Raks ve Tango
Cumhuriyetimiz nazik, kirlenmemiş, masum ve örselenmemiş haliyle ilk defa asr-ı saadette meydana çıktı. Kutsallarımız, onun şerefini en muteber bir şekilde meşruiyet etiketlemesiyle dört halife devrine miras bıraktı.
Dört halife devrinde bizim
cumhuriyet en canlı örneklerini sergiledi. Adil halife cumhuriyetçi yönetici
sade Müslüman ve mütevazi mümin olarak hayatlarına mal olma pahasına müminlerle
beraber oldular o cumhuriyetçi halifeler. İman
hayatlarının somut yaşantısıydı. İlim meşveretle her defasında çaldıkları kapıydı.
Hikmet derin düşüncelerin vardığı hedefti. Helal ve haram en çok savaştıkları
alandı. Sade yaşamak ve mütevazilik hilafet nişaneleriydi. Sıdk, adalet, hilm
ve ilim, onların mümeyyiz vasıflarıydı. Dört halife peygamber temsilcisiyken
onların yüce kamuoyunu oluşturan sahabe efendilerimiz de ümmetin şerefiydi.
Kısa sürdü bu ilk cumhuriyet dönemi. Cumhuriyet
için zaman, aynı çizgi üzerinde gitmiyordu. Onu savunanların zihni evriliyor,
hakikat çizgisinden ve başlangıcın saflığından gün geçtikçe uzaklaşılıyordu.
Bir müddet sonra ne yazık ki cumhuriyet, milliyete dönmüştü. Irk hakim olmaya, ümmet
dışarıda bırakılmaya, cumhuriyetten ziyade devlet kutsanmaya başlanmıştı.
Bilhassa içte kabileci, dışa karşı milliyetçi görünen eğilimlerle cumhuriyetin isminin
yavaş yavaş ortadan kalktığı dönemler başlamıştı. Coğrafyanın boyutu
genişlerken, insanın küçülmeye başladığı dönemlerdir bu devirler. Lakin yine de
tarihin sayfalarında somut medeniyet kazacağımız kadar varlığı hissedilen devletler
kurmaya başladık.
İkincievrede devletler dönemi de sonlanmaya, yeniden küçük beyliklere
dönüşmeye doğru yol alırken hiç beklenmedik şeyler oldu. Cumhuriyet,
imparatorluklar adı altında kendine yer bulmaya başladı bu topraklarda. Yavaş
yavaş imparatorluklar hakim olacak, siyaset diyanete hükmedecek, devlet ve
millet beraber yaşayabilmek için hep birlikte fedakârlık edecekti. Coğrafyamıza
dünyanın yüzyıllarca uzun sürecek bir imparatorluk zaman dilimi hakim olmaya
başlayacaktı. Bu dönemde de birinci cumhuriyet devri ısrarla özlenecek, sürekli
oraya göndermelerde bulunulacaktı. Hürmet zirvede, hikmet zeminde, devlet ise
bu ikisinin arasında bir yerde var olacaktı. Fakat imparatorluk kendi
kurallarını coğrafyanın kaderi olarak yazacak ve hakim unsur olacaktı. Onun
yaşaması için bir arada yaşamak isteyen milletler birbirine tahammül ederek
ortak bir medeniyetin gök kubbesi altında yüzyıllarca yaşayacaktı. İsmi
imparatorluk özlem duyduğu yönetim birinci adil cumhuriyetti bu devrin özeti.
Dediğimiz gibi zaman bir çizgi üzerinde yol
almadığı için cumhuriyet dışında devlet adına inşa ettiğimiz her konak için
mutlaka bir gün mahur beste piyasaya sürülecek, devletler de ağlaşıp tarihin
sayfasına karışacaktı.
Göçebelikten cumhuriyetçi
ümmete, oradan milliyetçi devletlere, ardından sentezci imparatorluklara geçiş
yapan bu coğrafya ne yazık ki son yüzyılların hakim unsurları olan ilmin
gereğini, hikmetin derinliğini ve kendi gibi kalmanın zorunluluğunu idrakin
dışına atacaktı. Dışındakilere benzeyerek kendine yabancılaşacak, kendi ile yüzyıllarca
sürecek kavgası başlayacaktı. Çıktığı yumurtanın kabuğunu beğenmeyen horoz gibi
hep zamansız ötecekti.
İşin en trajik tarafı,
cumhuriyetin özellikle de birinci cumhuriyetin ruhunu oluşturan ve aklı olan
Kur’an ve sünnet bu coğrafyanın ana çizgisinden uzaklaşacak insanları yetim
bırakacaktı. Dışımızdakiler de içimize yüzyıllarca çıkmayacak olan bir kin, nefret,
fitne tohumu olan içten içe çürümüşlüğü medenilik olarak yerleştirecek, sistematik
duyarsızlaştırma ile çözülmemizi gerçekleştirecek tangoyu yüzyılların raksına,
halayına galip getirecekti.
Kavimden ümmete, ümmetten
milliyete, milliyetten saf âri ırka inişimiz sürecindeki yozlaşma ve çözülmenin
nihayetinde var olmanın yegane çaresini yine Kur’an ve sünnete dayanarak elde
edeceğimizi yeniden idrakimizin adı meşrutiyet oldu. Lakin bu hevesimiz de
kursağımızda kaldı. Son bir hamle ile bütün badireleri atlatarak imparatorluğun
bakiyesi olan bizi çok heyecanlandıran son
cumhuriyeti kurduk.
İmparatorluktan
cumhuriyete geçişimiz acı rahnelerle büyük sefalet ve çilelerle gerçekleşti.
Ümmet parçalandı lakin cumhuriyet devletimiz oldu. Bu cumhuriyetin kuruluş heyecanıyla
Anadolu’nun her köşesinde yeniden var olmaya başladık. Vaessefa bir şeyi
unutmuştuk. Son cumhuriyetin ilk cumhuriyet gibi olmayacağına her ne kadar ilk
cumhuriyetin varoluş nedeni olan referans kaynakları üzerine resmini yapsa da,
resmin arkasındaki karanlık tarafının tamamen ona düşman bir zihniyette
olduğunu bilemezdik.
Anadolu’nun ücra
köşelerindeki saf ve masum vatandaşlar olarak on yıllarca birinci cumhuriyetin
o masum devrini dört gözle bekledik bu son cumhuriyetin geçen ömrü içinde. Ama
bu son despotik cumhuriyet kendi dümenine su taşımayanı taşları arasında un ufak
ediyordu. Çıkarcı taraftarlarıysa sürekli kalplere nefret ve kin tohumu
ekiyordu.
Neredeyse yüz yıldır son
cumhuriyetin o güzel cephesinde kirli emellerini okuyanlar, asimilasyonu tek
hedef, tepeden bakmayı tek medeni duruş, kendi gibi düşünmeyenleri yok saymayı
özgürlük, kendi gibi olmayanları dışarıda tutmayı meşruiyet olarak zihinlerinde
değişmez şema yaptılar. Kalplerinden insan sevgisi çıkınca taşlaştı bu kalpler.
Hatta tek dogmaları bu putlar oldu, hem de tarikat ve ayinlerinin yegane
ritüeli olarak. Kendilerini çoğunluğa hükmeden seçkin ve kent soylu kutsanmış
azınlık olarak görmeyi insani bir durum bildiler. Bu elitist yapının tamtamları
hep kriz dönemlerinde ayyuka çıkar.
Şu anda bütün insanlık
kendi iç muhasebesine dönüp hakiki cumhur olamamanın iç hesaplaşmasını yapıp
nerede yanlışlık yaptığının iç çözümlemesi çabasını sarf edip öz eleştiri
yaparken; görünüşte medeni inançta lakayt fikirde taş devrinin kalıntıları gibi
duran son cumhuriyetin temsilcisi gibi görünen insanların rahatsız edici
davranışları cumhuriyet için ne trajik ve canhıraş bir haldir.
Böyle bir zamanda dahi kendilerini hesaba çekmeyen, raksı
bilmeyen, tangoyu da yapamayan son cumhuriyetin güzelliğini zedeleyen azınlığa
yazıklar olsun.
Her türlü kışkırtma ve engellemelere rağmen metanetini
kaybetmeyen hakiki cumhuriyetçilere de selam olsun.