Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.61
Gram Altın
2976.93
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Post-Truth ve popülizm

Daha önce “Bir paganizm Olarak Post-Truth” başlıklı yazımda, hakikat ötesi şeklinde adlandırılan bu sürecin, artık hakikat bağlamında hiçbir şeyin konuşulmadığı ve açıklanmadığı bir durumu ifade ettiğini belirtmiş; yine sürecin postmodernlikle ilintisine değinmiştik. “Ortalamada Buluşmak” başlıklı bir diğer yazımda, ilim, bilgi ve hakikatin değerinin toplumda düşürülmesinin, son kertede bilgi otoritelerini çökerttiğini ve hatta daha da ötede ilim adamlarını cehaletin önünde bir credo sunmaya davet ettiğini belirtmiştim.

Öncelikle popülizmin, “hakikat”i göz ardı ederek duygusal baskınlıkla meselelere yaklaşım gibi bir niteliği var. İnsanda duyguların elbette bir karşılığı var; ancak her şeyin hamaset ve retoriğe indirgendiği bir dönemde duygular akıl tarafından kontrol edilmediği gibi, her şey duygusalın “an”lığına bırakılır. Üstelik bu kitlesel düzeyde gerçekleşir; yani popülizmin bir sonucu toplum denilen entiteyi kitleselleştirmektir.

Popülizmin toplumlarda bu denli yayılmasının sebeplerine bir bakmak gerekir. Birincisi, pre-modern dönemde toplum içinde farklı bilgi otoriteleri vardı. Meselâ; İslam toplumlarında âlimler bu otoriteyi teşkil eden unsurlardandı. Modern dönemde “din” merkezli bu otoritelerin yerini uzmanlar, aydınlar, teknik uzmanlar aldılar. Fakat postmodernlik tüm hiyerarşileri sonlandırarak merkezsizliği getirince aslında toplumun önünde bu tür otoritelerin anlamı kalmadı. Aslında tüm otorite ve hiyerarşileri yok etmek ve eşitlemeyi sağlamak adına bunu yaptı.

Halbuki toplumun bilgi bakımından seviyesi aynı değildir. Fakat bilgi, kitleler için günümüzde farklı iletişim araçları ve özellikle internet ağları üzerinden sağlanmaktadır. Bilgiye erişimin kolay olması, otomatik olarak bilgili insanları varsaydı. Halbuki daha çok manipüle edilmiş bir bilgi olan enformasyonun yaygınlaştığına şahit olduk.

Gerçekte modernliğin otoriterliği ve totaliterliğine itiraz eden postmodernizm, bu arada global iktidarları, onların merkeziyetçiliğini ve baskılarını gözden kaçırıyor. Zira bütün enforme edilmiş bilgi süreçlerini dünyada birkaç merkez kontrol ediyor ve insanlar önünde buldukları çeşitliliğe aldanarak tercihler yapabildiklerini düşünüyorlar. Üstelik şimdi can çekişen o bilgi otoriteleri, toplumların önünde yol göstericilik işlevini yerine getiremedikleri gibi itibarsızlaştırılıyorlar. Bunların hepsi bilinçli bir sürecin içinde işliyor.

İkincisi, “anı yaşa” türünden sloganların da gösterdiği gibi, zaten “merkez” tarafından ele geçirilmiş; duyguları, düşünceleri, akletme yetileriyle ele geçirilmiş kitleler ise farklı sosyal ağlardan manipülasyona açık popülizmin içinde debeleniyorlar. Bu tıpkı, bir örümcek ağının içine düşmek gibi bir şey. Sosyal medya ve internet ağlarından yaygınlaşan bu popülizm, kitlelerin duygusal patlamalarla birbirine ayar verdikleri; ancak “hakikat”in neresinde durduğu gibi bir soruyu asla yanıtlamayan bir akışkanlık ve hız içinde cereyan ediyor.

Sadece “görüntü”lerin egemen olduğu bu sanal görünüşler âleminde, Baudrillard’ın deyişiyle gerçeklik yeniden yaratılırken, hakikat düzeyinden sorunsallaştırılacak herhangi bir bilgi de kalmamaktadır. Zira meseleyi hakikat düzleminde konuşabilmek için, hakikatin ötesine geçmemek gerekiyor. Bu anlamda popülizm büyük bir kitlesel cehalet yaratırken, toplumun içinde varolan cılız sesleri de boğulmaya mahkum etmektedir. Çünkü sanal medyada oluşan sistematik cehalet, kitleselliğiyle aslanı kediye boğdurmak gibi bir maharete de sahip.

Gördüğü rüyaları gerçek zanneden bir kitleselleşme varediliyor. Bunlar kendileri için yaratılan sanal gerçeklikten uyanmak istemiyorlar. İşin kötüsü 24 saati sanallıkla kuşatılmış bir kitle, bir müddet sonra, Baudrillard’ın hipergerçek dediği, gerçek ile gerçek olmayan arasındaki çizginin farkındalığını da kaybediyor.