Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.80
Gram Altın
2967.41
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Ağustos 2014

PSİKOLOGLAR 'DİN'LENSİN

Modernizm, kendisini geleneksel olanla tezat konseptine yerleştirdikten sonra, aslında eskisinden farklı bir evren, insan ve dünyaya bakışı önermiştir. Tanrı'nın merkezi bir konumda bulunduğu geleneksel dönemde her şeyin "açıklama"sı da dini idi ve din merkezde bulunuyordu. Fakat modern zamanlar, Tanrı'nın yeryüzünde insan üzerindeki etkisini sınırlayan; dolayısıyla insanın Tanrı'dan kimi yetkileri eline almasıyla sonuçlanan bir dönem oldu.

Batı'da son birkaç yüzyıldır bazı ilim dallarında tartışılan en önemli sorunun; Tanrı'nın yeryüzünden ve insandan el çektirilmesiyle oluşan vakumun kim tarafından ve nasıl doldurulacağı olması tabii ki boşuna değildir. Bu konuda iki önemli ilim dalı üzerinden sorunu takip etmenin anlamlı olacağını söyleyebiliriz. Birincisi; sosyolojidir ki, dini açıklamaların eski değerini kaybetmesiyle birlikte sosyolojinin neredeyse kelam ve ilahiyatın yerine ikamesi söz konusu olmuştur. Nitekim Durkheim'ın en temel sorusunun; İhtilal ve sanayileşme sonrası Fransa'sında, toplumun dinden boşalan yeni birleştirici dinamiğinin ne olacağı üzerinde odaklanmaktaydı. Bilimin ve bir bilim olarak sosyolojinin çok sıkı bir tanımı, ilahiyatın fonksiyonlarının sosyolojiye devrine sebep olmuştur.

Bu anlamda tezahürlerini Türkiye'de daha yakından bugün izlediğimiz ikinci bilim ise psikolojidir. Sosyolojinin İlahiyatın yerine ikame edilmeye çalışıldığı ve bu anlamda anomiyi önlemek üzere kolektivizmin vurgulanmaya çalışıldığı bu erken dönemlerde, bireyci etkileri ile psikoloji daha gerilerden geliyordu. Şu anda psikologlar Post/Modern zamanların rahipleri haline geldiler. Özellikle post/modern zamanların öznelci ben vurgularının, psikolojinin yükselişine eşlik ettiğini, bununla paralel düştüğünü belirtmeliyiz. Çünkü postmodernliğin kanaatimce bireyciliği de aşan ve somut "ben"i öne çıkarak öznelci yaklaşımlarının, insan "ben"ine dikkati daha fazla çektiğini söyleyebiliriz. Zira yeni dönemin mottosu; "önemli olan sadece benim."

Şu anda psikolog ve psikiyatrların Post/Modern zamanların rahipleri olduğunu söyledik. Rahipler nasıl geçmişte bir kişinin tüm gündelik hayatlarının yönlendiricisi, hayat kılavuzu olarak işlev görüyorlarsa, şimdi de psikolog ve psikiyatrlar sözlerini bir kelam ve ilahiyat, kendilerini de rahip yerine koyarak insanlara yaşam koçluğu yapmaya, onların hayatlarını yönlendirmeye çalışıyorlar. İşin problemli yanı ise, bu tamamen seküler bir yaşam biçimi önerisi olarak kitleleri postmodern dinin inanlıları haline getiriyor; dinden kopuk, değerlere kayıtsız ve kendi içerisinde tutarsız kimlikler oluşturarak.

Bunun en tipik göstergelerinden birisi, yaklaşık 10-13 yıl öne yayımlanmaya başlanan "Çocuklar Duymasın" dizisi, psikoloğu ailenin yaşam koçluğuna oturtmaktaydı. Dizideki ismiyle Meltem, her türlü sorununu psikoloğa iletiyordu. Şimdi Türkiye'de bu açıdan oluşan atmosferi bir düşünün. Psikoloğu olmak, prestijli, statülü bir hayatı temsil etmek anlamına kavuşturuldu. Kişinin ailesi, kendisi ve çocuklarına değer verdiğinin bir göstergesi şeklinde algılatılmaya başlandı. Hatta muhafazakar çevrelerin aileleri de, geçmişteki ezilmişlik duyguları ve bu prestijli alana ulaşma hayalleriyle ne olup bittiğini bilmeden psikologlara abanmışlığı yaşıyorlar.

Psikologlar ve psikiyatrlar (istisnaları tabii ki var, ben kişilere değil niteliklere vurgu yapıyorum), son derece seküler bir eğitimden geçiyorlar ve olabildiğince postmodern tavırlara sahipler. Peki bunun anlamı ve sonuçları neler? İnsanların dini değerlerine hiç aldırış etmeden, insanların mevcut durumlarını sürekli olumlama, hatta onlara dini değerlerine rağmen tavsiyeler verme belki en çok rastladığımız temel problemlerden. Mesela, aileyi ve nikahı değil, serbest yaşamı öneren, ebeveyn-çocuk arasındaki varolan değersel ilişkileri koruyan değil, bunları tersine çeviren Batı'dan tercüme önerilerle bu Post/Modern dönemin rahipleri ne yapmaya çalışıyorlar? Bunlara yönelik şikayetler, gün geçtikçe çoğalıyor ve öznelci tavırların altının olumlu bir şekilde çizilmesi, ülkedeki değerler çerçevesini çökertiyor.

Bizzat benim dinlediğim hikayeler ve gözlemlerim, psikolog ve psikiyatrların önce ilkokul seviyesinde din kültürü dersini almaları, sonra da bu ülkenin dini değerleri konusunda eğitilmelerinin şart olduğunu söylüyor. Bildiğim kesin bir şey var ki; Dini değerlere rağmen ne aileyi ne insanları ne de toplumu hastalıktan kurtaramazsınız.