Rabbânî Âlim
Rabbânî Bir Âlim Şeyh Muhammed Kâzım Aydın el-Hâlidî en-Nakşibendî isimli eser, ilim dünyamıza ve tasavvuf kültürümüze kazandırıldı. İbrahim Baz’ın titizlikle kaleme aldığı eseri İnsan Yayınları neşretti. Kitapta, Hazret’in hayatı, eserleri ve fikirleri ayrıntılı biçimde ele alınıyor. İlmî hassasiyetle, aynı zamanda herkesin rahatlıkla anlayabileceği sadelikle günışığına çıkarılan eserde özelde Siirt’te “Şeyh Muhammed Kâzım” adıyla bilinen âlim-mutasavvıfı, genelde ise Doğu ve Güneydoğu’daki medreseler ve dergâhlar dile getiriyor.
Anadolu insanını maneviyatla mayalayan Muhammed Kâzım Hazretleri’nin yetiştiği muhiti, doğup büyüdüğü ve tahsil gördüğü toprakları anlatan yazar, ulema yatağı bereketli topraklara dikkat çekiyor. Eserin takrizi Prof. Dr. Necdet Tosun’a ait. Giriş’te “Siirt ve Çevresinin Tarihine Genel Bir Bakış” var; şehrin ilmî ve tasavvufî cephesi tasvir ediliyor. Siirt’in manevi güneşi Şeyh Muhammed el-Hazîn’in torunu olan Hocamız 1906-1996 yılları arasında yaşamış, ömrü boyunca Allah rızası için talebe yetiştirmiş, Hazret-i Peygamber’in kutlu yolundan ilerlemiş ve sevenlerine bu güzel caddeyi tavsiye etmiştir. Birinci bölümde mübareklerin hayatını, tarikatını ve şahsiyetini okuyoruz. Aile çevresi, yetiştiği muhit ve ilk tahsili, bu kısımda izah ediliyor. Arada “Zorunlu İkamet Yılları: Konya Günleri”de değiniliyor. İdeallerinden asla taviz vermeyen nurlu bir ailenin gayreti, sabrı, sebatı ve hedefine yürüyüşü çok anlamlı. Siirt merkezli irşad hizmetlerini yürüten Muhammed Kâzım Efendi’nin İstanbul’daki talebelerini de ihmal etmemesi, sıklıkla Dersaadet’e gelerek sohbet halkasını devam ettirmesi, şefkat ummanını göstermesi bakımından ilgi çekici.
Vefatının ardından yazılan şiirler ve düşürülen tarihler bir Allah Dostu’nun nasıl ‘Gönüller Sultanı’ olabildiğini gösteriyor. Eserin her sayfası değerli, bazı bölümler his dünyamızı harekete geçiriyor. Mesela yine bölgenin sevilen âlimlerinden Şeyh Müşerref Özcan’ın Hocamıza yazdığı mektuplar birer edep, ahlâk ve samimiyet numunesidir. Birkaç satırı teberrüken okuyalım: “Ariflerin tacı, müminlerin siracı, sadıkların önderi, cömertliklerin merkezi, keremli kimselerin andığı saygıdeğer Efendimiz Şeyh Muhammed Kâzım’a. Selam ve sonsuz hürmetlerimle ellerinizden ve ayaklarınızdan öperim.” Bir başka mektup şöyle başlıyor: “Hazin bahçesinin ulu ağacının çiçeği, dinin mübarek bahçesinin gülü, büyüklerin övüncü, gözlerin sürmesi ve seçkin anlayış sahiplerinin huzur ve sükûn bulduğu Efendim Muhammed Kâzım’a.”
Eser büyük mutasavvıf âlimin tarihçe-i hayatı ama aynı zamanda şark medreselerinin terbiye anlayışının da aynası. Osmanlı terbiye sisteminin, zarafetin bazı mahfillerde nasıl yaşadığını görüyor ve duygulanıyoruz. On binlerce insanın maddi ve manevi meseleleriyle meşgul olurken beri yanda inzivaya çekilip iç âleminde şahsi ibadetlerini ihmal etmeyen büyüğümüzün bu olağanüstü çabasını görünce bugün çoğumuzun zamanını nasıl israf edip hoyratça kullandığını daha iyi anlıyoruz. O büyükler bir saniyelerini bile boşa geçirmemiş, vaktin müminlere bir emanet olduğunun şuurunda yaşamışlardır.
Efendi Hazretleri’nin millî birlik ve bütünlüğe verdiği önemi görünce ‘Vatan sevgisi imandandır.’ emrini daha iyi idrak ediyoruz. Hocamız tasavvuf evradını ikmal ederken ilmî çalışmaları da asla ertelemez. Hatta ilmî faaliyetin öncelikli olduğunu söyler. Sadece medresesine ve dergâhına kapanmaz, şehirde baş gösteren ihtilaflarda ilk müracaat edilen rehberdir. Uzatılmış küslükler onun huzurunda barışa ve sevince dönüşür, toplumda sevgi ve muhabbet ziyadeleşir.
İkinci bölümde eserleri hakkında etraflı malumat var. Münâcat kitabındaki dualar kalbi temizliyor, ruhu arındırıyor. O yakarışlardan biri: “Yâ İlahî! Kudretinden başka kudret ve güç yoktur. Senin korumandan başka, beni dünyanın çirkinliklerinden koruyacak ve kurtaracak da yoktur. İşte bundandır ki ben, hikmetinin belagatini ve takdirini kavramayı senden talep ediyorum. Senin cömertliğinden başka şeye el açtırmamanı diliyorum. Ve beni fitne ve azgınlığa rağbet ettirmemeni… Düşmanlara karşı bana sen yardımcı ol ya Rab! Belâlara karşı sen koru… Suç ve hatalardan sen koru ve günahsız kıl beni şefkat ve merhametinle ey Merhametlilerin en Merhametlisi…”
Üçüncü kısım “Tasavvufî Görüşleri”ne ayrılmış. Takvanın ehemmiyeti, Sünnete İttiba’nın ve Hakk’ın Rızasını Halkın Rızasına Tercih Etmenin lüzumu… Eser, âdeta ilim, edep ve ahlak manzumesi. Dinî ilimlerin ve tasavvuf âleminin kuvvetli şekilde yaşandığı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte yaşanan sancılara rağmen ilkelerinden taviz vermeyen bu maneviyat önderinin aydınlığı. içimize ferahlık katıyor. Kitabı okuyunca Ehl-i Sünnet itikadına bağlı kalan ve bu anlayış üzere iyi insanlar yetiştiren ‘Rabbânî Âlim’i çok seveceksiniz. Onun biricik parolası ise daima hayatınızın kılavuzu olacaktır: “Biz Hazreti Peygamber’in sevgisiyle meczubuz, ondan gayri diyecek sözümüz de yoktur.”