Dolar (USD)
34.59
Euro (EUR)
36.40
Gram Altın
2984.90
BIST 100
9705.33
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Ağustos 2019

''Psikoloji''yi düzeltmek şart!..

Rahat psikolojiyle yapılmayan işler genellikle “kötüye” gider.

Psikolojiniz sağlamsa zorluklarla mücadele edebilme gücünüz artar.

Uzmanlar, antidepresan kullanımının fena halde arttığını belirtiyorlar.

Boşanma oranlarının hızla artması, sınavlardaki başarı düzeyinin hızla düşmesi ve diğer pek çok sıkıntımız öncelikle “psikolojik problemlerin” büyümesinden kaynaklanıyor olmalı.

Psikolojiniz bozuksa evliliğinizi yürütmeniz de, işinizde başarılı olmanız da iyice güç hale gelir.

Mesele, problemlerin büyüklüğünden çok “algılama” biçimidir çoğu vakit.

Rahat psikolojiyle üstesinden gelmekte güçlük çekmeyeceğiniz meseleler bozuk psikolojinin etkisi altında çözümsüzmüş gibi görünür.

Sonra sonra, çözümsüz bir noktaya gelir.

Devletimizi yönetenlerin öncelikle “toplum psikolojisini” mümkün olduğunca rahatlatacak usuller üzerinde durması gerekiyor.

Muhalefette bulunanların da, toplumun psikolojisini bozacak tavırların; tahriklerin, kışkırtmaların, tehditlerin kendilerine de büyük zararlar vereceğini görebilmeleri şart.

Hangi siyasi görüşü benimsiyor olursak olalım, “sağduyuyu” kaybetmemek zorundayız…

İnsanoğlu kafası attığında her şeyi yapabilmeye müsait bir varlık, üç kuruşluk meseleler için adam öldüren nicelerini görmedik mi ?

Öfke, nefret birikimi çok tehlikelidir.

Basınç artar, artar…

Allah muhafaza, bir noktada patlar.

Bunu engellemek için “tahliye kanalları” açmak gerekir.

Bir de, ilmi yöntemlerden faydalanarak toplumun psikolojisini düzeltmek.

“Terör örgütleri” tarafından kin ve nefretle doldurulmaya çalışılan, bilendikçe bilenen gençleri “kazanmak” için gerekli çalışmaların mutlaka yapılması gerekiyor.

“Güvenlik tedbirleri” elbette çok önemlidir ama yeterli değildir.

Bölgemizdeki çatışmalar ve bunların içeriye yansımaları, son yıllarda yaşadıklarımız, “güvenlikçi politikaları” haliyle öne çıkarttı.

Yapılması gerekenleri yaparken meselelerin sosyolojik ve psikolojik boyutlarını ihmal ettiniz mi, işler -Allah korusun- kötüye varır.

Günümüz dünyasında özellikle gençlerin psikolojisini bozan çok sayıda faktör var.

Sosyal medya başlı başına “psikolojik rahatsızlık” kaynağı.

Sanal âlemdeki oyunlar üzerinden gençlerimizin zihni çok tehlikeli bir biçimde şekillendiriliyor.

Geleceğe dair endişeler arttıkça sıkıntı büyüyor.

Ülkeyi yönetenler özellikle gençliğin psikolojisini düzeltmenin yollarını arayıp bulmalılar.

Kavramlar ve o kavramların işaret ettiği değerler aşındıkça, boşluk büyüyor.

O boşluk da bir şekilde dolduruluyor ve maalesef hiç de olumlu bir biçimde doldurulmuyor.

Dertli Ülkücü’den tavsiyeler…

12 Eylül mağdurlarından Ülkücü Avukat Hasan İlter, cezaevindeyken liseyi dışarıdan bitirdi.

Yine cezaevindeyken üniversite sınavına girdi.

Türkiye 101'incisi oldu.

Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazandı ama cezaevi yönetiminin engellemesinden dolayı sınavlara girme imkânını bulamadı.

Hukuk Fakültesi’ne 11 yıl yattığı cezaevinden çıktıktan sonra başlayabildi, 1997’de mezun oldu.

12 Eylül’den 28 Şubat’a!..

Avukat Hasan İlter Yusufiyeli Ülkücüler Derneği adlı sivil toplum örgütünün başkanı…

“Yusufiye” çok anlamlı.

Geçtiğimiz günlerde 12 Eylül 80 öncesinde yaşadıkları üzerine konuşurken…

Bugünkü nesillere ders olması gereken “birbirine kırdırma!” oyununa dikkat çekti.

Ülkenin bugün de acısını çektiği nice hasarlara uğramasına, nice vatan evlâdının istikballerinin kararmasına yol açan darbenin, ABD/İsrail tarafından tezgâhlandığını vurgularken…

Dış güdümlü darbecilerin bugün başımızdaki en büyük belâlardan biri olan PKK’yı nasıl organize ettiğini anlattı…

Özellikle gençleri, “PKK ve diğer terör örgütlerinin kuruluş , kurgulanış amaçları üzerinde iyice düşünmeye ve oyunlara gelmemeye” davet etti.

En iyisini yaşayan bilirmiş.

Mesele geçmişten ders çıkartabilmekte ve ona göre hareket edebilmekte…

Nice devlet kurmuş olmakla övünürüz ama bunun aynı zamanda nice devletin yıkılmasını engelleyememek anlamına geldiğini çoğu vakit göz ardı ederiz.

El oğlu, “birlik ve bütünlüğümüzü” ortadan kaldırmadan bizi yenmenin imkânsız olduğunu bilir…

Tek yol olarak “fitne” operasyonlarıyla bölmeyi ve yok etmeyi görür.

Bu güne kadar her seferinde bu oyunlara geldik.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bugüne kadarki yaklaşık yüz yıllık serüveni, geçmişten pek de ders alamadığımızı gösterdi bize.

“Şartları olgunlaştırmak” için tarafları birbirine düşürmek isteyenler, amaçlarına her seferinde ya tam olarak ya da büyük ölçüde ulaştı maalesef.

Her seferinde ömrümüzden ömür gitti.

Bugün de çok boyutlu, çok organize ve çok yüksek teknolojiyle kurgulanmış bir “böl, parçala, yut” oyununun tezahürlerini net bir şekilde görüyoruz.

Bunu galiba en çok da Hasan İlter gibi “12 Eylül 80 öncesini” ve sonrasını iliklerine kadar yaşamış olanlar görüyor.

En ısrarlı ikazlar da “çileyi” iliklerine kadar hissetmiş olanlardan geliyor.

“Fitne”nin bünyeyi sardığı dönemlerde, “hilm ve teenni”den ayrılmamakta…

“Hassas alanları” kaşımaktan ve bu alanlar üzerinde tartışmalar açmaktan, tartışmaları kışkırtacak tavırlardan uzak durmakta (her zamankinden çok daha fazla) yarar var.

Menfi niyetlerle oraya buraya çekilebilecek ve toplumdaki fay hatlarının kırılmasına yol açabilecek tavırlardan, söylemlerden uzak durulması içinde bulunduğumuz süreçte hayati önem taşıyor.

Bir de, meseleye “Erdoğan gitsin de memlekete ne olursa olsun!” diye bakanların anaforuna kapılmamak…

Yusufiyeli Ülkücüler Derneği Başkanı Hasan İlter’in söyledikleriyle, bizimkileri birleştirdik…

Böylesine bir naçizane tavsiyeler demeti çıktı ortaya.

Arz edilir.