Putin ve yeni Rusya
NATO, 1999 yılında Kosova’ya askeri müdahalede bulunmuştu. Sadece Kosova da değil, Sırbistan da NATO tarafından vuruldu. Üstelik BMGK’nin kararı yoktu. O gün Rusya ve Ruslar kendilerini önemsemeyen Batılı devletlerden büyük bir şamar yemişlerdi. Rusya kendisinin küçük düşüldüğü NATO’nu bu müdahalelerini asla unutmadı.
Gürcistan’ın
işgali ve 1954’ten beri Ukrayna’ya bağlı olan Kırım’ın ilhakı 2008 ve
2014’te Rusya’nın 1999 müdahalelerine bir cevaptı. Ama bu işgaller aynı zamanda “yeni
muhafazakâr Rusya”nın kodlarını da veriyordu. Bu kodların bir diğer yönü
geçmişle yüzleştikten sonra, geçmişe katılmamakla birlikte dönemin öncüleri ile
barışmaktı. Putin’in mesela Stalin gibi komünist dönemin liderlerine “diktatördüler”
dediği halde iade-i itibarda bulunması bu amaca binaendir.
Anlayacağınız
Putin SSCB dönemi bitince itibarsızlaşan ve dağılan Rus ortak paydalarını,
kuracağı yeni Rusya için top(ar)lamaya çalışıyor. Bu bağlamda Putin’in
öncülük ettiği “muhafazakar yönelim” pek çok analistin
söylediklerinin aksine yeni bir Rusya yaratmanın anahtarıdır. Arzu
ettiği yeni Rusya’nın, dogmalar ve ideolojiler üzerinden
değil, “Rusya’nın yüksek faydaları” ilkesi
üzerinden yükselmesini ister.
70
yaşındaki Rus lider Vladimir Putin kendisinden sonra yepyeni bir Rusya bırakmayı
hedefliyor: Sovyetler Birliği gibi bir Rusya olsun ama ideolojisi olmasın,
Sovyetler gibi genişlesin ama ihraç edeceği bir din, mezhep, doktrin olmasın,
Sovyetler gibi güçlü olsun ama rakipleriyle ideolojik kavgaları olmasın.
Olacaksa kavga o da paylaşım anlaşmazlığından olsun ister.
Başkan
Putin, öncelikle SSCB’nin yıkılmasından sonra ülke dışında kalan 25 milyon
Rus’un vatanlarına geri dönmesini sağlamak istemişti. Hatırlamalısınız,
Sky-Picot antlaşması ile çizilen ülke sınırlarının yol açtığı ayrılıktan
dolayı bilhassa Suriye ve Irak’ta kalan milyonu aşan kardeşimizle hala
yabancıyız. İşte Rusya da SSCB’den sonra aynen böyle bir durum yaşadı.
En
büyük Rus etnik topluluklardan biri de 1990 sonrası bir günde Rusya’dan kopmuş
ve Ukrayna’da kalmıştı. Bunlar parasızlıktan dolayı ülkelerine dönememiş ve
bunların yurtlarına dönüşleri için başka bir çare bulun(a)mamış, dolayısıyla
milyonlarca Rus kendi öz topraklarından uzakta yaşamak zorunda kalmıştı.
İşte
Putin, aynı etnik kökene sahip olduğu bu vatandaşlarını vatanları ile
buluşturup hayaliyle yaşadığı Rusya’yı kurmak istiyor. Ama nasıl?
Bir
kere komünizm olmayacak. Putin bu konuda kararlı: ideoloji
olmayacak, şayet bir ideoloji kaçınılmaz olursa o da vatandaşın
arzusuna göre kuşatıcı bir ideoloji olabilir. Buradan, “Putin I.
Kant’ın izinde ve dünya barışı istiyor” sonucu çıkmasın. Çünkü ülkesi için
büyük tehdit gördüğü ABD ve NATO’ya karşı nasıl direneceğinin yollarını ararken
mesela Ukrayna’yı işgalden çekinmiyor.
Putin,
ideolojik ve dinsel bir Rusya’dan yana değil dedik lakin Ruslar’ın “vazgeçilmez”
dedikleri Doğu Hristiyanlığı olan Ortodoks’luğu birleştirici unsur olarak
işlemeyi ihmal etmedi, etmeyecek de.
Şimdi,
Rusya Ukrayna’yı sadece “NATO ülkesi olacak” endişesiyle işgale
kalkmadı. Rusya, kurulacak yeni dünyanın farkında ve onun bütün hazırlığı
buna yöneliktir. Hiçbir şekilde savaş olsun istemeyiz lakin Rusya’nın
işgal harekatlarının başka bölgelerde de kuvvetle muhtemel olduğunu
söyleyebiliriz. Yeni sömürgeciliğin yola çıktığını bilen Başkan Putin kendisini
bu tür işgallere mecbur hissediyor. Üstelik ABD’nin en müşkül
döneminde yeni Rusya için gerekeni yapmaktan çekinmez.
Putin’in
aklındaki “Yeni Rusya” kurma fikri konusunda iddialıyız.
Avrasya liderliği için gözü karadır Putin! Periferisine alacağı ülkelerde
yönetim şekli bile belli: Putin, kendi icadı olan “Egemen
Demokrasi” ile süsleyeceği bir Rusya, ama genişlemiş bir Rusya
kuracak.
Merak
ettiğinizi biliyorum: Türkiye ne yapacak?
Türkiye,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde çok yönlü diplomasinin
yanısıra yerli ve milli savunmasına hız verecek. Ani bir saldırı ile
karşılaştığında dostlardan(!) silah dilenmeyecek bir ülke olmak kolay değil.
Türkiye bunu başaran ender ülkelerdendir. Başkan Erdoğan kurulacak yeni dünya
için bugün değil, tam 14 yıldır çalışıyor.
Kemal
Kılıçdaroğlu ise, “Biz gelirsek dış politikamızı tamamen değiştireceğiz”
derken 14 yıllık kazanımlarımızdan vazgeçeceğini söylüyor. Yani ABD’ye bağlı ve
bağımlı olmaya devam edeceğiz diyor Kılıçdaroğlu. Ortaklarının ondan geri
duracaklarını mı sanıyorsunuz?