Ramazan ebedi olana çağırır
Hicretten sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından ensardan Sa’d b. Rebi ile kardeş ilan edilen Abdurrahman b. Avf; Sa’d’ın: “İşte evim, işte malım istediğini al, istediğini bırak.” teklifi üzerine şöyle cevap vermişti: “Allah evini ve malını sana mübarek kılsın, bana çarşının yolunu göster.”
Ticarete atılan Abdurrahman b. Avf’ın kazancı bereketlendi. Çok
kazandı, çok infak etti. Tabir caizse o verdikçe Allah ona daha çok verdi. Kimi
kaynaklarımızda Abdurrahman’ın infakına örnekler verilir.
700 deve ve
yükleri, 2.000 dinar, 200 ukkiye altın.
Bir seferinde
40.000 dirhem gümüş,
Bir başka
seferinde 40.000 dinar altın.
Cihat için
500 at,
Yine cihadda kullanılmak için 1.500 deve.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vefatından sonra 700 develik kervanla Medine’ye girerken Hz. Aişe kervanın kime ait olduğunu sormuş; “Abdurrahman b. Avf’a ait” cevabı üzerine: “Ben Hz. Peygamber (a.s.)’ın Abdurrahman b. Avf sürünerek cennete girecektir buyurduğunu duymuştum.” demişti. Hz. Aişe’nin bu sözü Abdurrahman’a ulaştırılınca “Annemi şahit tutuyorum ki bu kervan; develeriyle, sırtında yükleriyle, eğerleri ve yularlarıyla Allah yolunda vakfedilmiştir.” şeklinde mukabele etmişti.
İşte bu Abdurrahman b. Avf bir gün birkaç arkadaşıyla birkaç lokma yedikten sonra gözyaşlarına boğulmuş ve şu ayeti okumuştu: “İnkâr edenler ateşin başına getirilince, “Size ait iyi ve güzel şeyleri dünya hayatınızda tükettiniz ve onlardan yararlandınız, şimdi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamanıza ve yoldan çıkmanıza karşılık olarak aşağılayıcı cezayı çekeceksiniz!” denilecektir. (Ahkaf,20)
Akabinde de “Hamza şehit edildi ve onu kefenleyecek bir şey bulamadık. Hâlbuki benden hayırlıydı o. Mus’ab b. Umeyr şehit edildi ve onu da kefenleyecek bir şey bulamadık. O da hayırlıydı benden. Bize gelince alacağımızı aldık. Acaba bütün iyiliklerimiz bize bu dünyada verildi de ahiretimize bir şey kalmadı mı?” demişti.
“Bütün iyilikleri bu dünyada tüketmek” inanan insanın en büyük
endişelerinden biridir. Fakat dünya ve nimetleri insana öyle süslü
gösterilmiştir ki (Âl-i İmran, 14), insan çoğu zaman iyilikleri dünyada
bitirme, ahirete bir şey bırakmama endişesini unutur.
Ramazan insana unuttuklarını hatırlama fırsatı sunar. Sahip olduğu
nimetlerin tamamını dünyada tüketmek yerine ahirete gönderme yollarını öğretir.
Helal kazançla bir oruçluya iftar ettirene vadedilen mükâfat;
Ramazana mahsus fitre; oruç süresince helal gıdalardan bile uzaklaşıp aç ve
susuz durma hep dikkatleri ebedi âleme çekmeye yöneliktir.
İnsanın, Rabbinin razı olacağı bir kul olmasının önündeki en büyük
engellerden biri dünyevileşmedir. Çünkü; “Dünya sevgisi bütün günahların
başıdır.” (Acluni, Keşfü’l-Hafa Hadis No: 1099,1,392, Dimaşk, 2001) İnsan, “İki
vadi dolusu malı bile olsa üçüncüsünü isteyen” (Buhari, Cihad, 4/24;
Müslim, İmaret, 3/1504) bir yapıdadır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ümmeti için en
çok endişelendiği hususlardan biri “Dünya nimetlerinin çoğalması ve bu
nimetlere ulaşmak için yarış içine giren Müslümanların ölçüyü muhafaza edemeyip
helak olmasıdır.” (Buhari, Rikak,7; Müslim, Zûhd,6)
Kur’an-ı Kerim’de “Dünya hayatını ahirete tercih
etmenin/dünyevileşmenin” ağır akıbetinin
anlatıldığı pek çok ayeti kerime vardır:
Tebük Seferi için hazırlanma emri verilince gevşeklik gösterenleri
uyaran Tevbe Suresi 38. ve 39. ayetleri çok dikkat çekicidir.
“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah
yolunda seferber olun” denilince yerinize çakılıp kaldınız; yoksa ahiretten
vazgeçip de dünya hayatıyla yetinmeye razı mı oldunuz? Hâlbuki dünya hayatının
sağladığı fayda ahiretinkine göre pek azdır. Eğer toplanıp seferber olmazsanız
Allah sizi elem veren bir azapla cezalandırır, yerinize başka bir topluluk
getirir ve siz O’na zerrece zarar veremezsiniz. Allah’ın her şeye gücü yeter.”
Uhud’da ganimet toplama arzusuyla görev yerlerini terk etmenin
(Âl-i İmran, 152); Hz. Peygamber (a.s.) Cuma Hutbesi irat ederken ticaret ve
eğlenceye koşmanın (Cuma,11) yanlışlığı anlatılır.
Gerek önceki ümmetlerden, gerekse asr-ı saadetten dünya-ahiret
dengesini ahiret aleyhine bozmanın ve bozanların konu edildiği pek çok ayet-i
kerime vardır.
“İnkârcıların diyar diyar dolaşmaları sakın seni yanıltmasın; kısa süren bir faydalanma... Sonra sığınakları cehennem. Ne kötü bir mesken!” (Âl-i İmran, 196-197) “Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Ahirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.” (Hadid, 20)
Dünya ahiret dengesini bozmak, başka bir ifadeyle dünya sevgisinin
ahiret hazırlığının önüne geçmesi İslam Ümmetinin mehabetini kaybetmesine ve
dağılmasına da sebep olur. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Yakında diğer milletler,
yemek yiyenlerin başkalarını sofralarına davet ettikleri gibi size karşı
savaşmak ya da ülkenizi bölüşmek için birbirlerini davet edecekler/üzerinize
üşüşecekler.” diye buyurunca orada bulunan birisi: “Bu durum bizim
azlığımızdan dolayı mı olacak?” diye sordu. Resulallah (s.a.s.): “
Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çer çöp gibi zayıf
olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma hissini alacak,
sizin kalbinize de vehn atacaktır.” buyurdu. Yine bir adam: “Vehn nedir
ya Resulallah?” diye sorunca Hz. Peygamber (a.s.): “Dünya sevgisi ve
ölümden hoşlanmamaktır.” buyurdular. (Ebu Davud, Melahin, 5/4297; Ahmed b.
Hanbel, II, 359)
Velhasıl dünyayı ahirete tercih etmek imtihanı kaybetmektir.
Ramazan takvayı hedefler, ahirete yönlendirir, cennete çağırır.
Dünyayla, servetle, şehvetle oyalanan nefisleri ebedi olana davet eder,
arınmaya teşvik eder.
“Oruç kalkandır.” (Buhari, Savm, 9; Müslim, Siyam,
163) Yaratılış amacımız, yemek içmek, arzu ve isteklerimizi tatmin etmek
değildir elbette. İmsakla sahur arasında kendimizi tuttuğumuz gibi, sair
zamanlarda da tutabilirsek; dünya nimetlerinden ölçülü ve dengeli istifade
edebilirsek sınavı kazananlardan oluruz.
Tâlût askerleri ile Câlût’un ordusuyla
savaşmaya giderken; “Allah sizi bir nehir ile sınayacak; kim ondan içerse
benden değildir, eliyle bir avuç alan müstesna, ondan tatmayan da bendendir.”
dedi. İçlerinden
pek azı dışındakiler ondan içtiler. Kendisi ve onunla beraber inananlar nehri
geçince “Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok” dediler. (Bakara,
249)
Dünya nimetlerine ölçüsüz dalınca akıbet Tâlût’un askerlerinin
akıbeti ile aynı olur. Ramazan ise insana kendisini tutmayı, var olsa da
hepsini dünyada tüketmemeyi öğretir. Varlık ve bolluk içinde ama aç kalır
insan. Bütün imkânlara sahip ama nefsinin arzu ve isteklerine karşı direnir.
“Allah’ım senin rızan için oruç tuttum, sana
iman ettim, sana güvendim. Verdiğin rızıkla orucumu açtım.” Rızkı veren Allah’tır. Yeme
iznini veren Allah’tır. Gün boyu yasaklananlardan uzak durmanın mükâfatı,
verdiği rızkı yemektir. Hayat boyunca yasaklarından uzak durmanın mükâfatı ise
Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir:
“Kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki “Alın kitabımı okuyun; Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.” Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir; meyveleri kolayca devşirilebilir yüce bir cennettedir. Ve cennette onlara da şöyle denir: “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık olarak âfiyetle yiyip içebilirsiniz.” (Hakka, 19-24)