Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2967.78
BIST 100
9726.91
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Kasım 2020

Politikanın tükettikleri

“Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme.” şeklinde mecazî anlamları olan politika bugün güvenilir bir yol olmaktan çıkmıştır. Fikirleri, sanatı, kültürü, dili ve idealleri bitiren ve şahsiyetleri öğüten bir çarkın dişlilerini bileyen bir mekanizma gibi çalışıyor politika. Toplum politikadan da politikacıdan da kaçar bir vaziyet almıştır.

Politikacılar kişilerin zayıf noktalarına çalışıyor. En zayıf yerlere isabet eden vuruşlar kişilikleri bozuyor, insanları “kendisi” olmaktan uzaklaştırıyor. Renkten renge, surattan surata giren ve güven verici bir dil kullanamayan tipler var oldu. Bu tipler tam da politikanın bahsi geçen emellerine uygun. Bu kaygan ve değişken zeminde var olan politikacıları incelemek ve anlamak için tipolojiye başvursak da yetmiyor. Doğrusu kimse güven vermiyor. Dün, dün bile değil artık. Bugün ise günü kurtarma günü. Yarın belirsiz…

Bu kadar umutsuz musunuz, diye sorulabilir. Umudumuz var elbette. Ancak içimizdeki güven dağları çöküyor. Merhum Galip Erdem’in şu sözünü hiç unutmuyorum ve zihin dünyamda bir levhada yazılı duruyor. Zaman zaman okuyor, düşünüyorum: “Bizler davayı, Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük (!) bir noksanımız olduğunu fark ettik: Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz davayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız..."

Yıllardır güçlü bir iktidarın hükmü sürüyor. Geçmişini bildiğimiz nice insan politika çarkında döndü durdu. Hitabetiyle ve duruşuyla örnek olan nice şahsiyetin zamanla değiştiğine şahit olduk. Dava diye diye dağın zirvesine çıkanlar oldu. Oldu da ne oldu, zirveye davayı değil kendilerini çıkarmış oldular. Dil bozuldu, üslup bozuldu. Duruş değişti. Dillerde yine dava var ama samimiyet kalmadı, inandırıcı gelmiyor. Pasta büyüdükçe şahsiyetler küçüldü. Un ufak oldu çoğu şahsiyet, dağıldı. Toparlanamayanlar çoğalıyor. Bir de hep kenarda bekletilenlerin kırgınlığı…

Makamdan makama geçenlerin bir türlü tutturamadığı ritim. Burada da başka acemilikler oldu. Devlet profesyonel uzman ister. Bizimkiler her yere uygun CV verir. Sonrasında ise dar alanda paslaşma. Golü de kendi kalemize atsak dert değil! Hakkaniyetin lügatteki anlamı belli ama politik düzlemde, “Liyakat mi sadakat mi?” tartışmaları yapılır. Sonunda ekipçe gelinen yerden, ekipçe ayrılış… Ardından vefaya yeni anlamlar yüklenir. Herkesin dilinde vefa ve samimiyet kelimeleri sakız olur. Çiğnendikçe yumuşayan ve gevşeyen düzen. Tükenme sürer…

Tüm bu tükenişin dışında bir de rolünü iyi oynayanlar vardır. Mahalle mahalle gezerler. Bunlar, küçüklüğünde yalama şekerini çok yemiş olabilirler. Şeker tatlıdır, aldatır ve yoldan çıkarır. Nümayişi severler, teşrifatçılığı çok iyi bilirler. Bu kişiler, her zaman bir köşeyi kapmıştır. Güç kimde ise onu kucaklar, severler. Dillerinden bal damlar ama kalpleri zifttir, damarlarında irin dolaşır. Bunlar da uygun zamanı kollar. Tükeniş sürer…

Şimdi onarım yapacak muteber kişiler aranıyor gibi. Ancak bunda da samimiyet yok. Tükendikçe kendisine adres arayan ne çok adam var! Gelinen süreçte sığınılan adres seküler düzenin dayattığı sistem. Siyasî ve iktisadî sistemi kuramayınca arada kalıyorsunuz. Dava diye yola çıkmak safça idi. Elde bir şey yokken konuşmak kolaymış. Hepimiz kendi ideallerimizle sınanıyoruz, tükene tükene… Politika ise tüketmek üzere yeni adaylar bekliyor. Buyurun…