Ramazan yazısı: Ey insan, yaratılış ve yaşama amacın nedir?
Ramazan ayı münasebetiyle, ruhsal tekamüle ve yaradılış amacına yönelik yazı yazarak ruha nefes aldırmanın daha isabetli olacağını düşünüyorum. Ramazan ayı, adeta ruhun dünyalık işlerde boğulmaktan kurtarılıp, nefes aldığı, yüzünü kulluğa çevirdiği ay olarak idrak edilmesi için vardır. Ramazan ayının iftar davetleri geleneği güzeldir, ancak “yemek ayı” değil yemeyerek tekamül, ibadetlerin zirvesinin yaşanması ayı olduğunu unutmamak lazımdır.
“O akıl
sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah’ı
anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür
ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik
sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler.” (Âl-i İmrân, 191.
Ayet). … göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler
… (Yusuf, 105. Ayet). Ayrıca O, göklerde
ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak emrinize vermiştir. Bütün
bunlarda düşünenler için işaretler vardır (Casiye, 13. Ayet). İşte bu misalleri
insanlar düşünsünler diye veriyoruz (Haşr, 21. Ayet).
Kur’an-ı Kerim, baştan sona her yerde, düşünün, bakın, duyun, görün, düşünmez misiniz, görmez misiniz, duymaz
mısınız, bakmaz mısınız gibi ayetleri ile insanı düşünmeye, bakmaya, duymaya,
görmeye sevk etmiştir. Bu yolu da insanın tekamülü için kainatın
manasını anlamanın anahtarı olarak ortaya koymuştur.
İnsan, madde ve mananın birleşiminden oluşan çok mühim
vazifeleri bulunan kainatın en önemli varlığıdır. İnsanı bütün kainatta en
üstün kılan, o kadar ki, kainatın yaratıcısı olan Allah’ın doğrudan muhatap
alıp hitap ettiği kainatın bile yaratılmasının sebebi olmasına neden olan bir
yönü vardır ki, o da Allah’ı tanıyıp, ona kul olup, ibadet
etmesidir. İnsan, yaratılış amacı olarak, ruhsal tekamül ile
vazifelidir. Bu tekamül nedir peki; Allahı tanımak olan marifetullahta terakki
ile enfüsî
ve afâki dairedeki tezahürleri müşahede ederek, bir bilinçlenme, bilinçli bir farkındalık ile seyri sülûkunu yapmasıdır. Kainatta
var olan Allah’ın bütün esmasını bütün mertebeleri ile görmesi, tanıması, bu
yolla gaybî olan Rabbine doğrudan muhatap olacak seviyeye kadar çıkıp sebepler
perdesini kaldırıp, öyle bir seviyeye çıkmak ki, esma ve sıfat perdesinin
arkasındaki Rabbine adeta huzurunda
bulunuyormuşçasına yaşayarak muhatap olmasıdır.
Seyri sülûkun da iki yolu vardır,
bunlar, öğretide “akrebiyet” ve
“kurbiyet”, şeklinde ifade edilmiştir. Kurbiyet;
kulun kendi gücü ve çalışması ile Allah’a yaklaşma çabasıdır. “Cenab-ı Hak yetmiş bin perde
arkasındadır” şeklindeki yöntemle, binlerce perdeler arkasındaki rabbine
ulaşmak için bütün mertebeleri tek tek geçmek birinci yoldur. Geçmişten beri
pek çok maneviyat yolcusu şahsın izlediği yol bu yoldur. Nefsin tebiyesi ile
başlayıp, kalbî yolla adım adım evrad ve ezkar ile esmanın mertebelerinin keşfiyle
seyri sülukun tamamlanmasına dair bir velayet yoludur. Pek çok evliya bu yolla
seyri sülûk etmiştir. Akrebiyet ise,
Allah’ın kula olan yakınlığı hissedip bu noktada marifet kazanmaktır. Bu yol,
Kur’an-ı Kerim’de her yerde apaçık delillendirilmiş ve açıklanmış olan
hakikatın kendisine tâbi olup, “Allah bize şah damarımızdan daha yakındır”
şeklinde kainattaki esmayı hüsnânın tecellilerini müşahede ederek akıl, ilim ve beş duyu yolu ile kalbi
kumandan yapıp akıl, ruh, beş duyu ve sair unsurlarla birlikte ilerleme
yoludur. Bu yol, bilgi ve bilinçli gözlem yoludur.
Allah’a imana dair bilgilerin kainattaki delilleri ile birlikte gözlemlenip
anlamlandırılıp, 99 esma ile ilişkilendirilip adeta ruhta kodlandırılması
yoludur. Bildikleri ile gördüklerinin eşleştirilerek ruha kodlanması yoludur.
Ramazan münasebetiyle, yaradılışın amacı olan “Ben cinleri ve insanları, ancak bana
kulluk/ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 56. Ayet) ayeti
çerçevesinde baktığımız bir pencereyi niyaz ederiz…