Ramazan Pişkin olayının iç yüzü
Öyle bir devirde yaşıyoruz ki algılar ve yalanlar, olgular ve gerçeklerden hep bir adım önde gidiyor. Hep daha çok alıcı buluyor. İnsanlar, “patron çıldırdı” misali genelde sorgusuz ve itirazsız bir şekilde işine gelen yalanları ve algıları hemen satın alıyor. Biri bu rüzgâra karşı DONKİŞOT misali cephe alıyor ve ters bir şeyler dile getiriyorsa hemen linç ve aforoz ediliyor. Vatanseverliği, samimiyeti, karakteri ve adamlığı dahi hemen tartışma konusu yapılıyor. Durum şöyle gelişiyor; “Bir kısım yazılı ve görsel basın veya kimi kişi ve gruplar tarafından kasıtlı ve kötü niyetli bir şekilde uydurmalar algılara, işleye işleye algılar da kanaatlere, kanaatler de yanlış inançlara devşiriliyor, ondan sonra ayıkla pirincin taşını, sonucu değiştirebilene aşk olsun.”
****
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakırlı Ramazan Pişkin (Ramazan Hoca lakaplı) olayı Türkiye gündemini 2-3 gün işgal etti. Sosyal medyada adeta kıyamet koptu. “Ramazan Hoca yalnız değildir” diye kampanyalar yapıldı, hesaplar açıldı. Algı şuydu : “Âlim, Allah dostu bir zat Allah’ın emir ve yasaklarını uyguladığı için tımarhaneye tıkıldı, mahkemece haksız cezalandırıldı.” Olayda kim haksız, kim haklı tartışmasına girmiyorum. Ancak, birçok aklı başında, sözüne itimat edilen, toplumsal saygınlığı olan kimi insanlar da bu olaya sorgusuz, sualsiz hemen daldı. Adı geçen şahsın birkaç videosunu izleyerek veya paylaşarak hemen hüküm ve tasarrufta bulundu. Bunlardan hiçbirisi de “Resmi ağızları bir dinleyelim, olayın içyüzü nedir, perde arkasında ne var? Hukuk niçin böyle bir karar verdi?” sorusunu sormadı, yolunu denemedi, dosyayı dahi incelemedi. Bizim gibi kimi insanlar, olayın iç yüzünü ve perde arkasını anlatmaya çalışsa da, bilgi ve belgeleri paylaşsa da beklenmedik hakaretler, ağır eleştiriler, haksız değerlendirmelere muhatap olduk. Akla ve vicdanlara güvenerek bu konuda kalem oynatmanın çok büyük zorluğunu da yaşadık.
****
Hâlbuki Ramazan PİŞKİN olayı, tamamen hukuki ve tıbbi bir vakaydı. Bunu ancak hukukçular ve tıpçılar aklı başında tartışabilir ve masaya yatırabilirdi. Tüm belge ve bilgiler biraz geç olsa da daha sonra kamuoyuyla paylaşıldı. Ortada doğru veya yanlış istinaf incelemesinden geçmiş bir mahkeme kararı, bu işe yıllarını vermiş, mektebini okumuş, doçent unvanı almış uzmanların verdiği bir şizofreni tanısı vardı. Ki adı geçen şahıs için işletilen izlek tamamen yasaldı. Ramazan’a konforlu bir hastanede tedavi ve rehabilitasyon süreci başlatılmıştı. İki haftası da geçmişti. Olay sosyal medyada dolaşıma sokulduğu gibi değildi. Devlet, Ramazan’a hastanede kötü muamelede veya işkencede bulunmuyordu. Parasız ve pulsuz bir şekilde tıp heyetinin raporu ve isteği doğrultusunda tedavi ve rehabilitasyonda bulunuyordu. Eminim ki Ramazan’a destek veren binlerce insanın çoğu, tamamen iyi niyetli ve insani bir saikle olaya yaklaştılar. Ama olayı hükümet veya Adalet Bakanlığı aleyhine kampanyaya dönüştüren kimi yapı ve gruplar kötü niyetliydiler. Her iktidar muhalifi fırsat bu fırsat diyerek hükümete ve adalete olan kinini kustu. İnsanların saf duygularını kullanmaya çalıştı.
****
Oysa Devlet Ramazan’a zulmetme niyetiyle hareket etmemişti. Hâkimler, Ramazan’a kin ve düşmanlık beslememişti. Doktorlar heyeti, Ramazan’a kumpas olsun veya alacağı cezadan kurtulsun diye “şizofreni tanısını da” koymamıştı. Her şey mecrasında ve rutin yürüyordu. Ortada kesinleşmiş ve istinaf incelemesinden de geçmiş bir mahkeme kararı vardı. Birçok insan, dosyayı tam ve ayrıntılı okuma zahmetine girmeden aynı anda hem hâkim, hem savcı hem de uzman psikiyatrist kesildi. “Mahkeme kararını tanımıyor, hukuku alaşağı ediyor. Heyet raporu sahte veya düzmece” diyor. İşin ilginci, başta Ramazan’a destek verenlerin bazıları da Ramazan tarafından taburcu olduktan sonra bir canlı yayında dile getirdiği bazı görüşleri nedeniyle fikirlerini değiştirdiler, desteklerini geri çektiler. Bu tür rahatsız edici durumlarla mücadelenin temel taşı ise “Doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak için çabalamak; sorgulayıcı bir bakış açısı edinmek; doğrulanmamış bilgileri paylaşmamak; bilgilere sağlıklı bir şüpheyle yaklaşmak; kaynaklar hakkında fikir sahibi olmak” gibi yöntemlerdir. Gerçeği savunmak, her zaman istenen ve beklenendir. Ancak çok kimse kendi iddiasını güçlendirecek malzemeyi edinmek için tabiri caizse kırıp döküyor. Gerçek olmayanlar gerçekmiş gibi sunuluyor çoğu zaman.