Dolar (USD)
35.28
Euro (EUR)
36.76
Gram Altın
2978.38
BIST 100
10028.54
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Raks ve Tango

Cumhuriyetimiz nazik, kirlenmemiş, masum ve örselenmemiş haliyle ilk defa asr-ı saadette meydana çıktı. Kutsallarımız, onun şerefini en muteber bir şekilde meşruiyet etiketlemesiyle dört halife devrine miras bıraktı.

Dört halife devrinde bizim cumhuriyet en canlı örneklerini sergiledi. Adil halife cumhuriyetçi yönetici sade Müslüman ve mütevazi mümin olarak hayatlarına mal olma pahasına müminlerle beraber oldular o cumhuriyetçi halifeler. İman hayatlarının somut yaşantısıydı. İlim meşveretle her defasında çaldıkları kapıydı. Hikmet derin düşüncelerin vardığı hedefti. Helal ve haram en çok savaştıkları alandı. Sade yaşamak ve mütevazilik hilafet nişaneleriydi. Sıdk, adalet, hilm ve ilim, onların mümeyyiz vasıflarıydı. Dört halife peygamber temsilcisiyken onların yüce kamuoyunu oluşturan sahabe efendilerimiz de ümmetin şerefiydi.

Kısa sürdü bu ilk cumhuriyet dönemi. Cumhuriyet için zaman, aynı çizgi üzerinde gitmiyordu. Onu savunanların zihni evriliyor, hakikat çizgisinden ve başlangıcın saflığından gün geçtikçe uzaklaşılıyordu.

Bir müddet sonra ne yazık ki cumhuriyet, milliyete dönmüştü. Irk hakim olmaya, ümmet dışarıda bırakılmaya, cumhuriyetten ziyade devlet kutsanmaya başlanmıştı. Bilhassa içte kabileci, dışa karşı milliyetçi görünen eğilimlerle cumhuriyetin isminin yavaş yavaş ortadan kalktığı dönemler başlamıştı. Coğrafyanın boyutu genişlerken, insanın küçülmeye başladığı dönemlerdir bu devirler. Lakin yine de tarihin sayfalarında somut medeniyet kazacağımız kadar varlığı hissedilen devletler kurmaya başladık.

İkincievrede devletler dönemi de sonlanmaya, yeniden küçük beyliklere dönüşmeye doğru yol alırken hiç beklenmedik şeyler oldu. Cumhuriyet, imparatorluklar adı altında kendine yer bulmaya başladı bu topraklarda. Yavaş yavaş imparatorluklar hakim olacak, siyaset diyanete hükmedecek, devlet ve millet beraber yaşayabilmek için hep birlikte fedakârlık edecekti. Coğrafyamıza dünyanın yüzyıllarca uzun sürecek bir imparatorluk zaman dilimi hakim olmaya başlayacaktı. Bu dönemde de birinci cumhuriyet devri ısrarla özlenecek, sürekli oraya göndermelerde bulunulacaktı. Hürmet zirvede, hikmet zeminde, devlet ise bu ikisinin arasında bir yerde var olacaktı. Fakat imparatorluk kendi kurallarını coğrafyanın kaderi olarak yazacak ve hakim unsur olacaktı. Onun yaşaması için bir arada yaşamak isteyen milletler birbirine tahammül ederek ortak bir medeniyetin gök kubbesi altında yüzyıllarca yaşayacaktı. İsmi imparatorluk özlem duyduğu yönetim birinci adil cumhuriyetti bu devrin özeti.

Dediğimiz gibi zaman bir çizgi üzerinde yol almadığı için cumhuriyet dışında devlet adına inşa ettiğimiz her konak için mutlaka bir gün mahur beste piyasaya sürülecek, devletler de ağlaşıp tarihin sayfasına karışacaktı.

Göçebelikten cumhuriyetçi ümmete, oradan milliyetçi devletlere, ardından sentezci imparatorluklara geçiş yapan bu coğrafya ne yazık ki son yüzyılların hakim unsurları olan ilmin gereğini, hikmetin derinliğini ve kendi gibi kalmanın zorunluluğunu idrakin dışına atacaktı. Dışındakilere benzeyerek kendine yabancılaşacak, kendi ile yüzyıllarca sürecek kavgası başlayacaktı. Çıktığı yumurtanın kabuğunu beğenmeyen horoz gibi hep zamansız ötecekti.

İşin en trajik tarafı, cumhuriyetin özellikle de birinci cumhuriyetin ruhunu oluşturan ve aklı olan Kur’an ve sünnet bu coğrafyanın ana çizgisinden uzaklaşacak insanları yetim bırakacaktı. Dışımızdakiler de içimize yüzyıllarca çıkmayacak olan bir kin, nefret, fitne tohumu olan içten içe çürümüşlüğü medenilik olarak yerleştirecek, sistematik duyarsızlaştırma ile çözülmemizi gerçekleştirecek tangoyu yüzyılların raksına, halayına galip getirecekti.

Kavimden ümmete, ümmetten milliyete, milliyetten saf âri ırka inişimiz sürecindeki yozlaşma ve çözülmenin nihayetinde var olmanın yegane çaresini yine Kur’an ve sünnete dayanarak elde edeceğimizi yeniden idrakimizin adı meşrutiyet oldu. Lakin bu hevesimiz de kursağımızda kaldı. Son bir hamle ile bütün badireleri atlatarak imparatorluğun bakiyesi olan bizi çok heyecanlandıran son cumhuriyeti kurduk.

İmparatorluktan cumhuriyete geçişimiz acı rahnelerle büyük sefalet ve çilelerle gerçekleşti. Ümmet parçalandı lakin cumhuriyet devletimiz oldu. Bu cumhuriyetin kuruluş heyecanıyla Anadolu’nun her köşesinde yeniden var olmaya başladık. Vaessefa bir şeyi unutmuştuk. Son cumhuriyetin ilk cumhuriyet gibi olmayacağına her ne kadar ilk cumhuriyetin varoluş nedeni olan referans kaynakları üzerine resmini yapsa da, resmin arkasındaki karanlık tarafının tamamen ona düşman bir zihniyette olduğunu bilemezdik.

Anadolu’nun ücra köşelerindeki saf ve masum vatandaşlar olarak on yıllarca birinci cumhuriyetin o masum devrini dört gözle bekledik bu son cumhuriyetin geçen ömrü içinde. Ama bu son despotik cumhuriyet kendi dümenine su taşımayanı taşları arasında un ufak ediyordu. Çıkarcı taraftarlarıysa sürekli kalplere nefret ve kin tohumu ekiyordu.

Neredeyse yüz yıldır son cumhuriyetin o güzel cephesinde kirli emellerini okuyanlar, asimilasyonu tek hedef, tepeden bakmayı tek medeni duruş, kendi gibi düşünmeyenleri yok saymayı özgürlük, kendi gibi olmayanları dışarıda tutmayı meşruiyet olarak zihinlerinde değişmez şema yaptılar. Kalplerinden insan sevgisi çıkınca taşlaştı bu kalpler. Hatta tek dogmaları bu putlar oldu, hem de tarikat ve ayinlerinin yegane ritüeli olarak. Kendilerini çoğunluğa hükmeden seçkin ve kent soylu kutsanmış azınlık olarak görmeyi insani bir durum bildiler. Bu elitist yapının tamtamları hep kriz dönemlerinde ayyuka çıkar.

Şu anda bütün insanlık kendi iç muhasebesine dönüp hakiki cumhur olamamanın iç hesaplaşmasını yapıp nerede yanlışlık yaptığının iç çözümlemesi çabasını sarf edip öz eleştiri yaparken; görünüşte medeni inançta lakayt fikirde taş devrinin kalıntıları gibi duran son cumhuriyetin temsilcisi gibi görünen insanların rahatsız edici davranışları cumhuriyet için ne trajik ve canhıraş bir haldir.

Böyle bir zamanda dahi kendilerini hesaba çekmeyen, raksı bilmeyen, tangoyu da yapamayan son cumhuriyetin güzelliğini zedeleyen azınlığa yazıklar olsun.

Her türlü kışkırtma ve engellemelere rağmen metanetini kaybetmeyen hakiki cumhuriyetçilere de selam olsun.