Postmodern amel(ler)
İnsan
aşkın ve metafizik boyutlarıyla kendisini gösteren bir varlıktır. Biz bunu
farklı tezler içerisinde, aslında insanı salt seküler bir alanda konumlandırmak
isteyen görüşler içerisinde bile görmekteyiz. İnsanın bu boyutunu görmeden
onunla ilgili geliştirilecek tezlerin ona dair gerçekliği kavramaktan
uzaklığını görmek zor olmayacaktır.
Mircea
Eliade Kutsal ve Dindışı isimli eserinde mealen insan için evrenin baştan başta
kutsal bir karaktere büründüğünden bahisle, analizlerinde insanın
kutsallaştırma tavrını çeşitli örnekleriyle sunmaktadır. Bunun tabii sonucu ise
insanın evreni salt seküler bir şekilde algılamadığı ve bir şekilde kendisi
için dindar bir pozisyon yarattığıdır.
Fakat
burada dindarlığı salt kurumsal dine bağlılık ve bunlar üzerine ameller
geliştirme şeklinde algılamamak gerekir. Kur’an-ı Kerim’in tanımlamasında “din”
yaşam tarzı öneren tüm ideoloji, din ve felsefelerin ortak ismidir. Dolayısıyla
bizim sürekli “bütün insanlar dindardır” şeklinde bir tez öne sürmemiz böyle
bir alt varsayımdan beslenmektedir.
Söz
gelimi; Aydınlanma düşüncesi insanı her boyutuyla kendine yeten, dünya ile
sınırlı bireyselliği gelişmiş seküler bir varlık olarak tasavvur etti. Esasen
insanın kendisine güveni, bireyselliği önemlidir. Ancak Aydınlanma’nın insan
tasavvurunun onun aşkın boyutunu ıskalaması sebebiyle, o günden bu yana ciddi
bir dönüşüm yaşanmıştır. Evreni ve insanı en baştan salt seküler boyutla
kavrayan bu anlayış sonucunda böyle bir profil gerçekleşmemiştir. Aşkınlık,
metafiziklik ve irrasyonellik parantez dışında tutulunca, sonuç olarak “seküler
kutsal”lar modern zamanlarda kendisini göstermeye başlamıştır. Seküler alan
sayılan müzik, sanat, beden vb. birçok alanda oluşan kutsallıklar insan
hayatında açık tezahürleriyle var olmuştur.
Bugün
içinde yaşadığımız hayat ciddi olarak analiz edildiğinde, aşkınlık, metafizik
ve irrasyonelliğin kurumsal dinlere referansla değil, ancak seküler kutsallara
referansla üretildiğini görmekteyiz. Bir başka deyişle, kurumsal dinlerin zayıflamasıyla
eşzamanlı olarak dinimsi yapılar içinden metafizik ve aşkın üretimi
gerçekleşmektedir. Biz buna postmodern dinsellik ya da postmoderndinimsi
yapılar ismini vermekteyiz. Dolayısıyla bir bütün olarak bakıldığında tüm
dünyada bir dinsellik halinin yaşandığını söylemek mümkündür.
Bugün
modern ve postmodern süreci birlikte yaşamaktayız. Fakat postmodernliğe doğru
evrilen bir durumun ağırlığını artırdığını görmekteyiz. Postmodern niteliklerin
doğrusu iş hayatından dine, insan ilişkilerinden gündelik hayata kadar
belirtileri artık açık hale gelmiştir. Bu bağlamda postmodernlik gelip
geçicilik, anlıksallık, haz, eklektik düşünce, öznellik ile tüm ilişkilerde
içerilmektedir.
Bir
kere tüm eşya ve evrenin anlamını sağlayan merkezi öge olarak klasik Tanrı
anlayışı zayıflarken bir yandan insanın merkezileştiği diğer yandan pagan
kültürün tanrısallığının boy gösterdiği bir duruma evrilme gerçekleşmiştir.
Zaten insanın kendisini merkezi anlam verici pozisyonda görmesi ve hatta bunu
aşkın ve metafiziğe doğru uzatması ya da kendi anlamını metafizikleştirmesi
sonucunda insanın Tanrı’nın pozisyonuna evrilmesi kaçınılmazdır.
Eşyanın
anlam ve konum değiştirdiği bu durum, insanın tüm niteliklerini teolojik bir
karaktere büründürmektedir. Nitekim anlıksal, tüketici ve hazcı bir yaşamın
postmodern teolojinin karakteristiğini belirlediğini görmekteyiz. Postmodern
teoloji bir başka insan-Tanrı ve dünya ilişkisi kurmaktadır.
Buradan
yola çıkıldığında postmodern amellerin de dünyaya giderek nasıl yayıldığını
anlamak zor değildir. Bugün dinden uzaklaşma olarak görülen şeyin niteliğine
dikkatli bakıldığında, içindeki metafizik ve aşkınlığı da görmekte
zorlanmazsınız.