Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Ağustos 2019

Psikolojik bir kurum olarak aile

Aile derken aşk, sevgi, güven, huzur, mutluluk, cinsellik, evlilik, beraberlik, paylaşma, fedakarlık ve şefkat gibi kavramlar aklımıza gelmektedir. Bu kavramlar, psikolojik ve manevi dünyamıza ait haritanın ana kavramlarıdırlar. Bunlar bizim psko-spiritüel dünyamızdan neşet eden tecrübeler ve kavramlardır. Başka bir ifade ile ailenin terminolojisi, psko-spiritüel terminolojidir. Ekonomi ve sosyolojinin grafikleriyle, rakamlarıyla ve analizleriyle aileyi anlayamayız. Aile, rakamlar ve istatistikler hakkında değil, insanlar hakkındadır. Aile hakkında konuşurken ailenin psikolojik insani dilini konuşmamız, aileyi bu dille açıklamamız ve yorumlamamız gerekmektedir. Bir sosyolog için ailenin temel görevi, yeni doğan çocuğun sosyalleşmesini sağlamaktır. Ancak bu yaklaşım ailenin psikolojik bir ilişkiler sistemi olduğunu ihmal etmektedir. Ailenin temel görevi güvenli ve özgür bir ortam içinde bireyin psikolojik potansiyelini gerçekleştirerek bir psikolojik varlık yani birey olmasına imkan sağlayan bir çevre oluşturmaktır.

Kadın ve erkek, duygusal, tensel ve manevi açılardan birbirlerini cezbetmenin sonucu olarak bir araya gelmektedirler. Erkek ve kadın karşılıklı olarak birbirlerinin cazibe ve çekim merkezidirler. Cazibe ve çekim, kadın ve erkeği aileyi oluşturmaya iten psikolojik güçlerdir. Cazibe ve çekim sayesinde, kadın ve erkekler yalnız ve izole edilmiş bireyler olmaktan çıkmakta, bireyler arası yabancılaşma durumu ortadan kalkmakta, bir arada tanışma temelinde iki partner olarak birbirleri için yeni bir hayat inşa etmek için birbirlerini moral, motivasyon, manevi ve psikolojik olarak desteklemektedirler.

Kadın ve erkeği bir araya getiren derin saik fizyolojik, psikolojik ve manevidir. Kadın ve erkek, hayatın bütünlüğünü tecrübe etme ve ezeliliğe duydukları derin arzu sonucunda bir araya gelmektedirler. Aile, kadın ve erkek için fizik yerine metafiziğe, fanilik yerine ezeliliğe duyulan arzuyu gerçekleştiren bir kurumdur. Sevgi ve aşkın maneviliğinin meyvesi, ailedir. Mistik zevk ve vecd kendisini aşkta tezahür ettirmektedir. Mistik hayat, çoğu zaman ailenin psikolojik terminolojisiyle ifade edilmektedir. Ölümü düğün gecesi olarak tasvir eden Mevlana, ailenin mistik ve metafiziksel hayatın metaforik dünyası olduğunu göstermektedir. Ailede anneler ve babalar birbirilerinin ötekisi olmadıkları gibi, çocuklar da öteki değildirler. Ailede hiç kimse öteki değildir. Herkes ailenin bir parçasıdır. Bir parçanın ötekileştirilmesi, ailenin bütününün ötekileştirilmesi gibi bir sonuç vermektedir. Aile üyeleri, birbirlerini ötekileştirmek yerine, çoğu zaman birbirlerini savunma, destekleme ve koruma eğilimi içinde olurlar. En olumsuz davranışları sergilese bile anne-babanın çocuklarını ötekileştirmek yerine onların yanında yer almayı seçmesi, ailenin psikolojik bir kurum olarak gücünü göstermektedir. Psikolojik bir kurum olarak aile gücünü, olmuş bitmiş bir kurum olmanın ötesinde, birçok kişinin katıldığı heyecanlı, zevkli ve zorlu bir macera olmasından almaktadır. Aile, köksüz bir olgu değildir. Aile, devamlılığı olan köklü bir kurumdur. Soy kütüğü ve aile ağacı, ailenin köklerine ve geçmişine vurgu yapan söylemlerdir. Bir köke sahip olmakla geçmişi ailenin temel değeri haline getirmek çok farklı şeylerdir. Günümüzde geçmişe yapılan vurgu, çok anlamlı ve değerli görülmemektedir. Gelecek yönelimli yeni bir perspektif, ailenin temel değeri haline gelmektedir. Birey, geçmişe ya da şu ana hapsolmak zorunda olan bir varlık değildir. Yetenekleriyle, bilgisiyle, birikimiyle, güçleriyle ve değişime yönelik potansiyeliyle birey, her an yeni şeyler yapma gücüne sahiptir. Yeni şeyler yapma gücüne sahip birey, her zaman geleceğe umutla, üretmekle, metanetle ve dinamik bir şekilde yönelebilir. Yeni aile, itaat yerine özgürlüğü, pasif alıcılık yerine kendini gerçekleştirmeyi ve geçmiş yerine geleceği esas alan bir değerler sistemi etrafında şekillenmelidir. Her zaman değişmenin ve yenilenmenin mümkün olduğunun farkında olan bireyler, kendi tutum ve davranışlarını tazeleme ve yenileme cesaretini kendilerinde bulacakları gibi, diğer aile üyelerinin de değişmesinin mümkün olduğu konusunda umutlu ve iyimser olacaklardır.