Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2324.05
BIST 100
9088.87
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Temmuz 2021

Prizren'de Yalnız Minare

Geçtiğimiz günlerde sayın Yusuf Kaplan, Türkiye’deki arkeolojik kazlılarla ilgili bir makale yayınladı.

Kaplan’ın makalesi sert tepkilere neden oldu.

Sayın Kaplan çok sayıda yabancı dil bilen, çok özel fikirler üretebilen, bir konu hakkında orijinal ve spesifik analiz ve sentezler yapabilen, söz ve yazı ustası, ender yetişen, nadide bir bilim ve fikir adamıdır.

Konu hakkında sadece bazı gözlemlerimi ve bazı bilgileri paylaşmayı son sözü okuyucuya bırakmayı uygun buluyorum.

İspanya, 700’lerden 1.500 yılına kadar tam 8 asır, yani 800 sene, İslam toprağı olarak kaldı.

Biz de Anadolu’da 900 senedir bulunuyoruz.

Bugün İspanya’da tek bir Müslüman mezar taşı bile göremezsiniz, bulamazsınız.

Sadece, El-Hamra Sarayı bırakılmıştır.

Adeta bir inci olan saray, birkaç asır ahır ve ayyaş barınağı olarak kullanıldıktan sonra, nihayet müzeye dönüştürülmüştür. İslami geçmişe hürmeten değil, müze olarak gelir temin etmek amacıyla içindeki pislik temizlenmiştir. Halen, Dünya’nın en çok ziyaret edilen müzesidir.

Belgrat 300 yıl kadar İslam toprağı olarak kalmıştır. Bugün Belgrat’ta minicik Bayraklı Camiinden başka tek İslami eser, tek taş bulamazsınız. Bayraklı Camiinin bahçesine Müslüman mezar taşlarının sarıklı başları, adeta kesik insan başları gibi, bir moloz yığını olarak lalettayin serpilmişlerdir. Bu ürpertici ve iç sızlatan manzaranın resimleri şahsi arşivimde mevcuttur.

Budapeşte 150 sene İslam toprağı olarak kaldığı halde, Gül Baba Türbesi’nden başka, nice camiler, mescitler, medreseler, hanlar, tekkeler, çarşıların tamamı yine tek taş bırakılmaksızın vicdansızca, kasten, tahrip edilip imha edilmişlerdir. 200 yıl öncesinin, toprağın üstündeki Türk-İslam eserleri hunharca yok edilirlerken, 3.000 yıl öncenin toprak altındaki Roma eserleri, öpüle koklana yapılan kazılarla özenle, gün yüzüne çıkarılmaktadır.

3 asır İslam toprağı kaldığı halde bugün Atina’da tek bir cami yoktur. Atina, camisi olmayan, tek Avrupa başkentidir. Atina’nın en gözde yabancı ziyaretçileri PKK’lılardır. Marksist-Leninist-Ateist PKK’lılara da cami gerekmemektedir.

Balkanlarda yıkılarak yok edilen İslami eserlerin hesabı belirsizdir. Kalıntıları bile bırakılmamış, adeta kazınmışlardır. Hiç birisi, Avrupalıların sözde hümanistliklerine, sanat aşklarına, özgürlük sevdalarına mazhar olamamışlardır.

1999-2000 yıllarındaki Kosova savaşları esnasında Osmanlı-İslam eserlerini yok etmek için Sırplar “yıkım komandoları” oluşturmuşlardı.

Prizren’de kaldığım otelin penceresinin tam önünde ilk bakışta bir tuhaflık sezilen garip bir minare duruyordu. Dikkatlice bakınca minarenin camisinin olmadığını fark ediyordunuz. Camisi kasten yok edilmişti. Caminin yerinde otlar bitmişti. Minare, sokağa terkedilen bebekler gibi yapayalnız, tek başınaydı. Etrafı bomboştu. Kendi başına, öylece, omuzları düşük, boynu bükük, mahzun, ağlamaklı duruyordu.

Ruslar, Asya’daki Türk-İslam topraklarını ele geçirdiklerinde o İslam diyarlarında, Semerkant, Buhara, Hive hariç 26 bin 279 cami bulunuyordu. 1980’e gelindiğinde sadece 1312 cami bırakmışlardı. Ruslar, 25 binden fazla cami yıkmışlardı. Bu rakam, aysbergin görünen ucuydu.

Batı Medeniyeti Mensubu bütün devletler, ele geçirdikleri İslam ve Türk topraklarındaki İslam-Türk eserlerini tek taş bırakmadan, imha etmişlerdir.

İsrailli yazar Yuval Noah Harari “Sapiens” isimli kitabında şöyle der:

Lawrence filmi, Arapların Türklere isyanını anlatan, bir İngiliz destanıdır”.

İşte o destanı yazan Lawrence, bir arkeologdur. Türk topraklarına bir arkeolog olarak gelmiş, Türk vatanını bölmüş, o İngiliz destanını yazmıştır.

İngiliz destanı yazanlardan bir diğeri de Bayan Gertrude Bell’dir. Bir Arkeolog olan Gertrude, Bağdat vilayetimizi, bizden ciğerimizi söker gibi sökmüş, çakma “Irak” devletini yaratmıştır.

Her iki arkeolog, Lawrence ve Gertrude, zaman zaman sahada birlikte çalışmışlardır. Lawrence, Gertude’un asistanı sayılır.

Yabancı arkeologlar, demek ki hep de tekin değillerdir.

Elbette bizim arkeologlarımızı tenzih ederiz.

Sultan Abdülhamid’in anılarını kaleme aldığı bir kitap vardır. Bu kitabın bizzat Sultan tarafından yazılmadığını iddia edenler de vardır.

Sultan Abdülhamit işte o anılarında, İngilizler’in Irak’ta arkeolojik kazı için kendisinden izin istediklerini söyler. Sultan izni verir ama arkalarına da istihbaratı takar. İngilizler arkeolojinin değil, petrolün peşindedirler. Sözde arkeolojik çalışmalar bittiğinde Sultan’a güya o kazılarda ele geçirdikleri bir kılıç hediye ederler. Sultan, tetkik için kılıcı İstanbul’un Kapalı Çarşısına gönderir.

Kapalı Çarşıdan gelenraporda göre; kılıç eski değil, eskitilmiştir!

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan