Putlar, Aydınlar ve Oğuz Atay-1
Üç tip aydın var: Putları kıranlar, putları övenler, putları kuranlar… Put kırıcılar diriltir, put övücüler mayıştırır, put kurucular öldürür… Bir toplumda bunlardan hangisi çoksa, o toplum da öyledir. Aydınları içinde put kıranların sayısını çoğalan toplumlar dirilmeye, put övenlerin sayısını çoğaltan toplumlar sefalete hazırlansın, put kurucuların sayısını çoğaltanlar ise sessiz bir ölüme… Aydınını söyle, sana kim olduğunu, nasıl bir toplumda yaşadığını söyleyeyim. Bir toplum ki aydınları, hayatlarına bile mal olsa gerçekleri çatır çatır söyleyebiliyor, o toplumu kim durdurabilir, kim susturabilir maşeri vicdanlardan yüksele o gürültülü akışı?.. Bir toplum ki aydınları gece gündüz yanlışlarına rağmen iktidar şakşakçılığı yapıyor, düşmana ihtiyacı var mı? Bir toplum ki aydınları gözünün içine battığı halde gerçeği haykırmak yerine dilini tutuyor, o toplum ölmeden ölmüş değil midir? Bir toplum ki aydınları put kırma adı altında, el altından yeni putlar inşa ediyor, varolan putları süsleyip püsleyerek kitlelerin önüne getiriyor, o toplum için cenaze namazı kılma vakti gelmemiş midir? Aydınının yukarıdan ağzı kapatılan bir toplumun, aşağısına pamuk tıkama vakti gelmemiş midir?
Put, ilkel insanın, ilkel zihninin ilkel tapınma aracıdır. Bir dondurma eylemidir. Varoluşu dondurma, zihniyeti dondurma, hayatı dondurma… Put karşısında bilinç akmaz, akletmez, işlemez, varoluş alanı bulamaz. Öylesine, donuk bakar; öylesine, donuk yaşar; öylesine, donuk ölür puta tapan insan. Putçuluk çünkü bir dondurma eylemidir ve donukluk ölümün gölgesidir. Antik Yunan’ın nesneyi ve insanı dondurmak suretiyle bulduğu “heykel sanatı” tam da bundan dolayı vardır. Ölüme karşı yenilgi hissi, ölüm karşısındaki acziyet ve ölümün yaşam üzerindeki mutlak hakimiyeti insan iradesine ona karşı meydan okumanın bir yolu olarak varolanı, elinde olanı ve ölüme her an yenik düşme ihtimali bulunanı dondurarak geleceğe taşımayı öğretmiştir. Bu, sadece ölecek olan insanın değil, ölme potansiyeli bulunan bir davranışın, bir düşüncenin, bir öğretinin de “geleceğe taşınmak amacıyla” sarılıp sarmalanması, mumyalanması, iç organlarının çıkarılarak yüzey yapısının sözüm ona yaşamla buluşturulmasıdır ama put puttur işte, yüzey ne kadar parlak, jestler mimikler ne kadar canlı görünürse görünsün, dondurulmuş olan, ölü olandır… Heykel, ontolojik anlamda, bu yönüyle bir putperestlik fetişizmidir ve sanata dönüşmesi ancak sanatın alanına girenin yaşıyor gibi görünmesine dairdir. En hafifiyle ölüm karşısındaki acziyetin derinlerde yarattığı hüznün taşa dönüşmesi, en ağırıyla ölüm sonrasını örtmenin incelikli duvarıdır heykel sanatı. Ve elbette ölüm sonrasını silikleştiren, görünmezleştiren, reddeden bütün öteki uğraşlaş gibi sonuna kadar maddeci, sonuna kadar putçu, sonuna kadar Tanrı tanımazdır heykel…
Geçmişten bugüne nesnenin, insanın ve düşüncenin dondurulmasına müdahaleler daha başta, eleştirel zihniyetle doğmuş insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Gün gelir, sürü psikolojisiyle hareket ettiği için, aklını başkalarına, kolektif şuura kiraya vermiş insanların arasından, bütün bu donukluğu çözmek amacıyla biri çıkar ve putları kırar. Bu aşamadan itibaren insanlık biraz nefes alır, gözün önünü tıkayan çapağın silinmesi, dokunun üstündeki iltihabın sökülüp atılmasının verdiği rahatlık benzeri bir berraklıkla bakmaya başlar ve insanlığın parladığı bu kısa anlarda bireyden topluma, toplumdan bireye parlak, akışkan, esnek bir ışık yayılarak genel bir huzura yer aralar. Put kırıcılar, yerleşik kötü bütün dalgaları kıran, insanı özünden uzaklaştırıp hayvanlaştıran, en hafifiyle onu mekanikleştiren, makineleştiren ve otomota dönüştürerek duyarlılığını elinden alan neredeyse bütün mekanizmaları elinin tersiyle iter, yumruğuyla kırıp atar. Elbette bu süreçte sayısız dirençle karşılaşır, sayısız eza ve cefaya maruz kalır. Elbette bu süreçte, kendisi dışında kimse inanmaz ona, belki çevresindeki birkaç sadık dosttan başka…
Put kırıcı devrimcidir ve her an kendisi putlaştırılma adayıdır. Yazık ki kendisi istemese de oluşturduğu özgürlük ve huzur ortamı, kendisinden sonrakiler tarafından yine kendisi putlaştırılmak suretiyle önce dondurulur, bezenir, sonra ölü dokuların renklendirilmesiyle yeni bir puta dönüştürülür. Yazık ki böyledir. Kraldan çok kralcıdır kitleler ve en çok da put övücü çıkarırlar aralarından. Put övücülük kolaydır çünkü. Varolanı övmekten daha kolay ne var? Varolanı, alışılmış olanı, körleştireni övmenin bir faturası da yoktur üstelik.