Raskolnikov, fütüristik fanteziler veya sıtmayı şifa bilme
Enteresan bir süreçten geçiyoruz. Normali yitirip yeni normali de oluşturamayınca ister istemez sevimsiz eski, bir norm olarak beliriyor. Hal böyle olunca dünün normaline ilişkin kullandığınız eleştirel söylem de anlamsızlaşıyor. Zeminini yitirmiş çünkü. O eleştiriyi anlamlı kılan şey, eleştirilen şeyin mevcudiyeti ve işlerliğiydi. İşlevselliğine ilişkin memnuniyetsizlik haddinden fazla bile olsa -ki öyleydi- mevcudiyeti ve işlerliği askıya alınmış ve yerine anlamlı bir şey de ikame edilmemişse o zaman eleştirel söyleminizin de buharlaşması kaçınılmaz oluyor. Koronavirüs salgını nedeniyle hayatımızın çoğu alanıyla ilgili yaşadıklarımızda böyle bir açıkta kalma hali var. Bugünlerde kamuoyunda açılıp açılamayacağı merak ve tartışma konusu olan eğitim-öğretim de bu alanlardan birisi.
Yürüttüğümüz eğitim-öğretim faaliyetinin performansını
biliyoruz. Memnuniyet düzeyi son derece düşük bu yapının bugünlerde açılıp
açılamayacağına dair merakı bu yapıda olduğu varsayılan hikmet/keramet
nedeniyle açıklığa kavuşturmamız gerekiyor o halde. Tüm bileşenlerinin
memnuniyet düzeyinin son derece düşük olduğu bir yapının açılmasını hayati
kılan şey nedir? Bu basit sorunun altını çizmekte fayda görüyorum.
Tarihsel-toplumsal yapımızın, hatta modern toplumsal yaşamın organizasyonunda
merkezi bir rol verilen bu uygulamanın varlığı, iddiaları ve icraatları
arasında eleştirel bir değerlendirme yapmadan bilâ kayd ü şart sürdürülmesi izaha muhtaç değil mi? Yaptığımız şeyi niye
yaptığımızı sorgulamak anlamsız bir şey mi?
İlgilenmek istemesek
de bu noktada hayati bir meselemiz var. Hayati meselemiz, sadece tüm
kademeleriyle yaklaşık 27 milyon insanın fiziksel anlamda okula gidip
gidememesiyle sınırlı değil. Elbette bu çok büyük bir sorun. Ancak bundan çok
derin ve çok daha yakıcı olan kısmı şu ki; okula gittiğimizde eğitim-öğretim
bahsindeki sorunumuzun olduğu gibi devam ediyor olacağıdır. Koronavirüs salgını
çoğu insana fütüristik fanteziler kurdurtsa da (örneğin uzaktan eğitim(!)
fetişizmi üzerinden yaşadıklarımız..) esas maliyetli kısmı eskiyi kıymete
bindirmiş olmasıdır. Bugün yeni bir yaşam tasavvuru, arayışı yerine herkes
kaybolan eskinin memnuniyetsiz de olsa bilindik varlığını ve işleyişini arıyor.
İnsanoğlu ne olursa olsun bildiği, belirli bir anlama ve öngörüde bulunma
kapasitesine sahip yapılarda, ilişkilerde bir hayat kurabiliyor. Belirsizlikte
yaşam kurmanın, ilişki oluşturmanın imkansızlığı çok açık. İyinin ve kötünün
ötesine geçtiğinizde yeni bir iyi ve kötü belirleyip hayata geçiremezseniz
kürkçü dükkanına dönen tilki gibi, eski iyi ve kötüye dönmeniz kaçınılmaz olur.
İyinin ve kötünün eksenini başka türlü koyma iradesini inançla, bilinçle ve
cesaretle sürdüremezseniz, o zaman Raskolnikov gibi geçersiz saydığınızı
düşündüğünüz bir anlam evrenine geri döner ve vicdan azabına gark olursunuz.
Hayatımızın diğer alanlarında olduğu gibi eğitim-öğretim
alanında da yaşadıklarımız buna benziyor. Şikayet etmekten bizar olduğumuz bir
alan, bir yapı, bir ilişki, küresel bir salgın nedeniyle askıya alındı. Bu
askıya alınmayı bir temize çekme, bütün eleştiri, itiraz ve
memnuniyetsizliğimize layıkıyla verilmiş bir cevap gibi değerlendirmek ancak
alışkanlıklarına esir düşmektir. Görülen o ki, fiziksel anlamda okullarımıza
ulaşacağız. Ancak takatsiz şekilde güç bela okula ulaştığımızda büyük bir
mücadelenin daha yeni başlamak üzere olduğunu yeniden ne zaman fark edeceğimiz
meçhul. Potansiyelimiz, performansımız bunun çok kısa sürede pek mümkün
olmayacağını gösteriyor zaten. Olmayacak çünkü, biz yaşadıklarımızdan gereken
dersi almak yerine ölümü gördüğümüz noktada sıtmaya razı gelmeyi tercih
ediyoruz. Sıtmayı razı gelmek de değil esasında durum. Çaresizlikten sıtmaya
razı gelmek de pekala stratejik bir tercih olabilir. Ancak eldeki imkanların
kısırlığı içinde ehveni şer kabilinden kabul edilecek sıtma ile mutlak
yürütülmesi gereken bir çözüm, bir ilaç, bir reçete olarak sıtma arasında
dağlar kadar fark var.