PKK Öcalan'a ne cevap verecek
MHP Lideri Sayın
Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim günü TBMM’de DEM Parti sıralarına gidip eş
başkanların elini sıkması ve sonraki günlerde bütün vatandaşlarımızda ŞOK
etkisi yaratan Öcalan çıkışları karşılıksız kalmadı. Hem toplumun büyük bir
kısmı hem de Cumhur İttifakı’na gönül veren herkes ülkemizde esen kardeşlik
rüzgârını kucaklayarak Devlet Beyin attığı bu değerli adımı sahiplendi.
Türkiye gibi köklü
devlet geleneğine sahip ülkelerde “devlet
kararı” olan söylem ve eylemler toplumsal refleksler gibi görülmemelidir.
Ciddi devlet geleneği olan ülkelerde toplum ŞOK etkisi gösteren gelişmeler
karşısında dönüp devlete bakar; konuya devlet müdahil midir, değil midir?
Her ne kadar kimi köşe
yazarları ve akademisyen, “Cumhurbaşkanı
Erdoğan Devlet Bahçeli’nin attığı adımlardan habersizdi” dese de, Türkiye
gibi ve üstelik adı gibi devlet terbiyesi almış Sayın Devlet Bahçeli gibi bir
liderin beraber yol yürüdüğü Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’dan habersiz
böyle bir adım atması düşünülemez. Sayın Cumhurbaşkanı da tam zamanında Sayın
Bahçeli’nin attığı adımı yürekten desteklediğini açıklayarak spekülasyonlara
son verdi.
Velhasıl üç aylık süre
zarfında konu kamuoyunda enine boyuna tartışıldı. Herkesin merakla beklediği ve
ne zaman gerçekleşecek, dedikleri gün geldi çattı: İmralı’da cezasını çekmekte
olan Abdullah Öcalan DEM Partili milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin
Buldan ile görüştürüldü. Görüşme yaklaşık üç saat sürdü. İmralı’dan dönen DEM
Parti heyeti Öcalan’ın fikir, talep ve temennilerinden oluşan 7 maddelik bir
açıklama yaptı.
Öcalan’ın DEM Parti
heyeti vasıtasıyla gönderdiği açıklama bir haftadır tartışılıyor. Özetle açıklamada
Abdullah Öcalan “dünyanın gitmekte
olduğu yönü, Türkiye'nin bu yürüyüşteki rolünü, bu role Türk-Kürt kardeşliğinin
katacağı katkıyı” doğru okuduğu sonucuna vardım. Bu düşüncem bir temenniden
öte, şahit olduğum son 50 yıla dair okumadır.
Gelin önce Öcalan'ın
açıklamasına bakalım:
- Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir
sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve
aciliyet kazanmıştır.
- Sürecin başarısı
için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan
inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir.
Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.
- Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki,
dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık
ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı
başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.
- Sayın Bahçeli’nin ve
Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli
katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.
- Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi
çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve
çağrıyı yapmaya hazırım.
- Bütün bu
çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir
dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.
- Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik
devridir…
Abdullah Öcalan’ın bu
7 maddelik açıklamasında Türkiye'nin toprak bütünlüğü, üniter yapısı gibi
önemli hususların tartışma dışı bırakıldığını görmek zor değil. Geriye 85
milyonun üzerinde çok da ayrılığa düşmemesi gereken ve düşmeyeceğini umduğum
birkaç husus kalıyor.
DEM Parti heyetinin
TBMM’deki siyasi partilere dünden itibaren gerçekleştirdiği ziyaretlerde
Öcalan’ın kamuoyuyla paylaşılan açıklamalarında vurgulanan “barış, demokrasi ve kardeşlik” hususu başta CHP olmak üzere diğer
partilerden yeterli destek görür ise besmele çekip yola koyulabiliriz. Ancak;
Türkiye'de ama sadece Türkiye'de
ülkenin, milletin yararına bir kürdan kadar fayda gördüklerinde buna engel
çıkarmak için türlü türlü bahane, komplo teorisi üretenler de yok değil. Ama
Öcalan’ın açıklamalarını akamete uğratmaya çalışan başka bir kesim daha var:
PKK!
Tuhaf diyenler
çıkabilir, evet, Öcalan’ın kurduğu örgütte ve Öcalan’ın oluru ile örgütte görev
alanların Öcalan’a karşı çıktıklarını 2013’te başlayan Çözüm Sürecinin ilk
günlerinden itibaren görmüştük. 2013 Nevroz’unda Öcalan “İslam medeniyeti” derken kafalarını dipçiklerle döven PKK üst
düzey kadrosu el an da PKK üst düzey yöneticileridirler. 2013 sürecinde Suriye
iç savaşının ilk yıllarıydı. Komşumuz “İran İslam Cumhuriyeti” ile İsrail
Siyonist Devleti, BAAS rejimi ile anlaşarak Suriye’nin Kuzey ve Kuzeydoğusu’nu “Türkiye ile savaşmaları karşılığında”
PKK/YPG’ye bıraktı. 2013’ten itibaren süreci kundaklama faaliyetlerini sürdüren
PKK, FETÖ’nün de desteğiyle 2015’te gerçekleştirdiği suikastlarla süreci
baltaladı.
PKK, yönetici kadrosu
ve kafa yapısı itibariyle aynı PKK ama bir farkla: PKK gücünden çok şey
kaybetti. Buna rağmen örgütün Öcalan’a rest çekerek yeni bir yapılanma ve
söylemle İran’ın kontrolünde eylemlerine devam etmesi kuvvetle muhtemel. Tabi,
bu durum Suriye PYD/YPG tarafından kabul görmeyecektir çünkü PYD/YPG Öcalan’a
bağlılığı daha güçlüdür. Bu da PKK ile PYD/YPG’nin birbirinden kopmaları
anlamına geliyor.
Evet,
Suriye’de faaliyet
gösteren YPG’nin Öcalan’a bağlılığı sayesinde Suriye hükümeti ile makul bir
anlaşma yolu bulacaklarına inanıyorum. Ayrıca Suriye'de yaşayan Kürt
tanıdıklardan aldığım izlenim de bu yönde. Onların da PKK ile yaşayacakları
ihtilafa dair endişeleri var.
PKK Öcalan’ı RED
ederse iktidara ve bu konuda sorumluluk taşıyanlara düşen önemli görevler var,
onu da yazarız inşaallah.