Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ramazan'da ol(gunlaş)mak

Çağdaş dünyada her şey hızlandığı için olsa gerek, insanların hiçbir konuda beklemeye tahammülleri kalmamış gibidir. Bu durum geçmiş ile bugünü karşılaştırdığımızda iki ayrı insan profilinin gözümde canlanmasını sonuçlamaktadır. Premodern dönemde sükunetle yavaş yavaş yürüyen insan ile post/modern dönemde hızlı ayak ve baş hareketleri ile dolaşan insan.

Hiç şüphesiz premodern dönemle modern dönem arasındaki tek fark hız değildir. Konumuz bağlamında iki önemli farklılığa daha temas etmeliyiz. Birincisi, premodern dönemde “Tanrı”nın merkeziliği çerçevesinde insanın kendisini değiştirmesi başat anahtar kavram olacaktır. İkincisi de, buna bağlı olarak insanın ol(gunlaş)mayı sağlamak üzere içine doğru derinleşmesidir ki, hayat boyu bir eğitimi ihtiva etmektedir.

İnsan beden ve ruhtan müteşekkil boyutları birbirini tamamlayıcı özelliğe sahip bütüncül bir varlıktır. Bunun bir boyutuyla anlamı; beden ve ruh arasında dualistik bir ilişki düzeneğinin olmamasıdır. Dolayısıyla ruh ve bedenin birbirini destekleyerek bu bütünselliği koruması esastır. Bu esprinin kavranmadığı durumlarda beden ve ruhun birbirinden bağımsızlaşarak insan arızaları yarattığına dair mebzul örnekler sunulabilir.

Nitekim Batı tarihi bunun örneklerinden birisini oluşturmaktadır. Beden-ruh düalizminin yansıması sebebiyle “ruh”un yegane gerçeklik için adres olmasının ardından Rönesans ile birlikte “beden” üzerine odaklanma öne geçmiştir. Bu bağlamda modern dönemin kendisini refere ettiği kavram ise bedendir. Bugün beden üzerine bu denli yoğun bir şekilde odaklanma ve beden üzerinde oynama buradan kaynaklanmaktadır.

Hz. Peygamber (SAV) döneminde “sürekli oruç tutma”, “gece sürekli namaz kılma” ve “evlenmeme” üzerine pratik geliştirmek isteyen kişilere Hz. Muhammed’in “beden”e de hakkının verilmesi yönündeki tavsiyesi, “beden”in iptali ile dindarlık arasında ilişki kurulabildiğine dair bir örneği bize yansıtmaktadır.

Yukarıda saydığımız “hız”, “beden”, “ruh”, “içsel ol(gunlaş)ma” gibi anahtar kavramlar ekseninde bugünü düşündüğümüzde, bedene odaklanarak ruhu geri plana atmış ve “hız”lıca sonuç almayı yaşam tarzı haline getirmiş bir profil karşımıza çıkacaktır. Geçenlerde bir programda genç birisi ibadetler ve insanın içsel olgunlaşması arasında kurulan ilişki karşısında, “bu kadar vaktim yok, ben hemen herşeyde sonuç almalıyım” diyordu.

Dolayısıyla günümüzün postmodern insanın Tanrı’ya ve tabiata uyumunu sorunsallaştırmakta, hayat boyu devam edecek olan nefs eğitimini gereksiz görmekte ve aslında tüm dünyanın kendi öznelliği etrafında şekillenmesini beklemektedir. Böyle bir mentaliteyle dine yaklaşıldığında, doğrusu orada birçok işlevsiz ögeler bulunabilmektedir.

Dinler ve bu arada özelde islam ise tüm ibadetleri kişinin en nihai anlamda içsel derinlik kazanması için vazetmektedir. Günde beş vakit kılınan namaz, aslında aynı eylemin basit bir tekrarı olmayıp insanın ol(gunlaş)masına yöneliktir. Hakeza oruç da bedenin disipline edilerek ruhun olgunlaşması ve “heva”nın zaptu rapt altına alınması demektir. Tüm bunlar ise bir ömür boyu süren bir eğitimdir aynı zamanda.

Ramazan ayı oruç ve onun aparatları (imsak, iftar, namaz vb.) dolayımıyla insana sunulan bir ol(gunlaş)ma fırsatıdır. İçinde yaşadığımız çağ, ruhtan koparılarak bağımsızlaştırılmış “beden”in kendi egemenliğini insan üzerinde ilan ettiğinin göstergeleri ile doludur. Bu ise günümüzde dünyanın niçin giderek ruhsuzlaştığını daha iyi anlatmaktadır. Dualizmin kopardığı bedeni ruha tekrar bağlamalı; Ramazan ayını da “hedefi” ile uyumlulaştırmalıyız.