Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2966.43
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Post-Truth çağına girdik

Son dönemde kavramların anlam stoklarının muhteviyatının dışına çıkarılmasından tutun da, tartışmaların içeriksizliği ve periferikliği, farklı bir tarih ve gerçeklik yazmadan enformasyon bolluğunun arasında kaybolmaya kadar bir dizi gösterge artık post-truth çağına dahil olduğumuz konusunda bir done olarak okunabilir.

“Hakikat ötesi”ni ifade eden post-truth kavramı, gerçekliğin kaybedilişini ifade edişinden mülhem aslında gücün yeniden bir gerçeklik inşa etme girişiminin manivelası olarak işlev görmektedir. Bunu da post-truth kavramının ilk kendisi üzerinden konuşulduğu Donald Trump’ın söylemlerindeki yalan ve daha sonra bu yalan üzerine bir gerçeklik yazması üzerinden izlemiştik.

Post-truth öncelikle postmodern dönemin karakteristiğini yansıtan bir kavram. Bunun getirdiği en önemli değişim, artık dış dünyada insan için başlangıç yapılacak bir noktanın kaybolmasını ifade eder. Zaten postmodernliğin bir adım öncesinde modernlik “insan”ı (humanity) hakikatin kaynağı olarak kabul etmişti. Fakat en azından modernlikte tanımlamayı ve anlam kurmayı mümkün kılacak bir başlangıç bulunmaktaydı.

Başlangıç noktasının kaybolması, insanı müthiş bir göreliliği içerisine bırakmıştır. Kimileri bu göreliliği insanın bireysel özgürlüğünü sağlama noktasında işlevsel olarak görmektedirler. Burada dile getirilmesi gereken iki sorun vardır. Birincisi, ilk bakışta bireysel bir özgürlük veriyor görünse de, postmodernliğin kamusallığı inşasına gelince birdenbire sorunsala dönüşmektedir. İkincisi de, bu merkezsizlik insanı adım adım nihilizme doğru götürmektedir. Zira bir başlangıç noktası bulunmamaktadır.

Post-truth çağının ilk paragrafta göstergelerine değinmiştik. Şimdi bunları tek tek ele alalım. İlkin, insana değen gündelik hayatın her alanında gerçekliği saptıran “yalan” söylemler ortalığı kaplamıştır. Bu yalanlar bir yandan “doğru”ları bulandırmak ve kaybetmek diğer yandan da bir gerçeklik inşa etmek gibi hedeflere yöneliktir. Özellikle sanal dünya, bu yalanların manipüle edilmesini daha kolay kılmaktadırlar.

Benzer durum hakikati kaybetmek adına enformasyon bolluğu durumunda da gözlemlenmektedir. Enformasyon bolluğu, toplumda kabul görmüş ya da az çok bilimsel kesinlik taşıyan unsurları yerinden etmek üzere şüphe uyandırmak için devreye girer. Bir başka deyişle, yeni bir metafizik yaratmak üzere eski metafiziğin doğruları üzerinde şüphe uyandırılır. Bunun temel sebebi ya da çıktısı; küresel ölçekte güçlerin insanları kitleselleştirmek ve yeni metafiziğin sadık müminleri haline getirmek üzere seferber etmektir. Böyle bir görelilik ortamında insanlar, gücün metafiziğine, metafiziğin gücünden dolayı inanacaklardır. İlginç olan bu süreçte, ideolojilerin devrinin bittiği, bir gerçeklik ya da hakikatin olamayacağı, dinlerin devrinin sona erdiği, bütün ortodoksilerin anlamsızlaştığı gibi iddialarda bulunur. Gerçekte böyle bir iddianın temel sebebi, insanları kendi müminleri olmaktan çıkaracak söylem ve direnç noktalarını zayıflatmaktır.

Böyle bir kültürel ortamda mantıki olarak kavramlar, kendi muhteviyatındaki anlam stoklarından boşandırılmaktadır. Bu, bir yandan göreliliği kuvvetlendirmekte diğer yandan batıni mistifikasyonu beslemektedir. Burada temsiliyet kuvveti olabildiğince zayıflamış kavram değiş tokuşlarını gözlemlemek mümkündür. Yani kavramlar geleneksel, yerleşik, değersel ve tarihsel anlamlarına göndermelerini kaybettiğinden, kamusal alanda içeriksiz bir “an”ın belirleyiciliğinde parodi haline gelir.

Buna bağlı olarak tartışmalar da bir yandan içerik kaybederken diğer yandan esas sorunlardan uzaklaşarak periferikleşir. Aslında olan biten şey; ortodoksisinden bağımsızlaşan konuya yeni bir küçük hikaye yazılmasıdır. Postmodernlik, olabildiğinde parçalanmış insana değiştirerek sürekli küçük hikayeler yazmaktır.