Post Post-Truth
İçinde yaşadığımız sürecin atlatılması kadar yazılanlardan anladığımız kadarıyla merak edilen ve hakkında iddialar öne sürülen temel nokta insanlığı nasıl bir geleceğin beklediğidir. Post-corona’da hiçbir şeyin bıraktığımız gibi olmayacağı kesin. Ancak insan ve toplum ilişkilerinden siyaset ve ekonomiye kadar nasıl bir dönüşüm geçireceğimiz henüz bütün sınırlarıyla belli değil.
İşte tam da bu sebeple, başta post-truth kavramı olmak üzere “post” önekli kavramsallaştırmaların aynı zamanda bir belirsizliğe işaret ettiklerini söyleyebiliriz. Hakikatin artık önemli olmadığı düşüncesi, insan ve toplumların değerler manzumesini kuşanarak direnç göstermelerinin önüne geçmenin bir manivelası oldu. Diğer post önekli kavramlar da, dünyanın artık eskisi gibi açıklanamayacağını ileri sürerek “belirsizliğe” vurgu yaptılar. Ancak belirsizlik diye iddia edilen şey, sadece ortodoksisi olan düşüncelerin direncini kırmaya yönelik işlevler de gördü.
Başlıktaki post post-truth kavramı, bu belirsizliği aşmak ve yeniden “hakikat” arayışına dönmek anlamını içkindir her şeyden önce. İçinde bulunduğumuz süreç, zaten epey uzun süredir işaretlerini gördüğümüz sistemin sorunlarının tüm boyutlarıyla faş olmasını sonuçlamıştır ve bundan sonra böyle devam edemeyeceğini söylemektedir en azından.
Fakat bu durumda hakikat adına kimin esaslı biçimde ne söyleyeceği, geleceğin şekillenmesinde etkili olacaktır. Yazılanları baktığım zaman, kapitalizmin erken ölümünü ilan ederek buradan zafer çıkarmaya çalışıldığını görmekteyim. Bakıyorum marksistler, artık sosyalizmin zamanının geldiğini söylemeye başladılar. Yine müslümanlar da, İslam’ın haklı çıktığını ve geleceğin İslam’ın olduğunu vurgulamaktalar.
Fakat ben kapitalizmi eleştiren bir entelektüel olarak, bu süreçten hasar görerek çıkmakla birlikte kapitalizmin ölümünün ilan edilmesinin henüz erken olduğunu düşünüyorum. İkincisi ise, sosyalizmin ya da İslam düşüncesinin mevcut durumlarıyla dünya sistemini yüklenecek bir içerik kazanıp kazanmadığını da sormak lazım gelir. Elbette İslam’ın bir dünya görüşü olarak insanlık için özde önemli olduğuna inanıyorum. Fakat Müslümanlar dünya sisteminin tıkanıklıklarını aşacak, insan, toplum, siyaset vb. konularda sorunları paradigmal düzeyde aşabilecek aktüel bir islam düşüncesi üretilebilmiş değildir. Bu bağlamda kapitalizmin “kötü” olması, diğerlerinin sistemi yüklenecek yeterliliğe ulaştıkları anlamına gelmez. Aslında içinde bulunduğumuz zamanı “belirsizlikler çağı” olarak adlandırmamızın bir sebebi de budur.
Bir kere bireyselleşmenin uç noktası olarak insan yalıtık monadik varlıklara çevrilmeye çalışılıyor. Bu, dünyada kolektif dirençleri azaltmaya yönelik bir manivela aynı zamanda. Bu monadik varlık, bilgide ne kadar çeşitlenme olursa olsun, global kaynaklı bilgi kaynaklarından beslenmektedir. Hedef burada bireyin öngörülmeyen davranışlarının önüne geçilerek global sisteme uygun hale getirilmesi. Sıklıkla muhabbeti yapılan “chip” takma meselesi de sistemin avantajlı yemlerinden. Gelecekte bireyin yeni hallerini hep birlikte göreceğiz.
İkincisi, nanoteknoloji, robot tartışmaları gelecekte insanın nasıl bir rolü olduğuna dair ciddi tartışmaları birlikte getiriyor. “İnsan” mevcut durumuyla global sistem için bir risk unsuru olarak değerlendiriliyor. Öte yandan ulus aşırı sermayenin dünya ölçeğinde genel kitlenin aleyhine olan mevcut bölüşüm oranlarını korumak isteyeceğini tahmin etmek güç değil. Bu arada iş ve istihdam sorununun ölçek büyüterek dünyayı tehdit edeceği ekonomistlerin görüşleri arasında.
Bu konuya inşaallah devam edeceğim. Yalnız başta post-truth olmak üzere şu söylediğim sorunlar üzerinde geleceğe dair iddiası olan tüm ideoloji, din ve felsefi sistemlerin düşünce ve önerilerini merak etmekteyim.