demiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Sadece insanlığın en büyük kavgasında
kuralları kalbimizle değil aklımızla anlamamız, ona göre davranmamı,
mücadeleden galip çıkmamız ve o günler geldiğinde galibiyetimizin verdiği güçle
yapacaklarımızın kalbimiz ile tartmamızın gerektiğini söylüyorum.aksi takdirde
mücadeleye kalbiyle girenin kalbi kırılıyor...
Bize acilen millet olarak rasyonel bir ekonomi algısı lazım. Doların düşüşünü
Mohaç'ta zafer kazanmış gibi kutlamanın bize bir faydası olmadığını ya da
birkaç günlüğüne nakit avans kapanmasının ülke ekonomisinin çöküşü olmadığını
anlayacak derecede olsa dahi yeter bu algı bize. Olaylara bu kadar duygusal ve
dolayısıyla davranışsal yaklaştığımızda sadece kendi kendimize zarar veriyoruz.
Paniğe giriyor ve hata yapıyoruz.
Bu algının tesisi için doğuştan sahibi olduğumuzu düşündüğümüz bazı
yeteneklerimizin olmadığını kabullenmemiz lazım. Doğuştan din bilgini değiliz,
doğuştan siyasetçi değiliz, doğuştan ekonomist değiliz. Bunların hepsi çok uzun
süre disiplinle ve sabırla okuma, araştırma ve tecrübe isteyen meseleler. Yarım
yamalak kulaktan dolma bilgilerle, üç beş satır okumaya ahkam kesilmeyecek
kadar da kritik makamlar...
Bu dediklerimi birkaç dakika olsun düşünelim lütfen...