Putin’in Çağrısı Ne Anlama Geliyor?
Dış politikanın dinamik yapısına bağlı olarak, sürekli bir değişim ve dönüşüm söz konusu olsa da kaynakların paylaşımı konusunda süren siyasal ve ekonomik rekabet, tarihin bütün dönemlerinde hiç değişmemiştir.
Dünya siyasi tarihinin son 500 yıllık dönemini incelediğimizde uluslararası ilişkilerin belirleyici unsuru olan askeri ve ekonomik faktörlerin yanında iletişim teknolojilerinin gelişimine bağlı olarak ‘’algı oluşturabilme kapasitesi’’ de eklenmiş oldu.
Bu doğrultuda, dünya politikalarına yön vermeye çalışan aktörlere baktığımızda zaman ve mekân faktörüne önem verdiklerini görüyoruz.
Örneğin geçen hafta İsrail’de, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir milyondan fazla Yahudi’nin öldürüldüğü iddia edilen Nazi kampı Austchwitz’in kurtarılışının 75. Yıldönümü nedeniyle bir tören düzenlendi. Söz konusu tören kapsamında Rus lider Putin’de katılmış ve BM Güvenlik Konseyi üye liderlerine 2020 yılında bir zirve yapılmasını önerdi.
Putin’in açıklamaları özetle şöyle: ‘’ Önümüzde birçok görev var. Libya’yı yakın zamanda Berlin’de görüştük. Bu sorunu Güvenlik Konsey’ine getirerek uygun bir çözüm bulmalıyız’’ dedi.
Diplomasinin bütün inceliklerine dikkat edilerek sonuçları iyi hesaplanmış Putin’in bu çağrısı, Rusya açısından üç noktaya işaret ettiğini düşünüyorum.
Birincisi, bu çağrının zamanlaması oldukça dikkat çekicidir. Putin, İstanbul’da, Moskova’da, Berlin konferansı sırasında değil, Yahudi katliamının yıldönümünde bu çağrıyı yaptı. Rusya, izlediği dış politika ile Siyonist sermaye arasında bir denge kurmaya çalıştığı anlaşılıyor.
İkincisi, seçilen yerin İsrail’in olması bu bölgede önemli bir güç potansiyeli olan hem Türkiye’ye hem de İran’a karşı bölgenin yeniden yapılanmasında İsrail’le de çalışabileceğini gösteriyor.
Üçüncüsü, Putin Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleriyle Libya ve diğer küresel konuları konuşma talebini ‘’ciddi bir görüşme’’ olarak ifade etmesi Türkiye’yi bölgeden uzak tutmaya çalıştığı amacını taşıyor.
Türkiye’nin bu bölgede etkin olması Rusya’nın işine gelmez. Ancak Batı ile olan geleneksel rekabeti dolaysıyla Türkiye’yle iyi olan ilişkilerini de bozmak istemiyor. Onun için işi Güvenlik Konseyine havale ederek amacına ulaşmak istiyor.
Türkiye’nin çıkarı, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına erişmesini gerektirirken, Rusya’nın çıkarı ise, Türkiye’nin o enerjiye erişmemesini gerektiriyor. Aksi halde müşteri kaybeder.
Başa dönecek olursak, Putin’in İsrail’de yapmış olduğu çağrı, çatışan Türk-Rus çıkarları ile Batı karşısında çakışan çıkarları arasında bir denge kurmak istiyor. Buna karşı Türkiye’de Lübnan’la da bir anlaşma yaparak cevap veremez mi? Bunu başarabilirse, Doğu Akdeniz’de denge arayışlarının ağırlık merkezini Türkiye oluşturur.