Psikolojiniz nasıl?..
“İlaç”ların bir farmakolojik etkileri var, bir de psikolojik etkileri.
Çok denenmiş;
Hasta iyi geleceğine “inanmışsa”, etken maddeleri çıkartılmış “ilaç”tan bile fayda görebiliyor.
“Psikolojik etki” eksik kalmışsa, en güçlü ilaç bile fayda etmeyebiliyor.
***
Moral-motivasyon meselesi son derece mühim, maçlar çoğu vakit “psikoloji”nin sağlıklı bir şekilde yönetilmesi sayesinde kazanılır.
Bir işe “pozitif” ruh hali ile başlarsanız, başarılı olma ihtimalinizi arttırırsınız.
“Beraberliği” hedeflerseniz, büyük ihtimalle kaybedersiniz.
***
“Psikolojik üstünlüğün” sonuca ne ölçüde tesir ettiğine dair nice misal verebiliriz de, gerek yok.
Bugün, “siyasetteki psikolojik üstünlük” meselesine dikkat çekmek isteriz.
“Psikolojik üstünlük el değiştiriyor!” söylemine…
Mesele “parti” meselesi değil, “zihniyet” meselesi.
Uzun yıllar boyunca aralarında “kalmamızdan” dolayı “batı hayranı, yasakçı, buyurgan, tepeden bakan” zihniyeti yakından tanıyoruz.
O zihniyet, “köyden göçenlere” ikinci sınıf insanlar olarak bakar, onların da “insan olmaktan” kaynaklanan saygınlığı hak ettiklerini bir türlü kabullenemezdi.
Kapıcılara, “Memet efendi, Hasan efendi” diye hitap ederken suratlarına yüklenen anlam, “Efendi başka, bey başka!” hissini uyandırırdı.
“Bunlar da kedi yavrusu doğurur gibi doğurmaktan başka bir şey bilmiyor!” yollu lâflarla “sıradan insanların çoluk, çocuklarından” duydukları rahatsızlıkları belli ederlerdi.
Rahmetli Erbakan Hoca’nın “her gittiği yerde öğlen namazı kılarak” oy avcılığı yaptığı yalanını ikide bir ortaya atmaktan da çekinmezlerdi.
“SıkmaBaş” tâbirini çokça kullanırlardı, tezyif ve tahkir için.
“Koyun gibi” lâfını o vakitler de çokça duyardım; “Bizim millet de koyun gibi anam!” derken, “ecnebilere” toz kondurmazlardı.
Onlar için bütün güzellikler batıdaydı, “Ecnebiye benziyor olmak” marifetten sayılırdı.
Kafalarında “gerçeği”ne pek de benzemeyen bir “Atatürk Resmi” vardı.
O Resmi öne çıkartarak, etrafa ayar vermeye çalışırlardı.
Ve…
“Kenan Evren’i en çok onlar alkışlamışlardı!”
Avrupa’daki “kiliseye karşı çıkış”ın kodlarını tercüme ederek..
“Kültürel Din”in de bir “ihtiyaç” olduğuna inanarak…
Bir yol tutturmuş giderlerdi.
Bütün bunlar olup biterken, Anadolu’nun toprak kokan, itilmiş, kakılmış “göçer”leri, alttan alta “Bir gün biz de güleceğiz!” diyerek bilenir…
Bir araya gelir…
Vakıflaşır, dernekleşir, sendikalaşır, partileşirlerdi…
Buldukları yere “inşaat” kondurmaya ve çocuklarını okutmaya çalışırlardı.
Bu süreç, aslında bir “sınıf çekişmesi”ne işaret ederdi.
“Anadolu aslanları, Anadolu kaplanları” söylemleri bu çekişmenin yansımasıydı.
Sonra sonra…
Dıştaki ve içteki “rahatsızlık odakları” bu gidişe dur demek, “toprak kokan” insanların yolunu kesmek istediler.
Bu da karşı tepkileri doğurdu.
“Dayanışma Ruhu” güçlendi.
O ruh da, ağırlıklı olarak “toprak kokan” insanların desteklediği siyasi oluşumları iktidara getirdi.
Bu “değişimden” kaynaklanan “psikolojik üstünlük” uzun yıllar boyunca sürdürüldü.
Sonra sonra…
“Para, insanın dünyevi arzularıyla ideallerinin arasını açar”mış.
Mevki ve başka “dünyevî güzellikler” de öyle…
İmkânlar arttıkça, “kıvam” gevşedi özetle.
***
Bir yandan “idealizm”in gevşemesi, diğer yandan zamanın kaçınılmaz yıpratıcı, aşındırıcı etkisi…
Bir yandan, yine kaçınılmaz olarak “yönetenlerle yönetenler” arasına aşılmaz duvarların örülmesi…
“Dâvâ” diye diye “çile” çeken insanların feryatlarının yukarılara yansıtılmaması veya “başkalaştırılarak” yansıtılması…
Menfaat beklentileri, beklentilerin karşılanması, karşılanmaması, karşılanamaması…
“Dışarıdan gelen dalga”lar, “tetiklenen fay hatları”, kimi yerlerde “sonradan görmeliğin itici tezahürleri”…
“Eğitim ve kültür alanındaki” sıkıntılar.
“Aile” yapımızdaki erozyon…
Vesaire vesaire derken…
Uzun yıllar boyunca sürdürülen “psikolojik üstünlük” gittikçe azalıyor.
TOPARLANMAK!
Şimdilerde…
Bu süreç böylece devam ediyor.
Öte yandan…
Vatandaştaki, “jakoben, elitist, baskıcı, yasakçı, batıcı zihniyete” güvensizlik de sürüyor.
“Sokak saldırıları ve Meclis Kürsüsü’nden milleti tehditler” de bu güvensizliği pekiştiriyor.
Türkiye “metal yorgunluğunu” atmakta güçlük çeken bir “ümit kaynağı” ile “çözüm değil, kriz kaynağı olduğunu” çok iyi bildiği jakoben zihniyet arasındaki çekişmeyi izlerken…
Yarınlara ilişkin soru işaretleriyle mücadele etmeye çalışıyor.
Çarşıda, pazarda “moral bozukluğunu” dile getiren insanlarımızın sayısı gittikçe artıyor.
Beklenti daha çok “mevcudun kendisini toparlaması” yönünde.
Toparlansa iyi olur.
Toparlanamazsa, “psikoloji” iyice bozulur!..