Ramazan yazısı: Altın buzağı putu örneğiyle Kur'an-ı Kerim'de toplumu aldatanlara karşı dikkat
Kur’an-ı Kerim bütün asırlara bakan bir kitaptır. Kuranda geçen kıssalar da hikaye anlatımı değil, dersler alınıp aynı hataların tekrar edilmemesi gibi amaçlara hizmet eder. Bu bağlamda Musa AS’ın bir kıssası bize çok ibretlik dersler verir. Bunların bir kısmına aşağıda yer verilmiştir.
DOĞRU YOLU GÖSTERENLER TOPLUMDA AKTİF OLMALIDIR: Tûr’a giden Mûsâ’nın arkasından kavmi,
zînet takılarından, böğürebilen bir buzağı heykeli yaparak onu
ilah edindiler. Görmediler mi ki, o, kendileriyle ne konuşuyor, ne de
onlara yol gösteriyor? Acziyetine rağmen ona tapmaya başladılar ve
zâlimler oldular (A’râf, 148). Bu olay Tevrat’ta da şu şekilde anlatılır; Rab, Mûsa’ya ‘Aşağı in’ dedi. Mısır’dan
çıkardığın halkın baştan çıktı. Buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine
dökme bir buzağı yaparak önünde tapındılar, kurban kestiler. ‘Ey İsrâilliler! Sizi
Mısır’dan çıkaran ilâhınız budur’ dediler. Musa
(AS) halkın içinden çekilip Tur’a gidince bu hadise vuku bulmuştur. İnsanlar, dönemin
en göz alıcı ziynetlerini bir araya getirip kendilerine bir put (heykel) yaptı
ve bu altın buzağı putuna (heykeline) tapmaya başlamıştır. Bu hadise, toplumda
hak yolunu gösterenlerin ortadan çekilmesi halinde toplumun yoldan
çıkabildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle, alimlerin ve doğru yolu
gösterenlerin her zaman toplumda güçlü olarak var olmaları ve seslerini duyurmaları,
sosyal hayattan da çekilmemeleri gerektiği gösterilmiştir. Ne zaman
alimler ve doğru yolu gösterenler toplumdan çekildi veya güçlü olmadı, o zaman
doğru yoldan sapma başlayacaktır. Bu nedenle idareciler, toplumdaki alimlerin
sesini duymayı bıraktığında, eleştiri kültürü yok edildiğinde toplum bozulmaya
mahkum olur.
DOĞRU YOLU GÖSTERENLERE ARMIZDA FİTNE ÇIKARDIN DENİLEMEZ: Kardeşi Hz.Harun’a
kavmini emanet edip, kendisini kısa süreli yokluğunda, dönünce, Hz.Musa
Kavminin altın buzağıya tapmaya başladığını görünce, Öfkelenip 10 emiri içeren
Tevrât levhalarını yere attı ve kardeşi Hârûn’un başını tutup kendine
doğru çekmeye başladı. Kardeşi: “Anam
oğlu! Bu kavim, beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu
zâlim kavimle beraber tutma!” dedi(A’râf, 150). Mûsâ: “Ey Hârûn! Sana ne engel oldu da, bunların
dalâlete düştüklerini gördüğün vakit benim yolumu tâkip etmedin? Emrime âsî mi
oldun?” dedi. Hârûn: “Ey annemin
oğlu! Saçımı sakalımı çekme! BEN SEN’İN: İSRÂÎLOĞULLARI’NIN ARASINA AYRILIK
DÜŞÜRDÜN; SÖZÜMÜ TUTMADIN! DEMENDEN KORKTUM.” dedi.” (Tâhâ,
92-94). Bu hadise göstermektedir ki, halkın Allahı bırakıp altına, ziynete,
makama, şatafata, cezbedici şeylere ve hatta gelenekleşmiş yanlışlara düştüğünü
gören müminler derhal buna karşı çıkmalıdır. Hak yolunda kendisine emanet
edilenlerde hiçbir şekilde tereddüt etmeyip hakkı beyan etmek zorundadır. Hakkı
beyan edenlere karşı da “aramıza ayrılık düşürdün, nifak tohumları
ektin, fitne çıkardın” ve benzeri ifade biçimleri Kur’aın açık emrine
aykırıdır. Bu konuda Hadis-i Şerifte de buyurulur ki, bir mümin bir yanlış
görünce eli ile düzeltsin, düzeltemezse dili ile düzeltsin, bunu da yapamazsa
kalben buğz etsin, ondan uzak dursun. Bu nedenle Müslümanın, gördüğü yanlışlara
karşı sessiz kalmaması dini bir vazifedir. Bu konuda da hesaba
çekilecektir.
DİNİ DE KULLANARAK ALDATANLARA KARŞI DİKKATLİ OLUNMALIDIR: Bundan sonra Mûsâ
-aleyhisselâm- Sâmirî’ye döndü: “Ya senin zorun neydi, ey Sâmirî?!” dedi. O
da: “Ben, onların görmediklerini gördüm. Zîrâ, o elçinin (Hz. Cebrailin)
izinden bir avuç toprak alıp onu erimiş mücevherâtın
içine attım. Bunu böyle, nefsim
bana hoş gösterdi.” dedi.” (Tâhâ, 95-96). Müfessirlere göre,
Sâmirî’nin, halkın görmeyip de kendisinin gördüğünü ve izinden bir avuç toprak
aldığını iddiâ ettiği elçi, Hazret-i Mûsâ’nın huzûruna gelen Cebrâîl’di.
Sâmirî, onun atının bastığı yerlerin yeşerdiğini görmüş, izinin toprağından bir
avuç alıp altınları erittiği ateşe atmıştı. Bu olay da göstermektedir ki, hiçbir
müfsit doğrudan yanlışla aldatmamaktadır. Özellikle, bizi Allahın elçilerinin
getirdikleri dini dünyevi işlerine alet ederek aldatanlara karşı çok dikkatli
olmak gereklidir. Zira, halkı altın, şatafat, mücevherat vs süslerle
süslü buzağı ile aldatan Samiri, bu aldatmacasının içine bir miktar da
Hz.Cebrailin yolunun izlerini karıştırmıştır. Bu nedenle Müslüman, kendisini dünyevi
şatafat, zenginlik, makam ve sair şeylerle aldatan ve aldatırken de bunu Allah
yolunda gidenlerin yolunun izlerini yani biraz da dini bir zemin koymaktadır.
Halkımız kendisini din ile aldatarak oluşturulan dine aykırılıklara karşı çok
dikkatli olmalıdır.
SIRF DÜNYEVİ NEDENLERLE DOĞRU YOLDAN ÇIKANLAR DÜNYADA DA AHİRETTE
DE HESABINI VERİRLER: “Buzağıyı ilah
edinenler var ya, işte onlara mutlakâ Rabblerinden bir gazap ve dünyâ hayâtında
bir alçaklık erişecektir. Biz iftirâcıları böyle cezâlandırırız.” (A’râf, 152). Ayet
açıkça, sırf dünyevi şatafat, lüks, gösteriş, süs vs için Allahın emirlerinden
sapanların sadece ahirette değil, dünyada da cezasını çekeceğini Allahın onları
zelil edeceğini beyan etmiştir.
Allah bizi ihlaslı, takva ve salih amel sahibi olan kullarından
etsin. Kendi dünyevi emelleri için dini de kullanarak bizi aldatanlara karşı
uyanık olmayı nasip etsin…