Ramazan'da Yaşatılacak Haslet: VEFA
İçinde bulunduğumuz mübarek ayın müminlere hatırlattığı ve kazandırdığı en büyük hasletlerden biri şüphesiz vefa duygusudur. Son bir yıl içinde kaybettiklerimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.
Ramazan ayının hususiyetleri çok. Yardımlaşma, dayanışma, komşuluk ve akrabalık münasebetlerini hatırlama ve yaşatma bu özelliklerden sadece bir kaçı. Vefa duygusu da şüphesiz mukaddes ayda unutmadığımız ve güzelliklerini yaşattığımız çok mühim bir alametimiz. Malum son bir yıldır bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de olağanüstü bir dönem yaşandı, hâlâ yaşanıyor. İlk koronavirüs vakasının görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinden itibaren yeni hayata alışıyoruz, alışmaya çalışıyoruz.
Geçen yılın şubat ayından itibaren sevdiğimiz birçok kişiyi sonsuzluk âlemine uğurladık. Koronavirüs’ün ilk vakasından itibaren artık hastalıklar ve vefatlar artmaya başladı. Gün geçmiyor ki, yakından tanıdığımız bir akrabamızın, siyasetçinin, sanatçının, gazetecinin, hekimin veya akademisyenin vefat haberini almayalım. Gazeteler bu haberlerle dolup taşıyor. Radyo ve televizyonlar artık ilk haberlerinde kaybettiklerimizi dinleyicilerine duyurmaya başladı. Bir yandan da gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında şehit haberleri ile kahroluyoruz. Trafik kazaları sonucunda meydana gelen can kayıplarına ise neredeyse alıştık.
ÖLÜMLERLE HAŞİR NEŞİR OLDUK
Ülkemizde son yüzyılın en çok ölüm hadisesini, belki de geçen sene yaşadık. Bilmiyorum istatistikler tam belli oldu mu ama zannediyorum en fazla kayıplar 2020 yılında yaşandı. Kovid-19 virüsü şüphesiz sadece bizim başımızda değil, bütün dünyanın mücadele ettiği bir salgın hastalık. En çok kullandığımız kelimeler, koronavirüs, kovid-19, maske, mesafe, temizlik, korona, hekim, hemşire, sağlık çalışanı, hastane, ilaç, aşı, yoğun bakım, entübe ve diğerleri… Artık diğer hastalıkların adı anılmaz oldu. Varsa yoksa korona! Şüphesiz bu virüs, yüzyılda bir meydana gelen büyük salgınlardan biri. Onunla mücadele etmekten başka çaremiz yok. Kızmakla, üzülmekle, sağa sola çatmakla çözülecek gibi değil. Akıllı bir şekilde tedbirlere riayet ederek bu hastalıktan asgari şekilde zayiat vererek kurtulabiliriz. Bütün ölümler acıdır ama gençlerin vefatı insanı daha çok hüzünlendiriyor. Bazı hastalarımızın genç denebilecek yaşlarda, henüz 30’lu, 40’lı yaşlarında iken artlarından gözü yaşlı sevenlerini bırakarak ölüm kervanına katıldıklarını gördük.
SON BİR YILDA YİTİRDİKLERİMİZ
Ülkemizde son bir sene içinde yitirdiğimiz pek çok isim var. Sağlık, sanat, kültür, bilim, basın, eğitim, ilahiyat, siyaset ve spor dünyasından yüzlerce ismin vefatını duyduk, üzüldük, onlara rahmet diledik. Çoğu da malum salgın yüzünden hayata ve sevdiklerine veda ettiler. Şüphesiz bu kaçınılmaz olaylarda bize düşen görev, metanetle vefatları karşılamak, dinî vecibelerimizi yerine getirmek, sonra da kaybettiklerimizi unutmamak ve çeşitli vesilelerle hatırlamak. Önce geçen yılın Mart ayından itibaren ebedî âleme göç eden şahsiyetlerden bir kısmını en azından alfabetik olarak ismen hatırlayalım:
Abdullah Işıklar, Abdullah Kaplan, Abdülkerim Dündar Osmanoğlu, Adalet Ağaoğlu, Ahmet İhsan Genç, Ahmet Kekeç, Ahmet Vefik Alp, Asım Ekren, Asım Gültekin, Ayhan İnal, Ayşegül Atik, Burhan Ayeri, Burhan Kuzu, Cahit Tanyol, Cemal Akyıldız, Cemil Taşçıoğlu, Davut Göksu, Demir Özlü, Deniz Banoğlu, Ekrem Uytun, Emin Karaca, Filiz Çağman, Gökhan Ömür Daldık, Haldun Boysan, Hüsnü Bayramoğlu, İhsan Özgen, İlyas Uzun, İrfan Çiftçi, İsmail Kazdal, Kemal Çiftçi, Kenan Akın, Levent Ünsal, Mahmut Kanık, Mehmed Fırıncı, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Genç, Mehmet Kutlular, Mehmet Said Arvas, Mesut Yılmaz, Mete Yavaşoğlu, Muhiddin Nalbantoğlu, Muhittin Korkmaz, Muhterem Nur, Mustafa Kandıralı, Mürşide Uysal, Necati Demirtaş, Necmettin Yıldırım, Nur Vergin, Orhan Kural, Oruç Aruoba, Osman Akkuşak, Osman Durmuş, Ömer Döngeloğlu, Özer Kızıltan, Seçkin Türesay, Suat Yalaz, Şaban Çibir, Şevket Kazan, Tanju Cılızoğlu, Taşkın Savaş, Timur Selçuk, Üstün Asutay, Yavuz Bahadıroğlu, Yıldırım Akbulut, Zafer Özdemir.
ÖLÜMÜN ADALETİ VE EŞİTLİĞİ
Ölüm hadisesi adaletlidir. İnsanlar arasında ayrım gayrım yapmaz. Daha doğrusu ölümü her insana tattıran Cenab-ı Allah Âdil’dir. Sırası gelen, vadesi dolan ve ömür yaprakları bitenler sevenleriyle vedalaşıp sonsuzluk âlemine doğru yola çıkıyorlar. Farklı mesleklerde olanlar, muhtelif meşreplerde bulunanlar, ayrı dünya görüşlere bağlananlar, önce cami avlularında musalla taşında buluşuyorlar, sonra da mezarlıklarda yan yana toprak altına uzanıyorlar. Belki yaşarken bir araya hiç gelmemiş olanlar komşu kabirlerde yatıyor. Belki de zıt düşünceleri savunanlar, omuz omuza serin serviler ve kara topraklar altında mahşeri bekliyorlar. İşte ölümün eşitliği ve Yaradanın mutlak adaleti budur. Biz insanlar, ölümü hakkıyla düşünsek belki de daha az kötülük yapacağız. Müminler olarak mevtin hakikatini idrak edebilsek belki de kardeşlerimizle daha az didişeceğiz. Acaba bunun için mi “Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikretmemiz.” buyurulmuştur. Bu hikmete dayanarak mı Hazreti Peygamber, akıbetimizi yani ölümü düşünüp ibret almamız için kabristanları ziyaret etmemizi tavsiye etmiştir.
DEFİNDEN SONRA GÖREV BİTER Mİ?
Elbette hayır! Asla ve kat’a! Vefatlar tahakkuk ettikten sonra yıkama işleri, cenaze namazı ve defin işlemleri şüphesiz Müslümanların aslî görevidir. Bunda şüphe yok. “Farz-ı kifaye”dir ama bir kısım Müslümanlar bu vazifeyi yerine getirmezse bütün Müslümanlar için “farz-ı ayn” olur. Yani cenaze ortada kalmayacak. Peki dualar edilip, Kur’an-ı Kerim okunduktan ve cenaze defnedildikten sonra görev bitiyor mu? Mümkün mü? Asıl ondan sonra görev başlıyor. Kaybettiklerimizi dualarımıza, ibadetlerimize, hayır ve hasenatımıza ortak etmemiz birinci görev. Zaman zaman ruhlarına Kur’an-ı Kerim okumak da öyle. Bir de fırsat buldukça kabirlerini ziyaret etmemiz lazım. Bu anlattıklarımız normal vatandaşlar için yapılması gereken vecibelerimiz.
TOPLUMA HİZMET EDENLER
Şayet vefat edenler çeşitli sahalarda topluma hizmet etmiş olan âlimler, sanatkârlar, devlet, iş ve siyaset adamları ise o zaman isimlerini unutturmamak da aslî görevlerimizdendir. İşte vefa duygusu burada devreye giriyor. Yani kadirbilir olmak. Meselâ hayatını kaybeden bir yazar veya şairse eserlerini okumamız ve okutturmamız gerekiyor. Diğer mesleklerde olanları da vefat yıldönümlerinde hatırlamamız ve anma programlarıyla yeni nesillere tanıtmamız şart. Mesela vefat eden tanınmış ve hizmeti olmuş bir hekim ise ismi bir hastaneye veya sağlık ocağına verilmelidir. Şairlerin, yazarların, kültür ve sanat adamlarının isimleri de mutlaka okullara, kültür merkezlerine, sokak ve caddelere asılmalıdır. Siyaset, bilim ve basın dünyasının meşhurları da keza öyle… Çeşitli ilgili kurum ve kuruluşlara adları verilerek nisyana terk edilmeleri önlenmelidir. Bir komutansa ismi kışlalara, ilahiyatçı veya hoca ise camilere, eğitimci ise okullara, akademisyen ise üniversitelere, siyaset ve devlet adamı ise köprülere, havaalanlarına, barajlara ve otoyollarına verilmelidir.
SON DEVİRDE HASSASİYET
Şükürler olsun ki son 15-20 yılda vefa duygumuz çok gelişti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu konuda herkese hepimize örnek oluyor. Neredeyse birçok cenazede onu görüyoruz. Cenaze namazlarına katılıyor, el açıp dua ediyor, tabutu taşıyor, defin işleminde bulunuyor ve sevilen şahsiyeti hakkıyla uğurluyor. Şüphesiz bu tavır hem İslami bir görev, hem de insanî bir duyarlılıktır. Artık sadece popüler, ünlü, belli şahsiyetlerin isimleri çeşitli yerlere verilmiyor. Aksine farklı sahalarda cemiyete hizmet etmiş olan herkesin ismi yaşatılmaya çalışılıyor. En başta da şehitlerimizin. Bu konuda herkese görev düşüyor. Çünkü bazen isimler hatırlanmayabilir. Bu meseleyi kendilerine dert edinenler, yetkilileri uyarmalı ve onlara ismi verilmesi gereken mühim şahsiyetlerin adlarını ve biyografilerini ulaştırmalıdırlar.
VEFA BİZE ÇOK YAKIŞIYOR
Tabii vefa konusunda çok farklı çalışmalar yapılabilir. Söz konusu kişinin vefat yıldönümünde hakkında toplantı düzenlenebilir. Radyo televizyon programı gerçekleştirilebilir. Daha önce hazırlığı başlamak şartıyla ve iyi bir organizasyonla adlarına ‘anma kitabı’ hazırlanabilir. İsimlerini yaşatmak adına çeşitli yarışmalar tertip edilebilir. Bu konularda daha önce düşünülmemiş çok ilginç bazı çalışmalar da yapılabilir. Önemli olan iyi niyetle sevdiğimiz kişileri hatırlamamız, anmamız ve onların toplumda hatırlanmalarına vesile olmamızdır. Unutmayalım ki, gün gelecek biz de buradaki -en başta ailemiz olmak üzere- sevdiklerimizi, komşularımızı, mesai arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı bırakıp gideceğiz. Biz başkalarına nasıl muamele ediyorsak, onlara ne kadar candan bir şekilde sahip çıkıyorsak bize de aynı şekilde davranılacağını asla unutmayalım. Bu mübarek gün ve geceler ile mukaddes Ramazan vesilesiyle vefat eden bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, kabirleri nur, mekânları cennet, menzilleri mübarek, makamları âli olsun. Şairimiz gibi onları sevgiyle uğurlayalım: “Evvel giden ahbaba selam olsun erenler!”