Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2461.78
BIST 100
9856.17
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Nisan 2019

Postmodern işgal

Dünya tarihi birçok savaş ve işgallerle dolu. Şüphesiz işgaller konusunda başı daima medeniyet/demokrasi ihracı iddiasında olan batı dünyası çekiyor. Mesela İngiliz tarihçi Stuart Laycock kendi ülkesinin işgallerini anlattığı "All the Countries We've Ever Invaded (İşgal Ettiğimiz Tüm Ülkeler) kitabındaİngilizlerin tarih boyunca doğrudan veya dolaylı olarak yaptığı işgalleri ayrıntıları ile anlatıyor. Hatta Laycock; "İngiliz sömürgeciliği konusunda iyi bir bilgi birikimine sahip olduğumu sanıyordum ancak araştırdıkça, aklımın ucuna dahi gelmeyecek bölgelerin bile bir şekilde İngilizler tarafından kısa süreli de olsa işgal edildiğini gördüm." ifadelerini kullanıyor. Bu konuda diğer batı ülkeleri de önemli bir karanlık geçmişe sahip. Soğuk Savaş döneminden sonra ve özellikle 11 Eylül sonrası bayrağı büyük ölçüde diğerlerinden devralan ABD’nin yakın tarih işgalleri ise acılarının devam etmesi hasebiyle hepimizin malumu durumunda…

Bu realitelerle birlikte birde kendilerini “karar alıcılar” olarak görenlerin, özellikle SSCB’nin dağılmasından sonra başlattığı yeni bir işgal metodundan da bahsetmek gerekiyor. Bu işgal türüne ilk tanım olarak; emperyalizme bağlı yarı-demokrasiler inşa ederek ülkelerin kaynaklarını sömürürken aynı zamanda istenilen bölgesel hedefler istikametinde kullanılması faaliyeti; yani demokrasi maskeli postmodern işgal diyebiliriz.

Gürcistan’da “Gül Devrimi”, Ukrayna’da “Turuncu Devrim” ve Kırgızistan’da “Lale Devrimi” gibi sözde devrimler bu duruma en güzel örneklerdir. Ve tabi ki “Arap Baharı” süreci ile Ortadoğu'da yaşanan süreç... Yakın zamanda yaşanan birçok farklı örneği daha buna eklemek mümkün.

Peki zemin nasıl hazırlanıyor?

Öncelikle sözde devrim için kullanılacak, tercihen eğitimli ve genç devşirmelerin bulunması. Muhalefetin proje bir sözde lider etrafında toparlanmasının sağlanması, sürece katılmayan muhaliflerin sindirilmesi… Her türlü bahane ile gösteri ve yürüyüşe katılabilecek basın, yayın ve internet vasıtası ile kendilerini ötekileştirilmiş hisseden toplumsal bloklar oluşturulması… Sivil toplum örgütlerinin organize edilmesi, kitlelere yön verecek kişilerin/organizasyonların (sevilen sanatçılar, spor kulüpleri) ele geçirilerek kullanılabilir hale getirilmesi…

Tüm bu altyapı hazırlandıktan sonra ise süreç artık çok basit bir şekilde işletilmeye başlıyor. Mevcut yönetime dair en ufak bir dedikodu, iftira sürecinde ve/veya kendilerine karşı oluşturulmuş bir mağduriyet senaryosuna bağlı olarak tüm unsurlar harekete geçiriliyor ve “hak-hukuk arayışı” adı altında, ülkenin sürüklendiği kargaşa ortamı ile yönetim değişikliği sağlanıyor. “Yarı-demokrasi” ile sözde halkın tercihi ile getirilmiş bir kukla yönetimin -mümkünse içerisine yıkılan yönetimden çeşitli sebeplerle kopmuş aktörlerde monte edilerek- kurulması sağlanıyor. Yani “Postmodern İşgal” süreci nihayete eriyor, başarıya ulaşıyor.

Geçmiş dönemin fiili işgalcileri artık ülkeleri bizzat o ülkelerden devşirdikleri kuklalarla kendi isimleri dahi geçmeden işgal ediyor ve dilediği gibi yönlendiriyor. Üstelik söz konusu ülkenin insanlarını yazdıkları senaryolara gönüllü figüranlar yaparak... Demokrasi/değişim masalları ile kandırarak… Demokrasi istiyoruz dedirterek ve sonunda “kazandık” algısını da onlara vererek.

Her noktada aynı senaryoyu uygulayıp aynı sonucu elden edenlerin senaryolarına karşı uyanma zamanıdır! Aksi halde asgari yüzyıl uyanamayız ki; uyandığımızda ise kaybettiklerimizin telafisi mümkün olmayabilir.