Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ağustos 2020

Raskolnikov, fütüristik fanteziler veya sıtmayı şifa bilme

Enteresan bir süreçten geçiyoruz. Normali yitirip yeni normali de oluşturamayınca ister istemez sevimsiz eski, bir norm olarak beliriyor. Hal böyle olunca dünün normaline ilişkin kullandığınız eleştirel söylem de anlamsızlaşıyor. Zeminini yitirmiş çünkü. O eleştiriyi anlamlı kılan şey, eleştirilen şeyin mevcudiyeti ve işlerliğiydi. İşlevselliğine ilişkin memnuniyetsizlik haddinden fazla bile olsa -ki öyleydi- mevcudiyeti ve işlerliği askıya alınmış ve yerine anlamlı bir şey de ikame edilmemişse o zaman eleştirel söyleminizin de buharlaşması kaçınılmaz oluyor. Koronavirüs salgını nedeniyle hayatımızın çoğu alanıyla ilgili yaşadıklarımızda böyle bir açıkta kalma hali var. Bugünlerde kamuoyunda açılıp açılamayacağı merak ve tartışma konusu olan eğitim-öğretim de bu alanlardan birisi.

Yürüttüğümüz eğitim-öğretim faaliyetinin performansını biliyoruz. Memnuniyet düzeyi son derece düşük bu yapının bugünlerde açılıp açılamayacağına dair merakı bu yapıda olduğu varsayılan hikmet/keramet nedeniyle açıklığa kavuşturmamız gerekiyor o halde. Tüm bileşenlerinin memnuniyet düzeyinin son derece düşük olduğu bir yapının açılmasını hayati kılan şey nedir? Bu basit sorunun altını çizmekte fayda görüyorum. Tarihsel-toplumsal yapımızın, hatta modern toplumsal yaşamın organizasyonunda merkezi bir rol verilen bu uygulamanın varlığı, iddiaları ve icraatları arasında eleştirel bir değerlendirme yapmadan bilâ kayd ü şart sürdürülmesi izaha muhtaç değil mi? Yaptığımız şeyi niye yaptığımızı sorgulamak anlamsız bir şey mi?

İlgilenmek istemesek de bu noktada hayati bir meselemiz var. Hayati meselemiz, sadece tüm kademeleriyle yaklaşık 27 milyon insanın fiziksel anlamda okula gidip gidememesiyle sınırlı değil. Elbette bu çok büyük bir sorun. Ancak bundan çok derin ve çok daha yakıcı olan kısmı şu ki; okula gittiğimizde eğitim-öğretim bahsindeki sorunumuzun olduğu gibi devam ediyor olacağıdır. Koronavirüs salgını çoğu insana fütüristik fanteziler kurdurtsa da (örneğin uzaktan eğitim(!) fetişizmi üzerinden yaşadıklarımız..) esas maliyetli kısmı eskiyi kıymete bindirmiş olmasıdır. Bugün yeni bir yaşam tasavvuru, arayışı yerine herkes kaybolan eskinin memnuniyetsiz de olsa bilindik varlığını ve işleyişini arıyor. İnsanoğlu ne olursa olsun bildiği, belirli bir anlama ve öngörüde bulunma kapasitesine sahip yapılarda, ilişkilerde bir hayat kurabiliyor. Belirsizlikte yaşam kurmanın, ilişki oluşturmanın imkansızlığı çok açık. İyinin ve kötünün ötesine geçtiğinizde yeni bir iyi ve kötü belirleyip hayata geçiremezseniz kürkçü dükkanına dönen tilki gibi, eski iyi ve kötüye dönmeniz kaçınılmaz olur. İyinin ve kötünün eksenini başka türlü koyma iradesini inançla, bilinçle ve cesaretle sürdüremezseniz, o zaman Raskolnikov gibi geçersiz saydığınızı düşündüğünüz bir anlam evrenine geri döner ve vicdan azabına gark olursunuz.

Hayatımızın diğer alanlarında olduğu gibi eğitim-öğretim alanında da yaşadıklarımız buna benziyor. Şikayet etmekten bizar olduğumuz bir alan, bir yapı, bir ilişki, küresel bir salgın nedeniyle askıya alındı. Bu askıya alınmayı bir temize çekme, bütün eleştiri, itiraz ve memnuniyetsizliğimize layıkıyla verilmiş bir cevap gibi değerlendirmek ancak alışkanlıklarına esir düşmektir. Görülen o ki, fiziksel anlamda okullarımıza ulaşacağız. Ancak takatsiz şekilde güç bela okula ulaştığımızda büyük bir mücadelenin daha yeni başlamak üzere olduğunu yeniden ne zaman fark edeceğimiz meçhul. Potansiyelimiz, performansımız bunun çok kısa sürede pek mümkün olmayacağını gösteriyor zaten. Olmayacak çünkü, biz yaşadıklarımızdan gereken dersi almak yerine ölümü gördüğümüz noktada sıtmaya razı gelmeyi tercih ediyoruz. Sıtmayı razı gelmek de değil esasında durum. Çaresizlikten sıtmaya razı gelmek de pekala stratejik bir tercih olabilir. Ancak eldeki imkanların kısırlığı içinde ehveni şer kabilinden kabul edilecek sıtma ile mutlak yürütülmesi gereken bir çözüm, bir ilaç, bir reçete olarak sıtma arasında dağlar kadar fark var.