Profesör despotizmi
Onları darbe dönemlerinde cuntacıların yanında gördük. 28
Şubat’ta milletin vergileriyle finanse edilen eğitim kurumlarından kız
çocuklarını kovarken yakaladık.
“Başını örtenle
Playboy’a soyunan aynı” diyeninden tutun, “darbeler çok iyidir zorunlu ameliyat gibidir” diyenine varana kadar
hepsi bu ülkenin üniversitelerinde profesör olarak görev yaptı.
Bugün de kimisi “asker
ve polis zoruyla evlerine, iş yerlerine girip aşı yapılsın” derken kimi de “aşı olmayanların eğitim hakları elinden
alınsın” diyerek faşizmin, despotizmin en uç noktalarında geziniyor.
Hatta içlerinden bazıları aşı olmak istemeyenleri vatan
haini ilan etti ve onlara kız bile verilmesin dedi. Daha da ileri giderek köpek gibi aşı olacaklar tehdidinde
dahi bulundu.
İki yıldır aldıkları kararlarla, kısıtlama tedbirleriyle
ülkede ciddi mağduriyetler yaşatan bilim kurulunu saymıyorum bile.
Ülkeyi böyle profesörlerin yönettiğini düşünebiliyor
musunuz? Düşünmesi bile insanı ürkütüyor.
Evet, Türkiye’nin
yüksek eğitim almış bir profesör sorunu vardır. Bu aynı zamanda ciddi bir
eğitim sorunudur, eğitim ise bir zihniyet sorunudur. Eğitim seviyesi
yükseldikçe insanlar kendinden ve insanlıktan uzaklaşıyor.
Montaigne, flütlerini
ayarlayan ama kendi ahlaklarını ayarlayamayan, düzeltmeyen müzisyenlerle;
adalet hakkında nasıl konuşulacağını bilen ama nasıl adaletli davranılacağına
çalışmayan hukukçularla, hatiplerle alay ediyordu. Ben öyle yapmayacağım.
Çünkü durum sanıldığından daha da vahim.
“İnsan sadece
bilgelik kazanmamalı ayrıca ondan faydalanmalıdır” diyor Cicero.
O halde insanlara küfe küfe bilgi yüklemek onlarda bir
derinlik, hassasiyet, incelik, nezaket ve bilgelik oluşturmuyorsa ortalık doğal
olarak kitap yüklü eşeklerden
geçilmez. Bizim de başımıza gelen budur.
İnsanlara önce ahlak, erdem ve bilgelik kazandırmadan
kafalarına huni ile bilgi yüklerseniz olacağı bu!
Ana akım medya ise faşizm kokan laflarıyla bağıra çağıra
insanları rencide eden bu tip profesörleri baş tacı etmekte ısrarcı.
Schopenhauer, Seçkinlik ve Sıradanlık adlı kitabında şöyle
diyor; Eğer büyük bir elmas küçük parçalar halinde kesilse derhal bütün olarak
sahip olduğu değeri kaybeder veya bir ordu küçük birliklere ayrılsa bütün
gücünü kaybeder, tıpkı bunun gibi büyük
bir zihin dışarıdan müdahaleye maruz kalmasıyla, rahatsız edilmesiyle,
dikkatinin dağıtılmasıyla ya da ilgisinin başka bir yöne çevrilmesiyle sıradan
bir zihne göre sahip olduğu bütünlüğü, üstünlüğü, ayrıcalığı yitirir.
Bugün medyanın bizzat kendi isteğiyle çağırdığı profesörler
üzerinden yaptığı tam olarak budur. Bugün bir gazete yazarı polisiye tedbirleri
diline dolayabiliyorsa ve en sevdiği profesörler katı, sert ve faşist üsluplu
ve düşüncede olanlar ise bunun başka türlü izahı yoktur.
Medya ve profesörleri iyi bir ekip oldu ülkede. İnsanların
zihinlerini bulandırıp yeni dünya düzenine entegre etmeyi planlıyorlar.
İlk defa farklı bir
teknoloji ile denenen, henüz faz 3 aşamasında olan ve hiçbir şekilde garanti
verilmeyen bir aşıyı sorgulayan insanları aşı düşmanı şeklinde etiketleyerek
bilim karşıtı ilan eden ve onların polis zoruyla köpek gibi aşılanmalarını
talep eden bir zihniyet ilginçtir ülkede makbul görülüyor ve pek bilimsel
bulunuyor.
Bir ara sosyal medya hesabımdan da ifade ettiğim gibi,
bizler bilime değil bilimsel despotizme,
aşıya değil içeriğini bilmediğimiz bir sıvının zorla dayatılmasına, koronaya
değil bunun üzerinden yürüyen yeni dünya düzeni projesine ve dijital faşizme,
köleliğe karşıyız.
Bizim muhafazakar dindarlar aşı sırasına girerken Amerika
Birleşik Devletleri'nden Başpiskopos Carlo Maria Viganò, Venedik Zirvesi'nde,
bir grup milyarderin dünya tiranlığını dayatma planını bir kez daha ortaya
koyduğunu söylüyordu.
Tabi bizim medya ve profesörler başpiskoposa bilim karşıtı
diyemez.
İşin özü hep dediğim gibi; bir insanın aldığı eğitim onda kişi onurunun kıymetini idrak
ettirmiyorsa dahası merhametin, hoşgörünün, vicdanın, erdemin, ahlakın ve
saygınlığın kapısını aralamıyorsa başka bir deyişle yüreğinde insana dair bir
yer açmıyorsa o eğitimin de o eğitimi alanın da hiçbir kıymeti harbiyesi
yoktur.
Not: İnsanlık adına çalışmalarını sürdüren, kaliteli, ahlak, vicdan sahibi gerçek profesörler bu yazının konusu değildir.