Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Nisan 2019

Rapt olanlar

Dünya hayatındaki trajedilerin pek çoğunun temelinde bir başımıza bağımsız/bağlantısız olduğumuza/olabileceğimize dair yanlış inanç yatıyor. İnsanın yaşayakalması için gerekli bitkiler, hayvanlar, çevre ve hatta eşyalar ile arasında karşılıklı bir bağ mevcut. Evrendeki her şey, uzun veya kısa vadedeki sonuçlarıyla birbirini etkileyecek ve şekillendirecek biçimde yaratılmış. O yüzden bu ilişkiler ağının bir yerindeki bozulma veya aksama, bu bozulma veya aksamanın ilişiksiz gibi göründüğü alanda kimi zaman kısa, çoğu zaman da uzun vadede kendini gösteriyor. Zorla besleme, kapalı tutma, şişmanlatma vb işkenceler sonrasında sofralara ulaşan eti yiyen bizlerin bitmeyen hastalıklar ve depresyonla mücadele etmek zorunda kalması şaşırtıcı değil. ‘Dünya bir penceredir, bakan geçer’ sözü naif bir söz olmanın ötesinde bir idrak ile bakıldığında okyanusa dönüşüyor. Buradayız ve penceremizden gördüğümüz her şeyin bizim bir parçamız olduğu ferasetiyle yaşabilirsek, belki emaneti huzurla teslim etme onuruna kavuşacağız.

Bermuda’ya ulaştığımızda bir öğleden sonra idi. ‘Uzun kuyruk’ kuşlarının iz ve sembollerini süre süre kalacağımız yere doğru ilerledik. Ev sahibemiz, adaya çalıştırılmak üzere dünyanın öbür ucundan tutsak edilerek cebirle getirilmiş insanların torunlarından biriydi. İnsan bazen yeryüzünde yaşam sevinci nimetinden en çok nasiplenenlerin Afrikalılar olduğunu düşünüyor. Tarihlerindeki onca acı ve trajediye rağmen böylesine gülen gözlere ve böylesine şarkı söyleyen bir ruha sahip olmaları hayranlık uyandırıyor. Belki de ruh, böylesi büyük acılara gülümseme ve ruh şakımaları ile katlanabiliyor. Ev sahibemiz de öyleydi. Gözlerinin içindeki ışık, herkeste görebileceğiniz türden değildi. Sohbetimiz esnasında onun aynı zamanda ne kadar zengin entelektüel bir zihin olduğunu da fark etmekte gecikmedim. Bizim için hazırladığı dairesini bize teslim etmeden önce, müslüman olduğumuzu anlamış ve heyecanla adanın müslüman cemaatinden muazzam ahlaklı ve entelektüel yakın arkadaşları olduğunu, onlarla bizi mutlaka tanıştırmak istediğini söyledi.

Birkaç gün sonra Bermuda Nation of Islam Cemaati’nin mensuplarından iki kardeşimizle karşı karşıya oturuyorduk işte. Bermuda müslümanlarının ada bağımsızlık taleplerinden, eğitime, elbette Malcom X suikastı ve Elijah Muhammad’in oğlunun cemaatin başına geçtikten sonra cemaati oturttuğu sahih çizgiye, Türkiye’ye karşı batı medyasında başlatılan saldırıların sebeplerine kadar pek çok şeyi konuştuk.

Nasıl ki hiç bilmediğim bir semte veya şehre gittiğimde ilk elden oranın kadınlarına dikkat kesilip söze dökülmeyen hakikatlerin izlerini sürmeye çalışıyorsam, herhangi bir insan grubu ile karşı karşıya kaldığımda da aynı şeyi yapıyorum. Dr. Radell Tankard’a da cemaatinizin içindeki kadınların durumu nedir diye sormaktan kendimi alamadım. Güçlü bir kadın figürü oluşturabilecek kadar adaletli ve konunun farkında bir grup musunuz demeye getiriyordum, o da bunu hemen anlayacak kadar son derece zeki biriydi. Verdiği tek kelimelik cevap, üzerinde saatlerce konuşmamıza sebep olacak bir cümleydi: ‘Biz köleliği yaşamış bir halkız.’ Yani demek istiyordu ki bizim kadın erkek ilişkisi dinamiklerimiz çok farklı. Biz avlanmış, köleleştirilmiş, onuru yüzyıllarca hiçe sayılmış, gözleri önünde kadınlarının ırzına geçilmiş bir insan grubuyuz. Başına onca şey gelirken erkeğinin acziyetle izlemek zorunda kaldığı kadınlardan güçsüz figürler olmasını bekleyemezsiniz. Dolayısıyla bizim kadınlarımız çok güçlü figürlerdir, inanın bazen bizden daha güçlü olduklarını çok net hissediyoruz. Kendi yorumumu eklemeliyim: Hiçbir zaman güçlü olan eşittir değildir istismar edilmeyen. Bunu medeniyet dengesinin hafif kefesinde kalmış her toplumun kadın ve erkek ilişkileri, sorunları, sancıları için söylemek mümkün...

Kadın haklarından bahsedince kadının erkeğin aleyhine güçlendirilmesinin savunulduğunu düşünenler veya konuyu bu perspektiften savunanlar yüzdeyüz yanılıyorlar. Erkek ve kadının kendi kimlikleri içinde güçlü olmadığı veya gücünün elinden alındığı, yani istismara açık hale getirildiği herhangi bir varyasyonda çözümü aramak bedeli ağır ödenen bir fasit daireden çıkamamak anlamına geliyor. Her şeyin birbirine rapt edilerek yaratıldığı bu evrende manidar slogandır: ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.’