Ramazan Coşkusu Gönüllerde Yaşıyor
Ramazan’ın manevi atmosferi içinde kalpler temizlenir, ruhlar yıkanır, akıllar teslim olur. Çünkü ibadetin maksadı anlaşılmıştır. Kulun aczini ve zaafını idrak ettiği bir mevsimdir Ramazan.
Eskiden Ramazan ayına “11 ayın sultanı” denilirdi. Mübarek ay, bu unvanı yine büyük bir haşmet, coşku ve liyakatla taşımaya devam ediyor. Sadece şu hadis-i Şerif bile, içinde bulunduğumuz günlerin kıymetini anlatmaya yetmez mi? Peygamber Efendimiz buyuruyor: “Eğer ümmetim Ramazan ayının kıymetini, şerefini ve önemini hakkıyla bilmiş olsaydı, bütün bir yılın Ramazan olmasını temenni ederdi.”
Bizim bilhassa Divan edebiyatımızda büyük bir Ramazan kültürü vardır. Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatında da hatırı sayılır bir edebî birikim bulunuyor. Bunları daha önceki yazılarımızda belirmiştik. Bu yazımızda daha ziyade günümüz şair ve yazarlarımızın Ramazana dair duygu ve düşüncelerini aktarmak istedik. Meselâ yaşayan büyük mütefekkir ve şair üstat Sezai Karakoç, Ramazanı ve oruç medeniyetimizi anlattığı o muhteşem Samanyolunda Ziyafet isimli eserinde, “Oruç, içimizde batmayan bir ayın geceden gündüze taşınmasıdır” der.
İftarda Bekleyiş
Günümüzün değerli şair ve yazarlarından Yahya Akengin, “İftarda Bekleyiş” şiirine şöyle başlar:
Gün vurmuş şadırvana sular bir hoş
Sanırsın bozacaktır şırıltısı niyetleri
En tembel adımlarla yürür tepede güneş
Açlık ve susuzluk içinde düşüncelerden
Süzülür nurlu benizlerin şerbetleri
Tıpkı Yahya Kemal’in “Kocamustapaşa” şiirinde olduğu gibi Ramazan’ın maneviyatı içinde süzülmüş nur benizlileri anlatan Akengin, Yaradanın emrine uyarak oruç tutan insanlarımızın aldıkları manevi lezzeti şöyle ifade eder:
Akşam bir sıladır yola çıkıp seherden
Yolu beklenendir yürümekle varılmaz
Sabrın hararetli sularında geçitler
Bir daralır bir genişler ki akşam
Hatırladıkça çoğalan naz
Vakit akşama yaklaşıldığında, iftar saati kendisini hissettirdiğinde oruçlunun tarifsiz bir sevinci başlar. Çünkü görev tamamlanmıştır ve artık bu kutlu vazifenin mükâfatı olarak iftar sofrasına oturulacaktır. Denilebilir ki Ramazanların en neşveli anı, iftar bekleme dakikalarıdır. O anlar bir bakıma mükâfatı görme ve yaşama vaktidir ve müminin de en tabii hakkıdır. Şairimiz de bunu mısralarında sürur içinde dile getiriyor ve şöyle diyor:
Akar yüceden bulutlar iftara doğru
Her sofra bir hasrete açılan sinedir
Bitkin bir bedende saklayıp huzuru
Bir serin gölgeye inen düşüncedir
Gün batımlarıyla doğan saadet ne uzun
Gökte beliren ilk yıldız bakarak
Seninle bir inancın lokmasını paylaşmak
Şehrayin olur çarşılarında ruhumuzun
Kalpleri Isıtan Güneş
Mademki günümüz şairleriyle başladık. Yine onlarla devam edelim. Manevi dünyamızın güzelliklerini eserlerinde okuyucularına kuvvetle hissettiren şair ve yazarımız Hüseyin Emin Öztürk de “Ramazan” isimli şiirinde kutlu aya olan hasretini dile getirirken o feyizli iklime girer ve okuyucularını bu mukaddes şölene davet eder:
Sana hasretti kandil, sana hasretti minare
Sende bulur hazzını top sesi pare pare.
Yankı yapar kubbeler, sende tevhid sesini
Sensin, sığınak yapan rahmetin gölgesini.
Seninle geldi Kur’an seninle doğdu güneş
Sensin, mümin kalpleri ısıtan yakan ateş.
Kararan kalbimizi nurunla temizlersin
Cennet’in kapısını bizlere açan sensin.
Şairimiz yeryüzüne, gökyüzüne ve bütün yaratılmışlara tefekkür gözüyle bakar. Tıpkı derviş Yûnus Emre gibi “Yaradılanı”, “Yaradandan” ötürü sever. Ramazan’ın manevi atmosferi içinde kalpler temizlenir, ruhlar yıkanır, akıllar teslim olur. Çünkü ibadetin maksadı anlaşılmıştır. Kulun aczini ve zaafını idrak ettiği bir mevsimdir Ramazan. Şairimizi dinlemeye devam edelim:
Allah’ı zikre dalar büyük küçük kâinat
Bambaşka olur âlem, yeniden bulur hayat.
Hasretini çekenler bilmem nasıl anlatsın?
Günahkâr kula rahmet, çaresize hayatsın.
Allah’a gider her an yorulmaksızın zaman,
Al ruhumu içine, Hakk’a götür Ramazan.
“Şehr-i Ramazan” şiiriyle mübarek ayı karşılayan Ekrem Kaftan, bu ayda hüzünlerin silinip gittiğini ve Hakk’a yakın olmanın kapılarının açıldığını müjdeliyor. Mümin kişi, seherlerin nurunu kalbine taşır. “Asr-ı Saadet kokar oruçlu ağızlarda / Belki cennetten esen yeldi şehr-i ramazan” diyen ve Kâfî mahlasıyla güzel şiirlere imza atan Kaftan, kulun kendisine büyük nimetler bahşeden Cenabı Allah’a ibadet için secdeye vardığını söyler. Şairimiz “Ramazan Vakti” şiirinde, müminlerin büyük bir heyecanla mübarek ayı beklediğini, Ramazan-ı Şerif’in “secde-i şükran” ve “her lahza tecdid-i iman” vakti olduğunu hatırlatır. Şiirin bütününü okuyalım:
Eli, dili ve beli hıfz u himaye edip
Ruhla, kalble gönülle kıraat, Kur'ân vakti
Nimetleri terk ile iftara dek özleyip
Fakire, fukaraya dâimâ ihsân vakti
Vücudu mâsivâdan sıyırıp gece gündüz
Sanki sene boyunca beklenen ezan vakti
Ehl-i dil elbet bilir teheccüd kıymetini
Alınlarda her seher nûr ile nişân vakti
Her gece Kadir olur ihlâsla arayana
Nefsi Allah yolunda yeniden kurbân vakti
Şükret yine ulaştık Kâfî mübarek aya
Cemâl-i İlâhî'ye açık ramazan vakti.
Tabii Ramazan-ı Şerifi şiirlerinde anlatan şairlerimizin sayısı bu kadar değildir. Belki yüzlercedir ve şiirleriyle geleceğe kalacaklardır. Ancak biz birkaç şairimizin üç dört şiiriyle yetindik. Manevi dünyamızı mısralarıyla terennüm eden bütün şairlerimize selam olsun!
Eski Ramazan Duası
Eskiden Ramazan’a dair çeşitli gelenekler, asırlar boyunca yaşatılmıştır. Bu ananeler yüksek bir medeniyet iklimi meydana getirmiştir. Hatta birçok müellif bu anlamlı günlerin bir “Ramazan Medeniyeti” teşkil ettiğini ifade ederek kıymetinin bilinmesini ve gelecek nesillere de aktarılması gerektiğini söylemişlerdir. Şüphesiz davulcunun sahur vakti müminleri uyandırmak için söylediği “Ramazan manileri” bunlar arasındadır. Minarelerin arasına asılan “mahyalar” ile küçükleri teşvik için tertip edilen “çocuk iftarları” da… Bir de “Ramazan Duası” vardır ki onu da okumak ve günümüzde yaşatmak gerekiyor. Ecdat yadigârı bu halis dua, içinde bulunduğumuz salgın günlerinde de insanları rahatlatacak ve her şeye rağmen şükretmemizi sağlayacak olağanüstü bir moral kaynağıdır. Mademki Ramazan günlerini ve gecelerini yaşıyoruz, bilinmelidir:
“Günleriniz hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola, gönüller şad u handan ola, müşkilatlar hâll u asan ola, nâ murad olanlar ber murad ola, nâ şâd olanlar şad u handan ola, hastalar şifayab ola, dertliler devayab ola, borçlular edayâb ola. Kalplerimiz mesrur, ayıplarımız mestur, günahlarımız mağfur, dünyamız mamur, ahiretimiz mamur içimiz dışımız pür nur ola. Ahir ve akıbetimiz hayrola. Ramazan-ı Şerifimiz mübarek ola.”