Popülizm Öldü mü
Amerikan seçimleri sona erdi ve bu seçimler eski başkanın yenilgisiyle sonuçlandı. İsmini bile anmakta zorlandığım bu zatın her an ne yapacağını, kalemi eline aldığı zaman kimin ölüm fermanını imzalayacağını insanlık hop oturup hop kalkarak seyretti. Obama’daki sakin, düşünceli başkan profili Trump ile hırçınlığa ve popülizme dönüşmüştü.
Sabık Başkan Trump, Yahudi sermayesine bir ev, bir apartman satmak için onlara Kudüs’ü peşkeş çekti, Filistin’i peşkeş çekti. Olmadı, Uydu Arap devletlerinin çoğunu İsrail’e peşkeş çekti. Sanki bu devletler İsrail’e bir ses çıkarabiliyorlardı. Ama daha önceki yasalarında İsrail’e karşı bir mesafe varmış. Buna bile tahammülü yoktu Trump’ın. Azarbaycan, Karabağ’ı kurtarma mücadelesi verirken bizim Ermenilere destek vermemiz lazım diyen bir Trump’ı hatırlayın. Eğer o kazansaydı, bugün Şuşa’nın kurtuluşu zor olacaktı. Ve Ermeni işgalinden kurtulmayı bekleyen diğer Karabağ toprakları da…
ABD’yi ağırbaşlı ağabey rölünden çıkarıp haydut devlet haline getirmek ancak emlakçı zihniyetindeki insanlara mahsustur. En son bir şaiya ile sarsıldı dünya. Bazı ülkeler ABD’ye belli miktarda para verirlerse onlar Teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarılacakmış. Bunu da kim yapacak. Tabi ki Trump. Sanki kendisi dünyadaki terörist gruplara destek vermiyor. Tonlarca silahı bunlara taşımıyordu.
ABD, tarafından laboratuvar ortamlarında kurulan terör örgütlerinin sayısı bu ülkeye muhalif olan ülkelerin sayısıyla eşdeğerdir. ABD’de her ülke için ayrı bir masa vardır. Bu ülkelerle olan ilişkinin düzelmesi anlamında değil bu ülkelerin diğer ülkelerle ilişkilerini nasıl bozabilirim masası. Bu ülkede isyan, huzursuzluk, darbe nasıl yapabilirim. ABD’nin mantığı buydu. Ve bu mantık aslında Trump ile birlikte deşifre oldu.
Bu durumlardan haberdar olan ülkeler Başta Türkiye olmak üzere kendi dış politikalarını bağımsız bir hale getirdiler. Türkiye’den güç alan Venezuela, Arjantin, Brezilya gibi ülkeler de bu ana akıma katıldılar. Hatta ABD’de birleşik elli ülkeden bazıları bağımsızlık tartışmalarıyla çalkalanıyor.
İran’ı da bu süreçte anlatmak lazım. Daha önce yazdığım küçürek bir hikayede Amerika seçimlerinin galibi daha belli olmamışken ben bu seçimlerin galibinin İran hükümeti ve medyası olduğunu yazmıştım. Yenilen tarafın ise İran halkı olduğunu belirtmiştim. Nedenini söyleyeyim. İran, seçim sürecince günde on toplantı ve yirmiye yakın resmi demeç verdi medyaya. Bunların en önemlisi dış işleri bakanı Cevat Zarif’in www.hamsahrionline.ir sitesinde yaptığı açıklamaydı. Efendim ABD, bizi seçimlerine müdahele etmekle itham ediyor. Bu suçlamayı terk etsin, diyordu. Şimdi ABD’nin başını kaşıyacak zamanı yok seninle mi ilgilensin, kardeşim demezler mi. Hikâyemin sonunda “Ey Cevat Zarif sana kim inanır? Ya twitter inanır ya da Kadir İnanır.” Demiştim. Aslında İran, burada kendi kamuoyuna bir mesaj vermek istiyor. Bak ben ABD, seçimlerine bile müdahil oluyorum, demeye getiriyor. Nitekim bir önceki gün aynı gazetenin web sitesinde çıkan bir başka haberde seçim sonuçları belli oldu. Dolar 30 bin tümenden 23 bin tümene geriledi. Dolarla birlikte Tahran borsasında büyük hisse sahibi olan petrol şirketlerinin hisse değeri düştü ve Tahran Borsası da değer kaybetti. Bunu İranlı bir gazeteci arkadaşımla konuştum. Doğru dedi, petrol şirketleri ihracat yapıyordu. Dolar düşünce onların karı azaldı. Bu yüzden hisse değerleri düştü. Ama dedim ki İran halkının alım gücü yükseldi. Bizde dolar 8 bin olduğunda kıyametler koparmıştık. Halkı düşünen yok dedi, bu arkadaşım. Varsa yoksa petrol şirketleri. Ve petrol şirketlerinin başında kendi adamları… Yine halktan kimseler yok. Düşünün İran’da doların düşmesini petrolcüler istemiyor. Çok ilginç değil mi bizde de bir kesim doların düşmesini istemiyordu.
Bu seçimler bizim açımızdan neler doğuracak. İlişkilerimiz sıkıntılı olacak ama bir devlet terbiyesi ile ABD bize yaklaşacak. Ben sizi ekonomi ile cezalandıracağım diyecek biri olmayacak karşımızda. Bizim de Kuruluş Osman ya da Uyanış Selçuklu’yu izleyerek Batı karşıtlığı, özelde Amerika karşıtlığını bırakıp kendimize yeni bir konumlandırma yapmamız lazım. Yani Batı Karşıtlığı değil batı karşısında konumlandırma… Çünkü Batı karşıtlığı algısını Batı bizatihi bilinçli olarak bize uygulatıyor.
Bakınız Amerikan halkı sandık başına gitti ve dünyanın anasını ağlatan bir adamı cezalandırdı. Amerika’da bizim gibi ötekileştirilen Afrikalılar, Hintliler, Uzak Asya göçmenleri var. Bunların nüfus oranı yüzde on beşlerde. Orada da bizdeki gibi oluşturulan bir algı var. Nasıl ki biz Suriyefobi’ye sahip olduysak oradaki Amerika halkı da işini kaybetme korkusu içinde bu göçmenlere yaklaşıyor.
Şimdilerde twitter sayesinde herkes Amerika uzmanı olduğu için bu yazdıklarımızın kıymet-i harbiyesi ne kadar olur bilemem. Ama sosyal medyanın olmadığı ve dijital yayınların da az olduğu bir dönemde Amerika’da yaşayan bir gazeteci dostumuz İstanbul’a gelmişti. Ona, Amerika hakkında sorular sorulmuştu. O da soruları topluca cevaplandırmak adına şöyle manidar bir cevap vermişti.
“Amerikada bazı altın kurallar var. Bir de altını olan kural koyuyor.”