Ramazan Yazısı: Kur'an teknolojisi çağı
Kur’an-ı Kerim bu âlemde Allah’ın madde formundaki ayetlerinin kelime formundaki şeklidir. Allahı, sıfatları ve sanatları ile âlemler içinde açıklayan bir tarifnamedir. İnsanın tekâmülünün tarifnâmesi, kainattaki ilişkileri-iletişimi-etkileşimi eşyanın fıtratına göre düzenleyen sistemin kurucusu, dua-ibadet-Allahı tesbih-davet-kulluk gibi esasların düzenleyicisi olan, bütün asırların bütün ihtiyaçlarına hitap eden, Allahın, insanlığın maddi ve manevi ihtiyaçlarına rehber olarak gönderdiği 4 büyük tarif ediciden biridir. Marifetullah’ın (Allah’ı tanımanın) en üst mertebedeki tecelligâhıdır. Ancak topluma magazin ve ilmihal düzeyindeki bilgiler ile sınırlı son derece sığ bir şekilde oluşturulmuş din algısının hâkim kılınmaya çalışılması gerçeği karşısında Kur’an-ı Kerim’in gerçek mahiyetinin algılanma seviyesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda çok açılardan ele alınması gerekmekle birlikte, bu yazıda bir yönüne kısaca işaret edilmiştir.
“Gaybın
anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve
denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin
karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am 59). “Herşeyi” içeren Kur’an-ı
Kerim bir bilim ve teknoloji kitabı değildir ancak bilim ve teknoloji konusunda
da insanlığa ufuk açan, yol gösteren ilmi ezelîden gelen bir kitaptır. Yeter ki biz bilim ışığında Kur’an-ı Kerim’i
dikkatle inceleyip şifrelerini çözebilelim, Kura’nî iletişim ve etkileşim
metodolojisini geliştirelim. Fakat Kur’an-ı Kerimde bunun da bir usulü
vardır, herkes her şeyi göremez, önemi kadar ve ifadenin muhtelif biçimlerinde ve açık veya şifreli şekilde
verilmiştir.
Kur’anda geçen Peygamberlerin
mucizeleri ve bazı tarihi hadiseler bilim ve teknoloji şifreleri de içerir.
Peygamberler hem maddî ve hem de manevî gelişmenin anahtarı olmuştur.
Saatçilik, gemicilik, terzilik, demircilik, marangozluk gibi pek çok sanat
Peygamberler eli ile insanlığa ulaştırılmıştır. Bunun yanında Peygamberlerin mucizeleri de insanlığın bir bilimde
çıkabileceği en son noktayı ortaya koyarak insanları bu noktaya erişmeye
yönlendiriyor. Mazi ve müstakbel birbirini yansıtıyor. Bazı örneklere
işaret edelim;
●
“Hazret-i Süleyman,
havada uçarak iki aylık mesafeyi bir günde geçmiştir” (Sebe 12). Bu uçuşun
kâinattaki kanunlarını bulup gerçekleştirmek mümkündür. Burada uçaktan daha
ileri bir teknolojiye işaret edilmiştir.
●
Musa A.S., âsâsı ile
taşa vurup 12 gözden akan su çıkartmıştı (Bakara 60). Bu da gösterir ki, yer
altındaki zenginlikleri ve özellikle de suyu basitçe çıkartmak mümkündür. Bu da
sondajdan daha ileri bir teknolojiye işaret etmektedir.
●
İsa A.S. her türlü
hastaları tedavi etmiş hatta ölüyü bile kısa süreliğine diriltmiştir (Âl-i
İmrân, 49). Her derdin dermanı vardır, hattâ ölüyü bile geçici olarak
diriltecek bir nefes vardır. Tıp biliminin çıkacağı en üst seviye budur, buna
erişmenin formüllerini aramalıdır.
●
Süleyman A.S. madenleri
hamur gibi elinde şekillendirmiştir (Sebe 12), madenleri kolayca bulup
çıkartmıştır, bu yolla insanlara madenleri elle şekillendirir gibi kolayca
işleyebilmenin mümkün olduğunu hedef olarak göstermiştir.
●
Süleyman A.S. Belkıs’ın
tahtını Yemen’den Şam’a, göz açıp kapayıncaya kadar getirirmiştir (Neml, 40).
Yanındaki kişiler de suret olarak görülmüş ve konuşmuştur. Ayrıca Süleyman AS bütün ülkesindeki bütün
insanları aynı anda görüp dinleyebilmiştir. Maddenin ışınlanması ve insanın 3
boyutlu interaktif görüntülenmesi ile dünyanın bir evin içi kadar içiçe
iletişim halinde olacağına Kur’an işaret etmiş, bize de çalışıp yapmayı
emretmiştir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümküdür,
Kuran-ı Kerim’de çok daha fazla örnekler vardır. Bilim insanları Kur’an-ı
Kerim’i çok dikkatli tetkik edip, element-madde ilişkisi üzerine kurulu olan
Newton fiziği kurallarını, ucunu quantum fiziğinin yakaladığı Kur’an
fiziği ile “frekans-iletişim-etkileşim odaklı” şekilde çalışmalıdır. Bu
yolla madenin cismani işleyişinin
arkasındaki enerjinin kurallarını, yani ruh ile münasebetini kurup işlettiği
takdirde dünyanın ne kadar kolay şekilde insanın emrine verileceğinin
kanunlarını ortaya koyacaktır. Ancak, bu “süper etki dünyası”na
erişmek için maddeye mahpus materyalist felsefe ve yaşam biçiminin hikmet ve mânâ odaklı hale getirilmesi,
Allahın ayetlerine odaklı yorumlanması, anlaşılması ve hayata geçirilmesi
önceliğimiz olmalıdır.
Toplum olarak magazin ve ilmihal
seviyesindeki sığ din ve Kur’an-ı Kerim algısından çıkıp, kâinatın sahibinin
verdiği kainatın anahtarını algılama seviyesine erişmek boyutundaki bir “yüksek
algı mertebesine” çıkmalıyız. Faaliyetlerimizi, manevî medeniyet
esaslarımızın (mefkûremizin) ihyası ve inşası öncelikli olarak yürütmemiz
bilimsel gelişmenin ön şartıdır. Bunu sağladığımız zaman, kâinat
insana hizmetkâr olacak, dünyayı elde etmek için maddeyi fiziki olarak
işlemek ve işletmek için çok zahmetler çekilen teknoloji seviyesinden
geçilecek, kâinatın insana hizmetkâr olduğu “Kur’an Teknolojisi Çağı”na
erişilecektir. Yeter ki biz Kur’anı “herkesten ve herşeyden önce
kendi nefsimize, kendi hayatımıza” hâkim kılıp mânen Kur’anın emirlerine göre yaşayarak ruhsal
tekamül ve frekans/iletişimi/etkileşimi olan “Kur’anî iletişim ve etkileşim” seviyesine erişelim.