Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.90
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Haziran 2021

Profesör despotizmi

Onları darbe dönemlerinde cuntacıların yanında gördük. 28 Şubat’ta milletin vergileriyle finanse edilen eğitim kurumlarından kız çocuklarını kovarken yakaladık.

Başını örtenle Playboy’a soyunan aynı” diyeninden tutun, “darbeler çok iyidir zorunlu ameliyat gibidir” diyenine varana kadar hepsi bu ülkenin üniversitelerinde profesör olarak görev yaptı.

Bugün de kimisi “asker ve polis zoruyla evlerine, iş yerlerine girip aşı yapılsın” derken kimi de “aşı olmayanların eğitim hakları elinden alınsın” diyerek faşizmin, despotizmin en uç noktalarında geziniyor.

Hatta içlerinden bazıları aşı olmak istemeyenleri vatan haini ilan etti ve onlara kız bile verilmesin dedi. Daha da ileri giderek köpek gibi aşı olacaklar tehdidinde dahi bulundu.

İki yıldır aldıkları kararlarla, kısıtlama tedbirleriyle ülkede ciddi mağduriyetler yaşatan bilim kurulunu saymıyorum bile.

Ülkeyi böyle profesörlerin yönettiğini düşünebiliyor musunuz? Düşünmesi bile insanı ürkütüyor.

Evet, Türkiye’nin yüksek eğitim almış bir profesör sorunu vardır. Bu aynı zamanda ciddi bir eğitim sorunudur, eğitim ise bir zihniyet sorunudur. Eğitim seviyesi yükseldikçe insanlar kendinden ve insanlıktan uzaklaşıyor.

Montaigne, flütlerini ayarlayan ama kendi ahlaklarını ayarlayamayan, düzeltmeyen müzisyenlerle; adalet hakkında nasıl konuşulacağını bilen ama nasıl adaletli davranılacağına çalışmayan hukukçularla, hatiplerle alay ediyordu. Ben öyle yapmayacağım. Çünkü durum sanıldığından daha da vahim.

“İnsan sadece bilgelik kazanmamalı ayrıca ondan faydalanmalıdır” diyor Cicero.

O halde insanlara küfe küfe bilgi yüklemek onlarda bir derinlik, hassasiyet, incelik, nezaket ve bilgelik oluşturmuyorsa ortalık doğal olarak kitap yüklü eşeklerden geçilmez. Bizim de başımıza gelen budur.

İnsanlara önce ahlak, erdem ve bilgelik kazandırmadan kafalarına huni ile bilgi yüklerseniz olacağı bu!

Ana akım medya ise faşizm kokan laflarıyla bağıra çağıra insanları rencide eden bu tip profesörleri baş tacı etmekte ısrarcı.

Schopenhauer, Seçkinlik ve Sıradanlık adlı kitabında şöyle diyor; Eğer büyük bir elmas küçük parçalar halinde kesilse derhal bütün olarak sahip olduğu değeri kaybeder veya bir ordu küçük birliklere ayrılsa bütün gücünü kaybeder, tıpkı bunun gibi büyük bir zihin dışarıdan müdahaleye maruz kalmasıyla, rahatsız edilmesiyle, dikkatinin dağıtılmasıyla ya da ilgisinin başka bir yöne çevrilmesiyle sıradan bir zihne göre sahip olduğu bütünlüğü, üstünlüğü, ayrıcalığı yitirir.

Bugün medyanın bizzat kendi isteğiyle çağırdığı profesörler üzerinden yaptığı tam olarak budur. Bugün bir gazete yazarı polisiye tedbirleri diline dolayabiliyorsa ve en sevdiği profesörler katı, sert ve faşist üsluplu ve düşüncede olanlar ise bunun başka türlü izahı yoktur.

Medya ve profesörleri iyi bir ekip oldu ülkede. İnsanların zihinlerini bulandırıp yeni dünya düzenine entegre etmeyi planlıyorlar.

İlk defa farklı bir teknoloji ile denenen, henüz faz 3 aşamasında olan ve hiçbir şekilde garanti verilmeyen bir aşıyı sorgulayan insanları aşı düşmanı şeklinde etiketleyerek bilim karşıtı ilan eden ve onların polis zoruyla köpek gibi aşılanmalarını talep eden bir zihniyet ilginçtir ülkede makbul görülüyor ve pek bilimsel bulunuyor.

Bir ara sosyal medya hesabımdan da ifade ettiğim gibi, bizler bilime değil bilimsel despotizme, aşıya değil içeriğini bilmediğimiz bir sıvının zorla dayatılmasına, koronaya değil bunun üzerinden yürüyen yeni dünya düzeni projesine ve dijital faşizme, köleliğe karşıyız.

Bizim muhafazakar dindarlar aşı sırasına girerken Amerika Birleşik Devletleri'nden Başpiskopos Carlo Maria Viganò, Venedik Zirvesi'nde, bir grup milyarderin dünya tiranlığını dayatma planını bir kez daha ortaya koyduğunu söylüyordu.

Tabi bizim medya ve profesörler başpiskoposa bilim karşıtı diyemez.

İşin özü hep dediğim gibi; bir insanın aldığı eğitim onda kişi onurunun kıymetini idrak ettirmiyorsa dahası merhametin, hoşgörünün, vicdanın, erdemin, ahlakın ve saygınlığın kapısını aralamıyorsa başka bir deyişle yüreğinde insana dair bir yer açmıyorsa o eğitimin de o eğitimi alanın da hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Not: İnsanlık adına çalışmalarını sürdüren, kaliteli, ahlak, vicdan sahibi gerçek profesörler bu yazının konusu değildir.