Dolar (USD)
35.34
Euro (EUR)
36.46
Gram Altın
3000.05
BIST 100
10075.17
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Ocak 2025

PKK Öcalan'a ne cevap verecek

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim günü TBMM’de DEM Parti sıralarına gidip eş başkanların elini sıkması ve sonraki günlerde bütün vatandaşlarımızda ŞOK etkisi yaratan Öcalan çıkışları karşılıksız kalmadı. Hem toplumun büyük bir kısmı hem de Cumhur İttifakı’na gönül veren herkes ülkemizde esen kardeşlik rüzgârını kucaklayarak Devlet Beyin attığı bu değerli adımı sahiplendi.

Türkiye gibi köklü devlet geleneğine sahip ülkelerde “devlet kararı” olan söylem ve eylemler toplumsal refleksler gibi görülmemelidir. Ciddi devlet geleneği olan ülkelerde toplum ŞOK etkisi gösteren gelişmeler karşısında dönüp devlete bakar; konuya devlet müdahil midir, değil midir?

Her ne kadar kimi köşe yazarları ve akademisyen, “Cumhurbaşkanı Erdoğan Devlet Bahçeli’nin attığı adımlardan habersizdi” dese de, Türkiye gibi ve üstelik adı gibi devlet terbiyesi almış Sayın Devlet Bahçeli gibi bir liderin beraber yol yürüdüğü Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’dan habersiz böyle bir adım atması düşünülemez. Sayın Cumhurbaşkanı da tam zamanında Sayın Bahçeli’nin attığı adımı yürekten desteklediğini açıklayarak spekülasyonlara son verdi.

Velhasıl üç aylık süre zarfında konu kamuoyunda enine boyuna tartışıldı. Herkesin merakla beklediği ve ne zaman gerçekleşecek, dedikleri gün geldi çattı: İmralı’da cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan DEM Partili milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile görüştürüldü. Görüşme yaklaşık üç saat sürdü. İmralı’dan dönen DEM Parti heyeti Öcalan’ın fikir, talep ve temennilerinden oluşan 7 maddelik bir açıklama yaptı.

Öcalan’ın DEM Parti heyeti vasıtasıyla gönderdiği açıklama bir haftadır tartışılıyor. Özetle açıklamada Abdullah Öcalan “dünyanın gitmekte olduğu yönü, Türkiye'nin bu yürüyüşteki rolünü, bu role Türk-Kürt kardeşliğinin katacağı katkıyı” doğru okuduğu sonucuna vardım. Bu düşüncem bir temenniden öte, şahit olduğum son 50 yıla dair okumadır.

Gelin önce Öcalan'ın açıklamasına bakalım:

- Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.

- Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.

- Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.

- Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.

- Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.

- Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.

- Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir…

Abdullah Öcalan’ın bu 7 maddelik açıklamasında Türkiye'nin toprak bütünlüğü, üniter yapısı gibi önemli hususların tartışma dışı bırakıldığını görmek zor değil. Geriye 85 milyonun üzerinde çok da ayrılığa düşmemesi gereken ve düşmeyeceğini umduğum birkaç husus kalıyor.

DEM Parti heyetinin TBMM’deki siyasi partilere dünden itibaren gerçekleştirdiği ziyaretlerde Öcalan’ın kamuoyuyla paylaşılan açıklamalarında vurgulanan “barış, demokrasi ve kardeşlik” hususu başta CHP olmak üzere diğer partilerden yeterli destek görür ise besmele çekip yola koyulabiliriz. Ancak;

Türkiye'de ama sadece Türkiye'de ülkenin, milletin yararına bir kürdan kadar fayda gördüklerinde buna engel çıkarmak için türlü türlü bahane, komplo teorisi üretenler de yok değil. Ama Öcalan’ın açıklamalarını akamete uğratmaya çalışan başka bir kesim daha var: PKK!

Tuhaf diyenler çıkabilir, evet, Öcalan’ın kurduğu örgütte ve Öcalan’ın oluru ile örgütte görev alanların Öcalan’a karşı çıktıklarını 2013’te başlayan Çözüm Sürecinin ilk günlerinden itibaren görmüştük. 2013 Nevroz’unda Öcalan “İslam medeniyeti” derken kafalarını dipçiklerle döven PKK üst düzey kadrosu el an da PKK üst düzey yöneticileridirler. 2013 sürecinde Suriye iç savaşının ilk yıllarıydı. Komşumuz “İran İslam Cumhuriyeti” ile İsrail Siyonist Devleti, BAAS rejimi ile anlaşarak Suriye’nin Kuzey ve Kuzeydoğusu’nu “Türkiye ile savaşmaları karşılığında” PKK/YPG’ye bıraktı. 2013’ten itibaren süreci kundaklama faaliyetlerini sürdüren PKK, FETÖ’nün de desteğiyle 2015’te gerçekleştirdiği suikastlarla süreci baltaladı.

PKK, yönetici kadrosu ve kafa yapısı itibariyle aynı PKK ama bir farkla: PKK gücünden çok şey kaybetti. Buna rağmen örgütün Öcalan’a rest çekerek yeni bir yapılanma ve söylemle İran’ın kontrolünde eylemlerine devam etmesi kuvvetle muhtemel. Tabi, bu durum Suriye PYD/YPG tarafından kabul görmeyecektir çünkü PYD/YPG Öcalan’a bağlılığı daha güçlüdür. Bu da PKK ile PYD/YPG’nin birbirinden kopmaları anlamına geliyor.

Evet,

Suriye’de faaliyet gösteren YPG’nin Öcalan’a bağlılığı sayesinde Suriye hükümeti ile makul bir anlaşma yolu bulacaklarına inanıyorum. Ayrıca Suriye'de yaşayan Kürt tanıdıklardan aldığım izlenim de bu yönde. Onların da PKK ile yaşayacakları ihtilafa dair endişeleri var.

PKK Öcalan’ı RED ederse iktidara ve bu konuda sorumluluk taşıyanlara düşen önemli görevler var, onu da yazarız inşaallah.