Ramazan-ı Şerif
Mübarek Ramazan ayını idrak ettiğimiz bugünlerde âdeta bütün müminler, dünyanın muhtelif yerlerinde i’tikafa çekilmişçesine bol bol dua ediyor, aczlerini, zaaflarını anlıyor ve Rablerine sığınıyorlar. Bu duaların, zikirlerin ve Kur’an okumalarının karşılık bulduğuna inanıyorum. Cenab-ı Allah, İslam’ın sancaktarı olan iyiliksever Türkiye’yi mükâfatlandırıyor; koronavirüs şükürler olsun hafif şekilde geçiyor. İnşallah Ramazan Bayramı ile birlikte bu sıkıntılı günler bitecek ve bütün insanlarımız işine gücüne dönecektir.
Geçmiş yıllarda İsrail, Ramazan başlarken Filistin’de, bilhassa Gazze ve Kudüs’te Müslümanlara zulmünü artırıyordu. Bunu çirkin bir âdet hâline getirmişti. Hamdolsun ki bu yıl gerek iç karışıklıklardan gerekse virüsün onları terbiye etmesiyle mazlum Filistinli kardeşlerimize dokunamadılar. Ama bu şer misyonu, eskiden beri tanıdığımız karanlık bir güruh, faşist bir kesim Türkiye’de üstlendi. Elle yapamadıklarını sözleriyle yaptılar ve Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş’ın şahsında yüce dinimiz İslam’a zehirli dillerini uzattılar. Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere toplumun her kesiminden bu aşağılık odaklara hadleri bildirildi, şimdi hukuk nezdinde hesap veriyorlar. Neyse bu sefilleri zifiri karanlıklarında bırakıp biz ışığımıza dönelim.
Geçen akşam evde otururken Ramazan’la ilgili programlara bakıyorduk. Nursöz isimli bir sitede Bediüzzaman Said Nursi merhumun talebesi Hüsnü Bayramoğlu ağabeyi görünce ailece sohbetini dinlemeye başladık. Hoş bir tevafuk, Ramazan-ı Şerif’i anlatıyor, Risale-i Nur Külliyatı’ndan Ramazan Risalesi’ni okuyordu. Buna çok sevindik ve dikkatle dinleyip istifade ettik. Sonra eseri açıp yeniden okudum. Ramazan-ı Şerif kutsiliğine ve orucun hikmetine dair ilgi çekici cümleler ve paragraflar vardı. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasında neşredilen eserden seçtiğim metinleri, bu mübarek ayın ruhaniyetine binaen siz aziz okuyucularımla paylaşmak istedim. Buyurun:
“Ramazân-ı şerifteki oruç, hakîkî ve hâlis, azametli ve umûmî bir şükrün anahtarıdır.”
“Oruç, çok cihetlerle, hakîkî vazife-i insâniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.”
“Ramazân-ı şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir.”
“Ramazân-ı şerîf âdeta bir âhiret ticâreti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hâsılât için gayet münbit bir zemindir.”
“Ramazân-ı şerîf; bu fâni dünyâda, fâni ömür içinde ve kısa bir hayâtta bâkî bir ömür ve uzun bir hayât-ı bâkiyyeyi tazammun eder, kazandırır.”
“Nefis; Rabb’isini tanımak istemiyor, fir’avunâne kendi rubûbiyet istiyor. Ne kadar azâblar çektirilse o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte ramazân-ı şerîfteki oruç, doğrudan doğruya nefsin fir’avunluk cebhesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir. Abd olduğunu bildirir.
Hadîsin rivâyetlerinde vardır ki:
Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: ‘Ben neyim, sen nesin?’
Nefis demiş: ‘Ben benim, sen sensin!’ Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş.
Yine demiş: ‘Ene ene, ente ente.’ Hangi nev’i azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azâb vermiş, yani aç bırakmış.
Yine sormuş: “Men ene ve mâ ente?” (Ben kimim, sen kimsin?) Nefis demiş: ‘Ente Rabbi’r Rahim ve ene abduke’l âciz.’ Yani ‘Sen benim Rabb-i Rahîmimsin, ben senin âciz bir abdinim.”
Ramazan-ı Şerif’in, Türkiye’mizde, İslam âleminde ve yeryüzünde huzur, sağlık, bereket ve hayırlara vesile olması, Yüce Rabbimden biricik niyazımdır.