Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Mart 2024

​Ramazan geldi

“Nerede o eski Ramazanlar?” diyoruz. Bir hasret ve iç çekişle başlıyoruz söze. Değişen hayat bize ait olanı, geleneği de değiştiriyor. Zamanın şartlarına uyum da diyoruz. Ancak geçmişe olan özlem de artıyor, hep eskiyi arıyoruz. Ramazan ayındayız. Mübarek olsun!

Herkes çocukluğuna döndüğünde o dönemi yüceltir, o döneme hasret duyar. Ramazan ayında sürekli bahsettiğimiz “eski Ramazanlar” konusu da biraz böyledir. Geçmişe özlemle ilgili olsa gerek. Çünkü insan büyüdükçe dünyanın yüküyle yorulur. Hayat yoruyor, insan bu yorgunlukla sığınacak liman arıyor. En masum ve güzel günler geçmişte, çocukluktadır. Dolayısıyla ruhen geçmişe gidilip orada kalınarak ruhun dinginliği sağlanıyor. Bu Ramazan’da da muhakkak hepimiz yine eskiye gitmişizdir.

Geçmişe niçin gideriz, niçin oraya sığınırız? Kaybettiklerimiz oradadır. Belki en sevdiklerimizi kaybettik ama geçmişte onlar yaşar. Ya da içinde bulunduğumuz hâlden memnun değilsek yine geçmişe döneriz. Ramazan elbette hayatımıza çok şey katan bir aydır. Oruç ile birlikte ruhumuz, bedenimiz dünyalık duygulardan arınır, dinlenir, tazelenir. Bireysel olduğu kadar toplumsal yönüyle de Ramazan kendi geleneği ile gelir. İçimizde başlayan değişim dışa yansır. Konu komşu, hısım akraba, eş dost birbiriyle daha yakınlaşır. İftar sofraları bu hususta en önemli buluşmadır. Bunlar geçmişte daha çoktu. Şimdi iftar sofralarında sevdiklerimizle buluşamıyorsak yine “Nerede o eski Ramazanlar!” deyip sızlanırız. Oruç biraz da birbirimizi anlamayı, bizi diğerine yakınlaştırmayı sağlar. Şayet hayatın hengâmesinde bazı değerleri ıskalıyorsak hangi ay gelirse gelsin kendimizi farkına varmadan tecrit ediyoruz demektir. Bu uzaklaşma gittikçe artırıyor. Biz de eskiye bakıp hayıflanıyoruz.

Ramazan bir ay boyunca sadece açlık değil. Çok yönlü yorumlar var, oraya girmeden bir noktaya temas etmek gerekiyor. İrade terbiyesi için önemli bir ay. İnsan kendi bünyesini ölçüyor. Bunu murâkabe kavramı ile açıklamak yerinde olacaktır. İç kontrolün gerçekleştiği bir ay. Oruç bunu sağlıyor. İnsanın iç âlemine yönelmesi, dış dünyaya sırtını dönmesi, kendi yolculuğunu başlatması Ramazan ayında daha anlamlı oluyor. İnsanın kendi hızını yavaşlatması, sakinleşip düşünmesi, içe dönmesi, nefsinin dizginlerini eline alabilmesi, ölümü düşünmesi, fânilik duygusunun galip gelmesi, artan dünyevilik ihtirasını azaltması için gerekli bir tefekkürdür. Ramazan ile bu yolculuğa çıkmış olmuyor muyuz? Keşke bu yolculuktan hiç ayrılmasak. Sürekli kendimizi yolcu bilsek. Dünyanın rengine kapılıp gidiyoruz.

Ramazan ile gelenler, gidenler nelerdir? Başta söyleyelim, gidenler bir daha gelmese! Ramazan geldiğinde hayatımızdan, günlük işlerimizden, toplumdan neler gidiyor? Bazı fazlalıkları gönderebiliyor muyuz? Hayatımızda o kadar fazlalık var ki neyi çıkaracağımızı da bilemiyoruz. Eksiltme değil bu. Demiştik ya yolcu olduğumuzu hiç unutmasak. Yolcu ne kadar yük taşıyabilir ki? Ancak bizler dağları sırtlanıp gidiyoruz. Ramazan bizi ikaz ediyor. Ramazan bize yolcu olduğumuzu daha çok hissettiriyor. Yolcu, dünyayı ancak durak bilir, bilmesi icap eder. Durak değil de daimî durulacak yurt sandığımızda hevesimiz artıyor, ihtirasımız artıyor, yükümüz artıyor. Ramazan ile yolculuk düşüncesi içimize yerleşiyor. Ramazan ile başlayan manevî iklimde ruhumuzu arındırıp gerçek yurdumuza kavuşmak üzere bu dünyadan geçtiğimizi hatırlıyoruz.

“Hoş geldin ya şehr-i Ramazan!” derken, neyi gönderip neyi kabul ediyoruz? İçimizde tortulaşan, kurşun gibi ağırlaşan, içimizi katran gibi saran dünyevilik duygusunu gönderme ayıdır Ramazan. Oruç içimize yerleşince tüm bu yüklerden kurtulmaya başlamış oluyoruz. İftar sofrasında oruç bizimledir. Onun da iftarı vardır. Merhum Sezai Karakoç’un dediği gibi, “Oruç müminin kalbinde iftar eder.” Ramazan geldi, şimdi kalbimizde oruca yer açalım.