Putlar, Aydınlar ve Oğuz Atay-2
Put övücüler, put kuruculardan daha tehlikelidir put kırıcılar karşısında. Belki biraz da bu yüzdendir ki put kırıcının mirasını put övücü alır, onu sündürür, genleştirir, bir noktadan sonra kopararak parçalara ayırır ve putu fraktal bir nesne olarak memleketin her yerine servis eder. Aşırı övgü nasıl sövgü içeriğiyle buluşursa put övücülüğün bir noktasından sonrası da put kırıcının put kurucuya dönüştürülmesidir. Ve yeni bir put kırıcı gelene kadar, kendini önce put övücü sonra da put kurucu ilan edenlerin saltanatı devam eder. Yeni bir put kırıcı gelene, bütün toplumu karşısına alana, bütün sorumluluğu üstlenene, bütün eziyete katlanana ve zamanında anlaşılmamaktan kaynaklı aşağılanana, horlanana, eziyet çekene hatta ölene kadar sürer gider bu döngü.
Put kurma tarihi, putu kıranların tarihidir aynı zamanda; putu kıranların put övücüler tarafından put kurucuya dönüştürülmesidir, kendisinin haberi olmadan. Böyledir, böyle olmuştur. “Şeyh uçmaz, mürit uçurur.” derler. Kraldan çok kralcılık kitlelere mahsustur. Put kırıcıdır peygamberler ve onların hemen ardından önce put övücüler birbirine girer, aradan daha tek bir asır geçmeden, mirasını paramparça ederler o özene bezene yaratılmış Tanrı kullarının harika mirasını. Enbiyalar, evliyalar, alimler, arifler, sanatçılar, edebiyatçılar, dehalar… hepsi devrimcidir bunların. Bir putu kırmak için gelirler, kırarlar, üzerine otururlar, ışığıyla dünyayı karanlıktan kurtarırlar. İnanç da ahlak da bilim de sanat da insanın içindeki karartıyı çekip alan, insanın zifir karanlığına ışık tutan bir içeriğe sahiptir. Ancak hiç olmayan ile mutlak olan nasıl bir yerde birleşiyorsa, mutlak ışık da mutlak karanlıkla birleşince, ifrat ile tefritin çengelleri birbirine takılır ve oradan donukluk çıkar. Putlaştırma, aşırılığın çocuğudur. Put, mutlak ölecek olanın mutlak ölmeyecek hissiyle yoğrulmasından ortaya çıkar. İnsanlar ölür, düşünceler de... Bırakın ölsünler. Ölüm olmadan doğum olur mu? Ölümü reddeden hücrenin vücudu yıkması değil midir kanser? Bir an için ölümü reddeden bir yosun türü bütün dünyayı kaplayıp hayatı felç edebilir, bir an için ölümü reddeden bir organ büyüyerek öteki bütün organları yok edebilir, kendisi ölene kadar büyüme hevesiyle… Hep yaşamak isteyen yaşatmanın düşmanıdır, yaşatmanın düşmanı yaşamın düşmanıdır. Put, hep yaşatmak isterken yaşamı öldürür. Putlaştırılan düşünce, yeni düşüncenin önünü kapatır. Putlaştırılan sistem, yeni sistemin, putlaştırılan insan yeni insanların önünü kapatır. Oysa doğanın ritmi ölümü, yaşamın bir hediyesi olarak tahayyül etmiştir. Doğum, yaşam ve ölüm çizgisinde olduğu gibi tazelik, mükemmellik ve çürüme de kendine mahsus bir döngüye sahiptir. Ve yaşamın büyüsü, mükemmelin tortularında parlar. Ölçü, bütün güzelliklerin omurgasıdır. Bütün aşırılıklar çirkin olur da övgünün gulüv derecesi güzel olur mu?.. Vakti geldiğinde peygamberler bile kenara çekilmeyi bilmişken, ölene kadar kenara çekilmeyi bilmeyen, öldükten sonra ruhundan put yapılan adamların gölgesi değil midir dünyayı da düşünceyi de ışıktan mahrum bırakan? Yıpranmış, hayata zor tutunan her ölü hücrenin yerini, kıpır kıpır, capcanlı, ışıl ışık hücreler aldığı için hayat devam ediyor. Bizim adımıza, bizim için ölen hücrelerimiz bizi zamana tutunduruyor. Neden bizim öğretimiz adına, bizim köhnemiş düşüncelerimiz ölüp yenileri için kapı aralamasın? Neden artık işe yaramaz düşünceleri, onların sahiplerini ısıtıp ısıtıp sunalım yeni belleklere, neden ölmüş olanı yaşıyormuş gibi yük edelim kendimize? Eskimiş, artık bedene dar gelen elbiseleri çıkarıp atar, yenileriyle değiştirirken, neden belki zamanında harika işler yapmış düşünceleri ve onların sahiplerini dar geldiği halde gövdemizde taşıyıp kendimizi gülünç duruma düşürelim ki? Amaç çıplaklıktan kurtulmak, insan gibi kıyafet mi giymektir yoksa bir kez üzerine giydiğin elbiseyi bir ömür çıkarmamak mıdır? Velev ki dünyanın en güzel kıyafeti olsun, bedene dar gelmeye başladıktan sonra bırakın bedeni güzel göstermeyi gülünçleştirir daha da. Amaç düşünceler ve onların önderleriyle, savunucularıyla kendine yol bulmak mı, onlara mahkum olarak yanlış bile olsa o yollardan gitmek mi?
Oğuz Atay, ah, Oğuz’cuğum Atay’ım, sen ne yaptın, nelerin üstesinden geldin öyle? “Kral çıplak” dedin, “halimiz, ahvalimiz böyle…” Ah Oğuz’cuğum Selim’im, senden sonra neler gördü, neler yaşadı bu ülke… Nefesinle üfleyerek kırdığın bütün putlar pazular tarafından onarıldı, yeni ve kırılmaz putlar inşa edildi, senden habersiz, sessiz sedasız, putlar yüreklere girdi. Hem de putları kıracağım diye gelip önce övenler, sonra kuranlar tarafından? Put övücüler, put kıranlardan yeni putlar kurdular, haberin var mı?..