Radikal Ve Rasyonel Bir Dönüşüm Şart
Türkiye Gelişim Merkezi Platformu(TÜGEM) Türk - Çin Kültür Derneği'nde Türkiye'nin 15 Temmuz sonrası reel ekonomik durumu ilgili bir panel düzenledi.
15 Temmuz ve sonrasında yaşanan terör olayları ve finansal müdahalelerin Türkiye'ye diz çöktürmek maksadı ile yapıldığı ve bu girişimlere finansal sistemde, sanayi politikalarında ve eğitimde yapılacak hamlelerle en ciddi cevabın verilebileceği üzerine vurgu yapıldı.
TÜGEM Platformu Başkanı Raşit Yemişen; Ülkemizde özellikle 17-25 Aralık operasyonları ile başlayan süreçte "İnsanlığın İstiklali" sloganı ile ülkemizde ve bölgede yaşananları düşünce kuruluşlarımızın iyi analiz ederek sınırların ötesinde bir savunma stratejisi geliştirmek ve "asıl planlayanlar" olarak sahadaki yerlerini alarak devletimize bu mücadelede en önemli desteği sağlama vazifesini acilen yerine getirmeleri gerektiğinin altını çizdi.
Panelistlerin değindikleri konuları kısaca özetleyelim;
Doç. Dr. Nihat Alayoğlu; Ülkenin varoluş mücadelesi verdiği şu günlerde hiçbir yatırımcının varlığımı acaba kaybeder miyim kaygısıyla hareket etme lüksü de hakkı da olamaz.
Ülkemizin hala dışarıdan sermaye akışına ihtiyacı var. Tasarruf etmiyoruz. Kazandığımızdan fazlasını tüketiyoruz. Sermaye birikimine sahip olmayan bir milletin dış kaynaklara bağımlı olmadan ekonomik büyümeyi gerçekleştirmesi mümkün değildir. Devlet insanların tasarruflarını yok etmeden değerlendirecek mekanizmaları devreye sokmalıdır.
Yard. Doç. Dr. Nurullah Gür; Kişi başına düşen milli gelir bugün 11.000 dolar civarındadır. Ben Türkiye'de yaşayan insanların potansiyellerine bakıyorum ve bu rakamın en az 35-40 bin dolar seviyesinde olması gerektiğine inanıyorum.
2001-2008 yılları arasında finans politikamızı iyi bir hikaye ile yönettik. Enflasyonu düşürecek, bütçe açığını kapatacak, kişi başına düşen milli geliri artıracaktık. Bu politikayı iyi uyguladık. 2008'de artık bu hikaye bitmiş ve yeni bir hikayeye ihtiyaç duymuştuk. O da sanayi temelli bir ekonomik politikaydı. Ancak biz buna iç ve dış sebeplerden dolayı geçemedik.
Güçlü bir ekonomi için üç temel etken var;
- Dinamik bir talep yapısı
- 2. İş fırsatlarını kovalayan iş adamı guruplarının olması
- Ekonomiyi denetleyecek ve düzenleyecek ve iş adamlarını gerektiğinde yönlendirecek bir devlet mekanizmasının olması.
Üçüne de potansiyel olarak sahibiz. Siyasi irade bu zor şartlarda elinden geldiğince yapmaya çalışıyor ancak bürokratik yapı siyasetin hızına yetişemiyor. Bu hantallığın giderilebilmesi gerek. Değişen kanunu uygulayabilecek bürokratlarda mesele takılıyor. Bürokrasideki bu direnci siyasi iradenin kırması gerekir. Bunun aşılabilmesi için başkanlık sistemi önemli bir fırsattır.
Yard. Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer; Enflasyona bağımlı bir para politikası oluşturmak yerine reel ekonomiyi destekleyecek, reel ekonominin önünü açacak bir para politikası uygulanması gerekiyor.
Bu noktada başkanlık sistemine bir an evvel geçilmelidir. Ekonomik reformlar bu sisteme geçildikten sonra daha hızlı uygulanabilecektir.
Finansal sistemi artık enflasyona bağımlı olmaktan çıkartıp, bunun yerine gerçek anlamda reel sisteme destek olacak, ekonomik kalkınmaya katkı sağlayacak bir şekilde revize etmemiz gerekmektedir.