Post-Truth çağına girdik
Son dönemde kavramların anlam
stoklarının muhteviyatının dışına çıkarılmasından tutun da, tartışmaların
içeriksizliği ve periferikliği, farklı bir tarih ve gerçeklik yazmadan
enformasyon bolluğunun arasında kaybolmaya kadar bir dizi gösterge artık
post-truth çağına dahil olduğumuz konusunda bir done olarak okunabilir.
“Hakikat ötesi”ni ifade eden post-truth
kavramı, gerçekliğin kaybedilişini ifade edişinden mülhem aslında gücün yeniden
bir gerçeklik inşa etme girişiminin manivelası olarak işlev görmektedir. Bunu
da post-truth kavramının ilk kendisi üzerinden konuşulduğu Donald Trump’ın
söylemlerindeki yalan ve daha sonra bu yalan üzerine bir gerçeklik yazması üzerinden
izlemiştik.
Post-truth öncelikle postmodern dönemin
karakteristiğini yansıtan bir kavram. Bunun getirdiği en önemli değişim, artık
dış dünyada insan için başlangıç yapılacak bir noktanın kaybolmasını ifade
eder. Zaten postmodernliğin bir adım öncesinde modernlik “insan”ı (humanity)
hakikatin kaynağı olarak kabul etmişti. Fakat en azından modernlikte
tanımlamayı ve anlam kurmayı mümkün kılacak bir başlangıç bulunmaktaydı.
Başlangıç noktasının kaybolması, insanı
müthiş bir göreliliği içerisine bırakmıştır. Kimileri bu göreliliği insanın
bireysel özgürlüğünü sağlama noktasında işlevsel olarak görmektedirler. Burada
dile getirilmesi gereken iki sorun vardır. Birincisi, ilk bakışta bireysel bir
özgürlük veriyor görünse de, postmodernliğin kamusallığı inşasına gelince
birdenbire sorunsala dönüşmektedir. İkincisi de, bu merkezsizlik insanı adım
adım nihilizme doğru götürmektedir. Zira bir başlangıç noktası bulunmamaktadır.
Post-truth çağının ilk paragrafta
göstergelerine değinmiştik. Şimdi bunları tek tek ele alalım. İlkin, insana
değen gündelik hayatın her alanında gerçekliği saptıran “yalan” söylemler
ortalığı kaplamıştır. Bu yalanlar bir yandan “doğru”ları bulandırmak ve
kaybetmek diğer yandan da bir gerçeklik inşa etmek gibi hedeflere yöneliktir.
Özellikle sanal dünya, bu yalanların manipüle edilmesini daha kolay
kılmaktadırlar.
Benzer durum hakikati kaybetmek adına
enformasyon bolluğu durumunda da gözlemlenmektedir. Enformasyon bolluğu,
toplumda kabul görmüş ya da az çok bilimsel kesinlik taşıyan unsurları yerinden
etmek üzere şüphe uyandırmak için devreye girer. Bir başka deyişle, yeni bir
metafizik yaratmak üzere eski metafiziğin doğruları üzerinde şüphe uyandırılır.
Bunun temel sebebi ya da çıktısı; küresel ölçekte güçlerin insanları
kitleselleştirmek ve yeni metafiziğin sadık müminleri haline getirmek üzere
seferber etmektir. Böyle bir görelilik ortamında insanlar, gücün metafiziğine,
metafiziğin gücünden dolayı inanacaklardır. İlginç olan bu süreçte,
ideolojilerin devrinin bittiği, bir gerçeklik ya da hakikatin olamayacağı,
dinlerin devrinin sona erdiği, bütün ortodoksilerin anlamsızlaştığı gibi
iddialarda bulunur. Gerçekte böyle bir iddianın temel sebebi, insanları kendi
müminleri olmaktan çıkaracak söylem ve direnç noktalarını zayıflatmaktır.
Böyle bir kültürel ortamda mantıki
olarak kavramlar, kendi muhteviyatındaki anlam stoklarından boşandırılmaktadır.
Bu, bir yandan göreliliği kuvvetlendirmekte diğer yandan batıni mistifikasyonu
beslemektedir. Burada temsiliyet kuvveti olabildiğince zayıflamış kavram değiş
tokuşlarını gözlemlemek mümkündür. Yani kavramlar geleneksel, yerleşik,
değersel ve tarihsel anlamlarına göndermelerini kaybettiğinden, kamusal alanda
içeriksiz bir “an”ın belirleyiciliğinde parodi haline gelir.
Buna bağlı olarak tartışmalar da bir
yandan içerik kaybederken diğer yandan esas sorunlardan uzaklaşarak
periferikleşir. Aslında olan biten şey; ortodoksisinden bağımsızlaşan konuya
yeni bir küçük hikaye yazılmasıdır. Postmodernlik, olabildiğinde parçalanmış
insana değiştirerek sürekli küçük hikayeler yazmaktır.