Putlar, Aydınlar ve Oğuz Atay-3
Kelimenin bütün anlamlarıyla gerçek bir put kırıcıdır Oğuz Atay. Bir Bilim Adamının Romanı’ndan başlayarak hem Tutunamayanlar hem de Tehlikeli Oyunlar’da, o güne değin kıyısına köşesine değinilmemiş, en değme muhaliflerin yanına bile yaklaşmaya cesaret edemediği netameli konuları, Tanzimat’tan itibaren birikmiş ve artık müzminleşmiş sorunları o dehaya özgü ironisiyle hem edebiyatın hem de siyasetin gündemine taşımış, neredeyse inanca dönüşmüş/dönüştürülmüş sayısız önyargıyı, hurafeyi hallacın elindeki pamuk gibi saçıp savurmuştur. Terzi gibi, kasap gibi yahut işinin ehli bir cerrah gibi memleketin birikmiş ne kadar sorunu, laçkalaşmış ne kadar gündemi, cılk yaraya dönmüş ne kadar söylemi varsa hepsini tek çırpıda ti’ye almış, sistemi tıkayan sayısız cerahat iltihabının dışarıya akmasına vesile olmuştur. Elbette bütün put kırıcılar, bütün kanon kurucular ve bütün devrimciler gibi değeri zamanında anlaşılmamış, onun söyledikleri ancak 1990 sonrası Türkiye’de kendine karşılık bulmuştur. Üstelik tam da hak ettiği gibi, tam da sağcısı solcusu, ilericisi gericisi, Batıcısı Doğucusu, Müslüman’ı gayrı Müslim’i, entelektüeli lümpeni, bohemi düz adamı, aristokratı sonradan görmüşü dahil olmak üzere toplumun bütün kesimleri tarafından…
Peki ne yaptı Oğuz Atay? Tutunamayanlar’da, ironi şaheseri bir üslupla Tanzimat’tan başlayıp Cumhuriyet’e gelen, oradan soslanıp baharatlanarak 1960’lara devredilen çarpık söylemlere meydan okudu. Yanlış Batılılaşmayı yerden yere vurdu, güneş dil teorisiyle dalga geçti, İslamiyet’i paranteze alıp Türklerin tarihini Ortaasya’dan başlatıp ansızın Cumhuriyet’le buluşturan nevzuhur tarih anlayışına gülüp geçti, aydınlardan başlayarak toplumun bütün kesimlerine yayılan aşağılık kompleksinin sayısız örneğini vererek “kral çıplak” dedi. “Üç çeşit idare var, biliyorsun: Mutlakiyet, meşrutiyet, cumhuriyet. Biz en ilerideyiz: Cumhuriyet. İngilizler, daha ikinci bölümde… Başlarında kral var.” Bu, Oğuz Atay’ın kralcılık yanlısı olduğuna değil, doğrudan doğruya bir tarafıyla Batıyı kabuktan taklit edip özü ihmal etmeye, öteki taraftan Batı’nın ürettiği fikirlerin bir yolunu bularak nasıl ders kitaplarımıza kadar “girdiğine” ve o ders kitaplarını okuyan nesillerimizin nasıl aşama aşama, katman katman Batı epistemolojisine göre yoğrulup pişirildiğine dikkat çektiğine yorulabilir olsa olsa. Düşünce putlarının, önyargı putlarının, anlayış putlarının önünde secde ettirilen nesillerin ve bir eğitim sisteminin ironisine hatta belki de… Ziyası kendinden menkul olmayan, İngiliz’den çok İngiliz, kraldan çok kralcı, putatapıcıdan çok putçu bir eğitim sisteminden ve anlayışından dem vurarak aslında hiçbir zaman bir eğitim anlayışımız olmadığını, öteki bütün alanlarda olduğu gibi burada da nasıl çuvalladığımızı olabildiğince zarif bir üslupla, incitmeden ve çuvaldızı iliğimize kadar batırarak anlatır durur sayfalar boyu…
Belki tek başına Tutunamayanlar yeter de artardı bile tuhaf başlayan Batı yolculuğumuzun nasıl da tuhaf ve bizi gülünç duruma düşürerek devam ettiğini hala ama durmadı Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ın bıraktığı yerden Tehlikeli Oyunlar yazmaya başladı. “Ülkemiz büyük bir oyun yeridir.” dedi ve sürdürdü tiradını: “Her sabah uyanınca biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız.” Hayatın gerçekten de bir oyun olduğunu ve bu oyunun senaryosunun hep de perde gerisindeki adamlar tarafından yönetildiğini ve senaryoyu yazanların rolleri dağıttığını ve rollerin tam da senaristlerin düşlediği sahneler, olay örgüleri, söylemlere göre üstlenildiğini söyledi. Ne diyorsunuz siz, dedi, “ülkemiz büyük bir oyun yeri” ve burada hep tehlikeli oyunlar oynanır ve burada oyunu oynayanlar çoğu zaman kaybederken kazanır, kazanırken kaybeder ve bazen de oyun bittiğinde anlar oyunun oyun olmadığını, canı yanınca anlar oyunun ölümcül olduğunu, vs.
Yazık ki, o mirası en çok sahiplenmesi gerekenler, o mirastan en çok yararlanması gerekenler anlamadı Oğuz Atay’ı. Yazık ki baştan, en başından beri ülkemiz üzerinde kirli oyunlar oynandığını öne sürüp günü geldiğinde bu oyunlara son vereceğini söyleyenler, kendilerine verilen rolü en layıkıyla oynadı.