Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Temmuz 2016

Post-modernist Bir Yönetmen Abbas Kiarostami

Kıymetli dostum Merdani bey, üstadı Abbas Kiarostami'nin vefat haberini bana verdiydi. Kısa zaman içinde tanıdığım sinema yönetmeni Abbas Kiarostami'nin ölümü beni derinden üzmüştü.

Aynı zamanda sinema yönetmeni de olan dostum Merdanu00ee beyin ünlü yönetmen hakkında söylediklerine kulak kesiliyorum. Mart ayında kanser teşhisi konulan İranlı ünlü sinema yönetmeni Kiarostami, Fransa'nın başkenti Paris'te kanser tedavisi görüyordu.

Merhum Kiarostami, son iki filmini İtalya ve Japonya'da çekmiş, "Kirazın Tadı" filmiyle 1997'de Cannes'da Altın Palmiye (Palme d'Or) ödülünü de kazanmıştı. O böylelikle bu ödüle layık görülen tek İran vatandaşı ünvanına da sahip olmuştu.

Abbas Kiarostami, Hollwood sinemasının muhteşem! dünyasına karşılık bir nevi emperyalizm ve sömürge teknolojisine de muhalif kalmış, filmlerinde hayat mücadelesinde ne varsa insanu00ee duyguları sömürmeden anlatmayı başarmıştı.

İran'ın yurttaşlık ve dinu00ee tutumlarını işleyen ve minimalist bir film olan "Kirazın Tadı", filminde intihar ettikten sonra kendisini toprağa verecek birini arayan orta yaşlı bir adamın öyküsünü aktarıyor. Türkiye'de Şener Şen ve Kemal Sunal'ın oynadığı "Davaro" filmindeki mezara hortum konulma sahnesinde komik sahne olsa da daha sonra kurbanını mezardan kurtarıp saklaması adına benzer epizodu görebiliriz.

"Kiraz'ın Tadı" Abbas Kiarostami, hümanist yanını ve dehasını kanıtlıyor. Saatlerce, Tahran'ın eteklerinde arabasıyla dolaşan filmin kahramanı Badii, intihar ettikten sonra kendisini gömecek birini şehrin doğal bilimler müzesinde buluyor. Bagheri Beyi görevi kabul eden yaşlı ve bilge biridir. Ona kendi tecrübelerini, yaşama olan bağlılığını anektodlar, küçük hikayeler ve hatta Türkçe bir şiirle anlatıyor ki yönetmenin şiirinin de bu filmle ana entrikaya ulaştığını söyleyebilliriz.

"Kiraz'ın Tadı" filminde daha sonra başrol oyuncusu Badii'yi mezarın içine uzanmış olarak görüyoruz. Gök gürlüyor ve Badii mezarın içinden bulutlarla kaplı gökyüzünü, dolunayın zar zor seçilen suluetini izlerken ekran kararıyor ve şimşeklerin arada bir aydınlattığı karakterin gözlerinin yavaş yavaş kapandığını farkediyoruz. Sonra ekran tamamıyla kararıyor ve bir süre sonra sabah ışıkları altında, biraz önce ölmüş olduğunu düşündüğümüz oyuncu, elinde bir sigarayla yürürken görüyoruz. Bu arada yönetmenle birlikte film ekibi de tepede yerlerini alarak çekime hazırlanıyoru2026

Kiarostami, tabiatı özellikle de İran'ın henüz el değmemiş doğasını ve kirli, inşaat halindeki şehirlerinin karşıtlığını iyi görüntülüyor. 21. yüzyılın eşiğinde gelişmekte olan bir ülkenin gerçeğini yansıtıyor. "Kirazların Tadı" filminde kahramanın dolaştığı yerler, toz toprak duman içersinde. Şehir tepeden bir şantiyeyi andırıyor. Evler, sokaklar, binalar bizlerin hiç de yabancı olmadığı, bizdeki kadar had safhada olmasa da, çarpık yapılaşmayı yansıtıyor. Bunların arasından yine de, elimizden geldiğince doğayı arıyor gözlerimiz. Bu durum yazar Mustafa Kutlu'nun hikayelerindeki saflığımızı bozan şehirleşme manzarasıyla doksanlı yılların Türkiyesi'ne çok benziyor. Ama sanat ve kültür her ne olursa olsun şehirde hayat buluyor. Sanırım postmodern bir düşünce ışığında çarpık kentleşmeye karşı itirazlar söz konusu. köy ve kent yaşamı arasındaki fark, göçün getirdiği sorunlar, İran'ın etnik mozaiği, işsizlik, işçilerin çalışma koşulları, mahkemelerin işleyişi, eğitim, kadınların konumu gibi pek çok konuda izlenimler ediniyorsunuz.

Abbas Kiarostami'nin diğer önemli filmleri. 1999'da da İranlı şair Füruğ Ferruhzad'ın bir şiirinden alıntı yaptığı "Rüzgar Bizi Sürükleyecek" adlı filmi Venedik Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'nü almıştı. Film, bir grup mühendis ve gazetecinin yerel matem ritüellerini araştırmak için bir Kürt köyüne yaptıkları yolculuğu ve köydeki yaşamı konu ediniyor.

İranlı yönetmenin, bir arabaya monte edilen iki dijital kamerayla çektiği "On" adlı film de Cannes'da Altın Palmiye'ye aday gösterildi. Film, Tahran sokaklarında çeşitli yolcularla araba kullanan bir kadının hikayesini işlerken, İran'da kadın rolüyle toplumsal sorunları aktarıyor.

İran İslam Devrimi'nden sonra birçok sanatçının aksine ülkeyi terk etmeyen Kiarostami, bu kararı için "Toprağa kök salmış bir ağacı yerinden koparıp başka bir yere dikmeye kalktığınızda ağaç artık meyve vermez, veya verse bile ilk yerindeki kadar tatlı olmaz meyveleriu2026 Ben en iyi ürünlerimi ülkemde veriyorum." demişti. Bir yönetmenin uluslararası bir üne kavuşması belki de yerli kalışına borçludur.

İran Sineması'nda 1960'ların sonunda başlayan "Yeni Dalga" hareketinin de yönetmenlerinden olan Kiarostami, Humeyni dönemindeki geçiş sürecinde filmlerini bir dizi sansür talebine karşı şekillendiriyordu. Yönetmen bu dönemde, "Köker Üçlemesi" ya da "Deprem Üçlemesi" olarak bilinen belgesel film serisine de Kanun'da başladı.

Merhum Abbas Kiarostamis, İran'da yaşanan 1990 depreminden sonra filmleri için oyuncu arama amacıyla çıktığı yolda çektiği, Ve Yaşam Sürüyor, Zeytin Ağaçları Altında ve Kirazın Tadı filmleriyle yaptığı bu üçlemede 'yaşamın değerini' işledi. Fransız İsviçreli yönetmen Jean-Luc Godard, serinin ilk filmi Ve Yaşam Sürüyor'ü izledikten sonra "Film D.W. Griffith ile başlar ve Abbas Kiarostami ile biter" demişti.

Abbas Kiarostam'ın vefatından sonra en yakın dostlarından şu samimi sözleri duyunca mutluluk adına teselli oluyoruz.

"Ayrılık ve Geçmiş" filmlerinin İranlı yönetmeni Oscar ödüllü Ashgar Farhadi de Tahran'dan Guardian gazetesine Kiarostami'nin ölüm haberi için 'çok üzgün olduğunu ve şaşırdığını' söylediydi. Kiarostami'nin başarısının İran sinemasında birçok kuşağa ilham verdiğini ifade eden Farhadi, "O yalnızca bir film yapımcısı değildi. Hem sinemada hem özel yaşamında modern ve gizemliydi. Başkalarının yolunu açtı, birçok kişinin üzerinde etkisi oldu. Muhteşem bir kişi kaybeden yalnızca sinema dünyası değil, tüm dünya gerçekten harika bir kişiyi kaybetti" dediydi.

Yine Guardian gazetesine konuşan İranlı yönetmen Mohsen Makhmalbaf da İran sinemasının dünyadaki itibarını Kiarostami'ye borçlu olduğunu vurgularken şu ifadeleri kullandıydı: "Kiarostami İran sinemasına bu gün sahip olduğu uluslararası itibarı kazandırdı. Ama maalesef filmleri İran'da çok izlenmedi. Dünya sinemasını değiştirdi, tazeledi ve Hollywood'un kaba versiyonuna karşı insanileştirdi."

İran sinemasının günümüzde popüler olmasını Abbas Kiarostami'ye borçlu olduğunu söylebiliriz.